02/09/2010 | Yazar: Remzi Altunpolat

Sorunu darbe mi demokrasi mi gibi bir ikiliğe indirgemek, hayır diyenleri statükoculukla hatta Ergenekonculukla suçlamaya kalkışmak ise bir akıl tutulmasına işaret ediyor.

Sorunu darbe mi demokrasi mi gibi bir ikiliğe indirgemek, hayır diyenleri statükoculukla hatta Ergenekonculukla suçlamaya kalkışmak ise bir akıl tutulmasına işaret ediyor.                       

Referandumda HAYIR oyu kullanacağım. Zira AKP'nin anayasa değişiklikleri ile amaçladığının demokrasinin önünü açmak, özgürlükler alanını genişletmek olduğuna inanmıyorum. Aksine AKP'nin tesis etmek istediği dinci-liberal ve otoriter-popülist rejimin kurumsallaştırılması yolundaki en önemli adımlardan biri olarak değerlendiriyorum. 12 Eylül Faşist darbesinden yara almak bir yana bizatihi bu darbe sayesinde ikbale ulaşmış olan; darbe, muhalif, demokratik ve sol güçlerin üzerinden geçerken bunu alkışlayan ve 12 Eylül Anayasası'na evet demiş olan AKP zihniyetinin 12 Eylül'le gerçek bir hesaplaşma gerçekleştiremeyeceği kanaatindeyim. Gerçekleştiremez çünkü iktidar olmasını bu anayasaya borçludur. Bu bağlamda AKP'nin yapmak  istediği değişikler, 12 Eylül Anayasası'nın yöntemine, özüne ve ruhuna gayet uygundur. Anayasa paketine konulan bazı maddeler ise özgürlükçü kesimin ağzına bir parmak bal çalmak için konulan hükümler olmaktan gidemiyor.
 

Sorunu darbe mi demokrasi mi gibi bir ikiliğe indirgemek, hayır diyenleri statükoculukla hatta Ergenekonculukla suçlamaya kalkışmak ise bir akıl tutulmasına işaret ediyor. "Referandumda hayır dersem 12 Eylül Anayasası'nı ve mevcut durumu onaylamış olur muyum" gibi bir mantıktan hareketle anayasa değişikliklerine evet denilebiliyor. Yargı vesayetine son verilecek nidaları eşliğinde AKP'nin tekelci iktidarını tahkim etmesinin yolunu açmak, demokrat ve özgürlükçü olmak adına savunabiliyor. Söz konusu anayasa değişikliklerinin; kamu emekçilerinin uluslararası sözleşmeler tarafından güvenceye alınmış (aynı zamanda insan haklarını ilgilendiren düzenlemeler olduğu için Anayasa'nın 90. maddesine göre iç hukuk normlarının üstünde olan) toplu sözleşme haklarının sözde  tanınıyormuş gibi yapılması; toplu sözleşmelerde uyuşmazlık çıkması durumunda son karar mercii olan Kamu Hakem Kurulu'nun (ki bu kurulun üyelerini hükümet belirleyecek) kararlarına karşı yargı yoluna gidilememesi, kamu emekçilerinin yine Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan grev hakkının tanınmaması, sendikaların üyeleri adına yargı merciilerine başvurma olanaklarının kaldırılması, 12 Eylül’ün en kalıcı kurumlarından biri olan YÖK'e dokunulmadığı gibi Anayasa Mahkemesi'ne gönderdiği üye sayısının artırılması, Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSKY (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) içinde daha güçlü bir konuma kavuşturulması göz ardı ediliyor.
 
Hülasa, yapılmak istenen anayasa değişiklikleri ezilenler ve emekçiler lehine yeni bir şeyler getirmiyor. Sadece neo-liberal ajandanın en sıkı uygulayıcısı olan AKP ve onun çevresinde öbeklenmiş bir bloğun iktidarını sağlamlaştırmayı hedefliyor. Bu arada da "özgürlük", "demokrasi" vb. gibi kavramlar bolca kullanılarak içeriği boşaltılıyor. Demagojik bir söylemle tarih yeniden yazılmaya çalışılıyor. Burada muhaliflere düşen görev; söz konusu söylemleri boşa çıkarmak, üstümüze örtülmeye çalışılan bu örtüyü yırtarak hakikatin perdesini aralamak, 12 Eylül darbe anayasasına da, bu darbenin ürünü olan AKP'nin anayasa değişiklik paketine de HAYIR diyerek, gerçekten özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa için mücadele yürütmektir.  


Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam