11/06/2025 | Yazar: Umut Güner

Çalışma hayatında açılmak halen zor, halen güvensizlik ortamında yaşıyoruz ancak daha güçlüyüz ve haklarımızı alabileceğimizi biliyoruz ve aynı zamanda bu hak arama süreçlerinden başarılı sonuçlar elde edebiliyoruz ve bu da Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir LGBTİ+’nın güçlenmesine ve ben bunu başarabilirim demesine katkı sağlıyor.

90’lardan 2000’lere çalışma hayatında LGBTİ+ olmak ya da olamamak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

90’ların ikinci yarısında bir araya gelen LGBTİ+’lar güçlenme toplantıları olarak adlandırabileceğimiz toplantılarda birbirleriyle deneyimlerini paylaşırken açılma konusu dönüp dolaşıp üzerine yoğunlaştığımız konulardan biri olurdu. Birbirimizi bulmak için açılmalıyız, bir yalanı yaşamamak için açılmalıyız, gerçek bir hayat kurmak için açılmalıyız, örgütlenmek için açılmalıyız, mış gibi yapmaktan vazgeçmeliyiz… Kime nasıl açılacağımızı, açılabileceğimizi konuşurduk. Sonrasında ise gizlenme stratejileri ve gerekçeleri iki alanda yoğunlaşırdı: Aile ve çalışma hayatı. Çoğumuz öğrenci olsak bile çalışma hayatında açılmanın zorluğunu hatta imkansızlığını içimizde hissederdik. Aile içinde “satsan satılmaz, atsan atılmaz” yaklaşımı ile istediğimiz şekilde olmasa da sahte bir uzlaşıda anlaşabilirdik ama çalışma hayatı öyle değildi. Cinsel yönelimimiz öğrenildiğinde bizi iki dakikada iş arkadaşlarımız da satardı, patronlarımız da kapının önüne koyardı. O yüzden çalışma hayatımız üzerine konuşmak, işimiz hakkında bilgi vermek hep rahatsız ederdi. Partner uygulamalarında veyahut mekanlarda tanıştığımız kişiler genellikle “muhasebeci” olurdu. Neden çünkü kendine çalışan “serbest meslek elamanı”. Onu “ihbar edecek”, cinsel yöneliminden vurup bunu bir tehdide dönüştürebilecek bir işvereni olmayan meslekler söylenirdi.

Cinsel yönelim, cinsiyet kimliği üzerinden bizi ailemize ve işyerimize ifşa etmekle tehdit eden Hornet çeteleri gibi çetelerin 2000’lerdeki versiyonları da gizlenmeyi, çalışma hayatında olmasa da başka bir alanda maruz kaldığımız ayrımcılığı ve şiddet konusunda hakkımızı arayamamayı beraberinde getiriyordu.

90’ların ikinci yarısında birbirini bulan LGBTİ+’lar 2000’lerin başında artık yavaştan çalışma hayatına katılmaya ve çalışma hayatında çalışan olarak var olmaya başladıklarında bu konuda neler yapabiliriz sorusuna da yanıt aramaya başladılar.

2001 1 Mayıs’ında 1 Mayıs alanına “Kaos GL Eşcinsellerin Sesi” pankartı ile katılınması LGBTİ+’ ların çalışma hayatında yaşadıkları homofobi, bifobi ve transfobiyi görünür kılma çabalarının ilk adımlarından biri olarak görmek mümkün. Bunu takip eden bir adım ise 2003 yılında organize edilen Gey- Lezbiyen İşçi Ağı etkinliği oldu.

Etkinlik öncesinde Ağ böyle bir çağrı yayınladı:

“İş yerinizde eşcinsel olduğunuz için ayrımcılığa uğradığınızı mı düşünüyorsunuz? Çalışma arkadaşlarınıza açık olmak istiyorsunuz ama cesaretiniz mi yok? Eşcinselliğiniz gerekçe gösterilip işten atılmaktan mı korkuyorsunuz? Atılırsanız ne yapacağınızı mı bilmiyorsunuz?

İş yerinizde eşcinsel olduğunuz için ayrımcılığa uğradığınızı mı düşünüyorsunuz? Çalışma arkadaşlarınıza açık olmak istiyorsunuz ama cesaretiniz mi yok? Eşcinselliğiniz gerekçe gösterilip işten atılmaktan mı korkuyorsunuz? Atılırsanız ne yapacağınızı mı bilmiyorsunuz?

Gey-Lezbiyen İşçi Ağı’nda bu soruların yanıtlarını birlikte arayıp buluyoruz.

Çalışma hayatında yaşadığınız cinsel yönelim ayrımcılığa, homofobik tutum ve uygulamalara karşı dayanışma amacıyla kurulan platforma sizi de davet ediyoruz. Tek yapmanız gereken gey-lezbiyen_isci_ agi-subscribe@yahoogroups.com adresine kendinizi tanıtan bir mail atmanız.

Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender işçi, memur ve tüm çalışanları bu gruba bekliyoruz. Gelin hep birlikte deneyimlerimizi paylaşalım, sorunlarımızı dile getirelim.

Ofislerinizde, iş yerlerinizde olup biteni, yaşadıklarınızı sizler de paylaşmak istemez misiniz?”

Bu iki adım da LGBTİ+’ların “çalışma hayatında” yaşanan ayrımcılığı görünür kılmaya yetmiyordu.

Açılma sürecine başlayan ve açık bir LGBTİ+ olarak yaşayan arkadaşlarımız üniversitenin bitmesi ve çalışma hayatına atılma ile yeniden “gizlenmeye” başlardı. İş hayatında maruz kalacakları ayrımcılık nedeniyle gizlenirken aynı zamanda maruz kaldıkları ayrımcılıkların da üstü kendiliğinden örtülürdü. Mağdur olma endişesiyle sadece iş yerinde değil bütün hayatında gizlenmek, ayrımcılığa, şiddete, mobbinge maruz kaldığında da işten ayrılmaya zorlanmak ve başka bir işe girebilmek için maruz kaldığın ayrımcılık konusunda susmak zorunda kalmak sanki çalışma hayatında lubunya olmanın doğasında varmış gibi hissederdik, yaşardık, tanık olurduk. O yüzden de öğrencilik sürecimizde açık olup olmamak, okuduğumuz mesleği yapıp yapmama kararımız ile şekillenirdi. Çalışma hayatında açık olamama hali, üniversite öğrenim sürecinde de açık olup olmamayı beraberinde getiriyordu. Sadece onu değil öğrenim hayatınızdaki akademik başarınızı da etkileyen bir süreç oluyordu. Bu işi yapmayacaksam neden akademik başarı için kasmama gerek yok yaklaşımı ile umutsuzluk üzerimize boca ediliyordu veyahut “ben eşcinsel psikiyatr” olarak anılmak istemiyorum diye tıp eğitimimizde gizleniyorduk veyahut “öğretmen olmama izin vermezler” diyorduk. Bütün bu kaygılar bu konunun kendisini de gündemleştirmemizi zorlaştırıyordu. Çünkü politik doğruculuğumuz “açılmak zorunda değilsin” derken bile “açılmayı” doğru ve erdemli bir tavır olarak merkeze alıyordu. Kaygı ve korkularımızı konuşmaya alan açamıyorduk yada yargılanmaktan birbirimizi yargılamaktan, kendimizi yargılamaktan korkuyorduk.

2010’lara geldiğimizde ise olmaktan korktuğumuz bir aşamaya gelmişti hareketimiz sadece eğlence sektöründe şarkıcı yada modacı olmadığımızı kanıtlamış, eşcinsel doktor, eşcinsel mimar, lezbiyen gazeteci, trans öğretmen olmuştuk. Ancak halen çalışma hayatında yaşanılan ayrımcılık ve şiddet, mobing üzeri örtülüyordu ve açık kimliği ile mücadele ederken ayrımcılığı deşifre eden LGBTİ+’ların deneyimleri “istisnai vakalar” olarak algılanıyordu.

2010’da Kaos GL Eğitim Çalışma Grubu kurulmasına paralel olarak, Eğitimsen’e yönelik çalışmalar aynı zamanda kendiliğinden sendikal çalışmalar grubunun kurulmasına vesile oldu ve “LGBTİ+ hakları sendikal haklardır” temalı etkinliklerle sendika içinde LGBTİ+’lara ilişkin farkındalık gelişti. Bugün Pembe yaka topluluğunun temelinde bu sendikalara yönelik çalışmalar yer alıyor.

Türkiyede özel sektörde LGBTİ+ çalışanların araştırmasını yapmaya böyle karar verdik. Çalışma hayatında LGBTİ+’lar açık olmak zorunda olmadan, işini kaybetme endişesi yaşamadan yaşadıkları ayrımcılıkları görünür kılabilecek bir araç geliştirme çabası bizi araştırmaya yönlendirdi. Araştırmanın kendisi aynı zamanda LGBTİ+’ların iş yaşamına ilişkin atmosferi de tarifliyor, araştırmaya katılanlar için kendiliğinden çalışma hayatında maruz kaldığımız ayrımcılıkları için fark edişe dönüşüyor. Halen işyerinde açılmak birçok LGBTİ+ için zor bir deneyim olduğunu ve bu konunun kendisi üzerine konuşmanın zorluğunun sadece bizim yeteri kadar kendimizi güçlü hissetmemiz ile ilgili olmadığı gelecek kaygısının belirleyici olduğunu biliyoruz ve birbirimizin deneyimlerinden öğreniyoruz.

Çalışma hayatında açılmak halen zor, halen güvensizlik ortamında yaşıyoruz ancak daha güçlüyüz ve haklarımızı alabileceğimizi biliyoruz ve aynı zamanda bu hak arama süreçlerinden başarılı sonuçlar elde edebiliyoruz ve bu da Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir LGBTİ+’nın güçlenmesine ve ben bunu başarabilirim demesine katkı sağlıyor.

Kaos GL dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Çalışma Hayatı” dosya konulu Mart-Nisan 2025 sayısında yayımlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı, tarihimizden, araştırma, inceleme, yorum
İstihdam