23/01/2009 | Yazar: Murad Esin



19 Ocak Pazartesi, Dr. Martin Luther King Jr.’ ın doğum günü, Hrant Dink’in ikinci ölüm yıldönümü ve 20 Ocak Salı burada Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı Barack Hussein Obama yemin edip başkanlık görevini devraldı ve İsrail Gazze’den tümüyle çekildi.’ Yazarımız Murad Esin’in yazısı.

19 Ocak Amerika’da ulusal topluma hizmet günü aynı zamanda. Martin Luther King anısına bir gün toplum yararına çalışılması gerekiyor. Dr. King’in o etkileyici ‘I have a dream’ (Bir rüyam var) konuşmasını tekrar okudum ve youtube’dan izledim. Aslında bu konuşmanın tümüyle Türkçeye çevrilmesi gerekiyor. Dr. King 28 Ağustos 1963 tarihinde bu konuşmayı Barack Obama’nın başkanlık yemini ettiği yerde yapmış. Burada Afro-Amerikalılar için bu iki günün tarihi önemi var. Dr. King 4 Nisan 1968 tarihinde Memphis’de katledilmişti. Kaldığı otelin kapısından çıkarken vurulmuştu. Dr. King arkadaşlarına 40. yaş gününü göremeyeceğini söylemişti. 39’unda iken vurdular. Ne gariptir O’nun doğum gününde Hrant Dink gazete binasına girerken katledildi. Sonra Malcolm X 21 Şubat 1965’de konuşması sırasında çocukları ve eşinin gözleri önünde öldürülmüştü. Ve Başkan Kennedy, cinayetler cinayetler...

Gözlerimin önünde ‘I am happy to join with you today’ (Bugün sizinle olmaktan mutluyum) diye başlayan Dr. King’in konuşması ve Türkiye’den takip ettiğim internet haber sitelerinin, gazetelerin online sayfalarının ve haber ajanslarının arasında ölüm yıldönümünde anılan Hrant Dink ve Ergenekon soruşturması. Sonra Albay Kırca’nın intiharı. Oysa daha Türkiye’den geri döner dönmez, iki gün önce bir gazetede okuduğum, Diyarbakırlı İzzettin Aslan 10 Haziran 1994 günü kaybolan oğlu Murat ile ilgili Albay Kırca hakkında söyledikleri, hafızamdaydı. O yılların içinde olan biri olarak, bir akşam İstanbul’dan yurda dönerken haberimiz olmadan Gazi Mahallesindeki olayların içinden geçmiş olduğumuzu öğrendiğimde, ailemi ziyaret için bölgeye her gidişimde yaşadıklarım ve duyduklarım, sonra gözaltına alınan arkadaşlarımız, sonra dağa çıkanlar. Bütün bu ruh haliyle Hrant Dink’i düşündüm. Sonra üç ay önceki Türkiye seyahatimizde ziyaret ettiğimiz Süryani Kilisesi ve tanıştığımız Süryani Cemaati liderini anımsadım. Sonra Amerika’da bir göçmen olarak ben, kendi isteğimle ülkemi terk edip bu ülkeye yerleşmiş ben ve ülkelerini terk etmek zorunda kalıp Amerika’ya yerleşmiş olan Rum ve Ermeni arkadaşlarım aklıma geldi. Sonra küçük bir Pontus Rum meyhanesinde her Pazar akşamı saat 6’da başlayan kemençe dinletisinde hiç görmediği halde babasından ve dedesinden dinlediği o Karadeniz’i, müziğini özlemle ananların, kemençe çalınırken önlerindeki uzoyu sessizce içenleri hatırladım. Sonra Ermeni Kilisesindeki yardım yemeğinde çekilen halayı ve ikram edilen Anadolu yemeklerini, Ermeniceden daha iyi konuştukları Türkçe ile anlaştığım Antepli, Maraşlı, Kayserili Ermenileri hatırladım. Oysaki hayatımda ilk katıldığım miting Ermenilerin Karabağ’daki zulümlerini kınama mitingiydi. Oysa mahallemizdeki Tehcirden geri kalmış ve Türklerle evlendirilmiş Ermeni ninelerin maviş gözleri hatırımdaydı. Sonra okul yıllarında anlatılan Ermeni hikâyeleri, sonra köylerdeki Ermeni Venkleri ve katliam tanıklarının anlattıkları. Birer birer gözlerimin önüne geldi. Bir gece Ermenileri toplayıp Venklerine götürmüşler ve orda hepsini kılıçtan geçirmişler derdi Hacı Amcamız. Sonra mahallemize gelen Ermeni yaşlı kadınların toprakları elleriyle okşayışları. Sonra burada Ermenilerin Türkçe sevgisi. Türk ailelerde ikinci kuşakta kaybolan Türkçe, Ermenilerde 3. kuşakta neden hâlâ konuşulmakta, sorusu. Ve sonrası. Hrant Dink’in öldürüldüğünü duyduğumdaki üzüntüm. Rum meyhanesindeki bana yönetilen sorular. Ve sonrası.

Hrant kendi ülkesinde göçmendi. O Türkiyeli bir Ermeniydi. Türk Ermenisiydi. Aynı Osmanlı Ermenileri ya da Rumları gibi. O halkların kardeşçe yaşadığı bir Türkiye sevdalısıydı. O sevginin egemen olması için çabalıyordu. Kıydılar ona. Ermeniler 1915 olaylarına Büyük Kıyım derler. Hrant’ın ki belki de 2000’li yıllarda, yani 21. yy’da yaşanan küçük bir kıyımdı. Ogün de öteki küçük Anadolu kentlerindeki yaşıtları gibi nefretle yetiştirilmişti. Öyledir oralarda eğitim. Düşmanlık ve nefret anlatılır derslerde. NATO ve BM en büyük düşmanıdır. Türkün Türk’ten başka dostu yoktur. Uluslararası kuruluşlar ve komşularımız. Birer ihanet çemberidir aslında. Ve Uğur Mumcu öldürülür ve Hablemitoğlu’na kıyılır, Bedri İncetahtacı’nın arabasının önüne kamyon çıkar ve Hrant Agos’un önünde kurşuna dizilir. Yol üstünde karşılaştığım ilk cinayet bir sabah adliyeye giderken adliye karşısında gördüğümdü. Katil Ömer babasının katilini ve oğlunu kafalarına sıkarak vurmuştu. Kan davasıydı. Sonradan Ömer hayatımda tanıdığım ilk katil olacaktı. Katil Ogün de Hrant’ı öyle vurmuştu. Ve Kız Şaban ve oğlu Ali de bıçaklanıp kurşunlanmışlardı ve böyle öldürülmüşlerdi. Sonra düşündüm neden insanlar katil olur diye ve sonra hayatımda karşılaştığım katiller gözümün önüne geldi. Namus için, kan davası için, küfür için ve bunlar sebebiyle öldürenler. Katillerin yüzlerindeki hissizliği hatırladım. Hayatınızda hiç bir katille karşılaştınız mı? Bir katile katil olduğunu bile bile selam verip nasılsınız diye sordunuz mu? Katillerin yüzlerindeki soğukluğu hissettiniz mi? Ya belirsizliği? Anlamsızlığı?

Evet, 20 Ocak, Obama yemin etti, İsrail Gazze’den öğleden sonra itibariyle tümüyle çekildi ve Hrant Dink mezarı başında anıldı ve bizler yani 21. yy’ın fanileri kafamızdaki katillerle ilgili sorularla 22 Ocak’ı bekliyor olacağız!

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret