31/01/2022 | Yazar: Barış Ozan Kaya

Birkaç lubunca kelime, bolca feminenlik klişesi ile uzay zaman boşluğunda asla tam olarak takip edemediğimiz bir hikâyeyi izlemeye başlıyoruz.

"Ben senin annenim yavrum" Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Geçtiğimiz haftayı bolca baş ağrısı ve depresyonla geçirdim. Anneannem yoğun bakımda bir süredir ve umutlu bir haber beklemeyelim diye neredeyse en başından tembihlendik akrabalar tarafından. Ölüm ile kalım arasında bulanıklaşan çizginin ne tarafında duracağımı bilemezken neredeyse bir ay öncesinden aldığımız tiyatro biletlerini hatırladık ve bir grup arkadaşımla Ankara Farabi Sahnesi'nde "Kırmızı Lamba - Bir Drag Queen Müzikali"ni izlemeye gittik.

Farabi Sahnesi'ne gidenler bilir, yıllar boyu Ankara'nın değişmezliğinin yüzü olmaya aday o küçük salon hiç değişmedi, aynı sahne ve aynı rahatsız koltuklar. Bu sefer bir farklılık vardı ama. Doğalgaz faturalarının yüksekliğinden midir yoksa çetin kış şartlarından mıdır çözemedik ama salonu ısıtan herhangi bir şey yoktu. Böbreklerimizi arkada bırakmadığımıza emin olmak için oyun sonu bir an önce kaçma isteğimize rağmen etrafa bir bakınmak zorunda kaldık...

Tek başına yaklaşık bir buçuk saat sahnede olmak bir oyuncu için çok zor olsa gerek. İlgiyi canlı ve odağı sahnede tutmak zordur başlı başına. Bu nedenle çok tercih edilen bir yöntem değildir belki de. Her şeyin iyi olduğu doğru koşullar yoksa oyun şarampolden yuvarlanır gibi sürekli aşağı gider. Oyuncunun da bunu durdurma şansı pek olmaz eğer yazılı metin, dekor, sahne, oyunculuk hepsi bir arada iyi gitmiyorsa...

Fobinin yolları "iyi niyet" taşları ile döşelidir

Sahnede bir lubunya öyküsü izleyecek, hissedecek gibi olduğunuz her an Yeşilçam’dan fırlamış rol icabı “peruklu bir adam” ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Kostüm ve dekor eksiklikleri/yetersizliği de bu karikatürize edilmiş karakteri peruğu ile tüm oyun boyunca mücadele eden, sonunda vazgeçen kısa saçlı, maskülen bir erkeklik imgesinden öteye geçiremiyor. Birkaç lubunca kelime, bolca feminenlik klişesi ile uzay zaman boşluğunda asla tam olarak takip edemediğimiz bir hikâyeyi izlemeye başlıyoruz. Oyun müzikleri için çok uğraşılmış. Hatta o kadar çok uğraşılmış ki anlatının duygusuna giremeyen oyuncu sözlerinin ve bestelerinin oyun için özel olarak yazıldığını düşündüğüm müzikal kısımlarda "güzel bir sesim var benim" diye sahnede bir o yana bir bu yana zıplıyor ve oyunu takip etmek zaman geçtikçe daha da zorlaşıyordu. Dış sesler, bazı garip efektler ise gelişigüzel her yere boca edilmişti.

Huysuz Virjin'in ve Zeki Müren'in hayatından bazı parçalar ilkokulda yapılan bayram süslemeleri gibi karakterin üzerine giydirilmişken birden güneşe yakın uçan İkarus'un mitolojik öyküsünü dinlerken bulduk kendimizi. Manasız bir gitar solosu ve göt, bacak esprileri ile devam eden oyunu daha fazla derli toplu anlatamayacağım sanırım...

Türkiye’de LGBTİ+'ların hayatları tiyatro sahnesine ve sinemaya defalarca aktarıldı ve aktarılmaya devam ediyor. Ancak "acıklı" hayatlarımızın parodisinde kimin acısı en büyük tartışmalarına meze olmaktan öte hikayelerimizin öznesi olduğumuzu ispatladığımız bir dönemdeyiz. LGBTİ+'lar sahnede ya da sokakta kendilerinden bahsedilirken figüran olmayı kabul etmiyor artık. Hikayelerimiz ve bizler değerliyiz. Hikayelerimiz iyi anlatımları hak ediyor ve sahnenin sonunda ölüm değil yaşam var, olmalı da...

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam