20/05/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Gandi, bütün kurtuluş mücadelelerinin dört evresi olduğunu söylüyor.

Gandi, bütün kurtuluş mücadelelerinin dört evresi olduğunu söylüyor. Birinci evrede ‘yok sayılırsınız’, ikinci evrede ‘küçümsenerek alaya alınırsınız’, üçüncü evrede ‘en büyük tehlike haline gelmişsinizdir – toplumun bütün sorunlarının ana kaynağı ve düşmanı sizsinizdir’, dördüncü evrede ‘kabul görürsünüz’ diyor, Mohandas Karamçand Gandi. 

Milletlerarası platformlarda insan hakları mücadelesi verenler bilir. ‘Eşcinseller de insandır ve her insan gibi ayrımcılıkla karşılaşmama hakları vardır’ dediğinizde karşınıza güçlü bir grup çıkar: Dinciler. İster Hıristiyan olsun, ister Müslüman olsun, isterse Musevi olsun, bu dinciler birçok konuda aralarında anlaşamasa bile, konu eşcinsel hakları olduğu zaman ciddi işbirliği yaparlar. Birçoğu, eşcinsellerin insan bile olmadığını iddia ederler. Dincinin, kökten dinciliği arttığı oranda da eşcinsel nefreti yükselir!
 
Ben hep merak etmişimdir: Vatikan liderliğinde Katolikler ve diğer bazı Hıristiyan köktendinci gruplar bu kadar homofobi ile yüklüyken, İran’ın liderliğindeki İslam Konferansı Örgütü üyesi birçok Müslüman ülke, eşcinsellik konusunda ölüm fermanları verirken, bizim Müslümanlar neden bu kadar sakin ve olgunlar diye?
 
Bu sorunun cevapları yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyor: Türkiye’de eşcinseller henüz birinci ve ikinci dönemlerindeydiler. Bizde böyle şeyler yoktu! Dernekler kuran, kurdukları dernekler devlet tarafından kapatılınca mücadele eden, dergi çıkaran, yürüyüşler yapan, öldürülen arkadaşları için protesto eden eşcinseller yoktu. Binlercesi ben eşcinselim, askerlik yapmayacağım diyemiyordu. ‘Oğlum gey, kızım lezbiyense ne olmuş; yine benim evladım, onu seviyorum’ diyen anne babalar duyulmamıştı. ‘Ekranda yüzüme konulan mozaiği kaldırın, adım Halil İbrahim. Hakemim.’ diyebilen geyler yoktu. Eskiden Zeki Müren ve Bülent Ersoy vardı ama onlar ‘sanatçı’ istisnalardı. Eğlenmek için. Ama artık Bülent Ersoy bile ‘Oğlum olsa askere göndermezdim’ diye politik politik laflar edip mahkemelik oluyor! Mızrak artık çuvala sığmıyor. Demek ki, birinci ve ikinci evreler geride kaldı.
 
Aynı zamanda, Türkiye’de dinciler artık iktidar olduklarının iyice bilincindeler. Dikkat ediyor musunuz, ‘İktidar olduk ama muktedir olamadık’ söylemi artık o kadar duyulmuyor. İktidarlar ama işler o kadar iyi gitmiyor. Ekonomik kriz, Deniz Feneri, işsizlik ve fukaralık derken hedef şaşırtma ihtiyacı günah keçileri gerekiyor. Bu durumlarda eşcinseller dünyanın her yerinde bir numaralı hedef olmuşlardır. Türkiye’deki çarpık namus anlayışı da üçüncü evreye geçmek için pek müsait. Üzmez’e selam, eşcinsellere hücum! Başı örtülü olduğu için okuma hakları ellerinden alınan insanlar mazlum, eşcinsel oldukları için yaşam hakları ellerinden alınan insanlar töre gereği!
 
Ali Bulaç’ın eşcinsellere karşı başlattığı açık saldırı kampanyası, maalesef talihsiz bir dil sürçmesi falan değil. Dincileri müdafaa etmeyi bir demokratlık olarak sunan bazı Taraf gazetecilerinin söylediği saçma sapan ‘iyi ama Arslan Bulut ondan daha homofobikti’ müdafaası da, korkularımı azaltmıyor. Gandi’nin bize anlattığı üçüncü evre Türkiye’de eşcinseller için resmen başlamıştır. Korkarım ki, AKP iktidarda kaldığı sürece de artan bir şekilde devam edecek.
 
Ama eşcinseller yalnız, müdafaasız ve çaresiz değil. Her ne kadar basın, eşcinsellik düşmanlığı yapan, eşcinselleri günah keçisi olarak kullanan yüzlerce yazar ve konuşmacı ile sayfa ve ekranlarını bezeyecekse de, ‘eşcinsellik adına konuşuyor’ diye oradan buradan özür dileyen kafası karışık insanlar bulup alternatif diye sunacaksa da, dördüncü evre kaçınılmazdır. Çünkü eşcinselliğin en büyük gücü, sınıfı, rengi, yaşı, cinsi, mesleği, dini vs. olmamasıdır. Türkiye’de en sevilen veya en korkulan (nereden baktığınıza bağlı olarak) tarikatın müritlerinden fazla LGBTT bireyi olduğuna hiç şüphe yok. Aradaki yegâne fark, tarikatlar iktidarda, LGBTT bireyleri dolapta! AKP’den, MHP’ye; ordudan polise; tarikatlardan, komünistlere kadar eşcinseller her yerde. Zaman ‘Halil İbrahim Cesareti’ zamanıdır. Meydan Ali Bulaç ve onun avukatı Rasim Ozan Kütahyalı’ya kalırsa ve siz o gizli geyler, gazete köşelerinizde, ekranlarınızda, parti toplantılarınızda, sahnede, dükkân ve iş yerlerinizde ve de evlerinizde hâlâ korku içinde gizlenmeye devam ederseniz, üçüncü evre çok acılı geçecek ama mutlaka geçecek!  


Etiketler: yaşam
İstihdam