03/01/2022 | Yazar: Ali Ersen Erol

Geride bıraktığımız 10 yıl boyunca maruz kalınan susturma çabalarına verilen cevapları, önümüzdeki olan mücadeleye nasıl taşıyabiliriz?

2010’larda queer cevaplar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Sadece kendileri olmak istedikleri için varlıkları tehdit altında olan gruplar ve insanlar, toplumsal, siyasi, kültürel, ekonomik baskılara rağmen nasıl hayatta kalırlar? Hatta nasıl sadece hayatta kalmakla yetinmeyip, kendi varlıklarını ortaya koyabilirler? Onları susturmak isteyen baskılara karşı nasıl cevap verebilirler? 2010’larda Türkiye’de LGBTQ Aktivizmi: Queer Cevap isimli kitabımda cevaplamaya çalıştığım sorulardan bazıları bunlardı. Bu soruları cevaplamak için 2010’lar boyunca yaşanan ve LGBT kuruluşları ve bireyleri susturmak için yapılan toplumsal müdahalelere LGBT grupların ve bireylerin nasıl cevap verdiğini araştırdım.

İncelediğim ilk olay, Gezi Parkı gösterileri sırasında ve sonrasında yazılan gösteri yanlı tarihsel anlatıların, gösterilerde etkin rol alan LGBT bireyleri ve kuruluşları bu yazdıkları tarihten nasıl dışladıkları ve alenen sildikleri idi. Bu tarihsel söylemler, kendi hükümet karşıtı ve güya ilerici söylemlerini bahane göstererek, tutucu hükümetin ve ataerkil/normatif devlet yapısının LGBT kuruluş ve bireylere karşı yaptıkları şiddeti aslında daha da sinsi bir şekilde idame ettiriyorlardı.

Daha sonra, 2016’da İstanbul’da onur yürüyüşünün ve 2017’de Ankara’da Pride filminin gösterilmesini bahane ederek Ankara’daki tüm LGBT gösterilerinin ve olaylarının süresizce iptalini araştırdım. Tabii bu iptallerin siyasi bağlamı çok önemliydi. 2016’daki başarısız darbe girişiminden sonra devreye sokulan ve 2019 Ocak ayına kadar devam eden olağanüstü hal bahanesiyle yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler, Avrupa insan hakları komisyonundan çekilme, ve totaliter şekilde kullanılan devlet gücü ile kapatılan insan hakları ve toplumsal adalet odaklı sivil toplum kuruluşları, geride kalanları korkutmak, sindirmek ve susmak amacı taşıyordu.

Peki, LGBT kuruluşları, bireyler, ve dayanışma ile birbirine tutunanlar tüm bunlar karşısında ne yaptılar? Bu yaşanan baskılara ve sindirme çabalarına nasıl cevap verdiler? Nasıl ayakta kaldılar? Gezi parkı sırasında ve sonrasında, gerek KAOS GL’nin çıkardığı özel sayı ve Gökkuşağı forumda protestolarla ilgili yazılanlar, sosyal medyada paylaşılan yüzlerce düşünceler; 2016 onur yürüyüşü iptali sonrasında dağılıyoruz söylemi etrafında, farklı kuruluş ve bireylerin desteği ile yapılan dahiyane yürüyüş ve dayanışma; 2017’de Ankara’da LGBT gösterilerin ve toplantıların iptali sonrasında sosyal medyada KAOS GL’nin “yasaklı günlerde ne yapılır” önderliğinde gösterilen beraberlik–bunların hepsi, LGBT bireylerin ve kuruluşların, 2010’lar boyunca değişik şekillerde karşılarına çıkan sindirme ve susturma yöntemleri karşısında nasıl yılmayıp, üstüne üstlük bu çabalara nasıl cevap verdiklerini açıkça gösteriyordu.

Bu verilen cevaplardan ne öğrendik? Diğer bir deyişle, geride bıraktığımız 10 yıl boyunca maruz kalınan susturma çabalarına verilen cevapları, önümüzdeki olan mücadeleye nasıl taşıyabiliriz?

Verilen cevaplardan öğrendiğimiz en önemli derslerden biri, etkin bir şekilde baskı altında olan birey ve kuruluşların pragmatik olma zorunluluğu. Diğer bir deyişle, susturulmaya, silinmeye ve yok edilmeye çalışılan grupların, güç odaklarına karşı diledikleri radikallikte ya da sertlikte gösteri yapma ya da cevap verme lüksü olmadı. Devletin elinde bir silah gibi kullandığı kanunların ve mahkemelerin karşısında, LGBT kuruluşları önlerinde olan dar alanda kendilerine yaratıcı bir yol çizdiler. Ne olan kanunlara karşı gelerek kendi varlıklarını riske attılar, ne de olan baskı karşısında sessiz kaldılar. Olan kanunlara uyuyormuşçasına gibi yapmanın sunduğu olanak alanında, ellerinden gelen cevabı verdiler.

İkincisi, LGBT kuruluşları ve bireyleri, gördükleri baskı karşısında bile kendi değerlerinden ödün vermediler. Bunun en önemli göstergelerinden biri, verilen cevaplardaki söylemlerin sınırsızca kucaklayıcı olmasıydı. LGBT bireyleri ve kuruluşları sadece kendileri için değil, homofobi, ataerkillik, kapitalizm, ve cinsiyetçilik  gibi baskı sistemlerinden kurtuluşları tüm yaşayanlar için savundular.

Üçüncü olarak, bütün bu cevaplar, organize olmanın gücünü ve önemini tekrar ve tekrar gösterdi. İçinde bulunduğumuz neoliberal anın baş özelliklerinden biri olan bireyselciliğin tuzağına düşmek, bireysel ve neticede zayıf, koordinesiz ve böylece elinde bir güç bulundurmayan cevaplar vermek demekti–ki bu yaşananlar o tür bireysel söylemlerin güçlü bir cevap teşkil etmeyeceğini gösterdi.

Verilebilecek en önemli cevaplardan biri, baskı altında olan kimlik gruplarının ve toplulukların, özellikle bu tür anlar sırasında, kendi tarihlerini yazmaları. Elinde gücü bulunduranlar her zaman tarihin söylemine yön vermek zorundadırlar. Çünkü sahip oldukları gücü idame ettirmenin en önemli unsurlarından biri, güç kullandıkları insanların gözünde o gücün meşru olmasıdır. Bu tür bir meşruiyet çabasının mihenk taşı ise, tarihi belli bir şekilde yazarak yaşananların ve halihazırda olan adaletsiz güç dağılımının haklı olduğunu göstermektir. Buna karşı bir tarihi söylem olmadığı sürece, buna cevap veren bir tarihi anlatı olmadığı sürece, muktedirin tarih anlatısı egemen bir şekilde hüküm sürmeye devam eder. Yaptığım çalışmanın en önemli taraflarından biri, bahsettiğim konulardaki egemen tarihe alternatif bir tarih anlatısı sunarak tek yönlü tarihin önüne geçmekti.

Maalesef, Türkiye her ne kadar olağanüstü halin gölgesinden kurtulmuş olsa da, LGBT kuruluşlar ve bireyler için gelecek umut veren bir yer değil. Bu yüzden, geçtiğimiz on yılın deneyimleri, önümüzdeki zaman dilimi içerisinde ne yapılması gerektiği konusunda yol gösterici olabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



Etiketler: yaşam, tarihimizden
İstihdam