25/02/2022 | Yazar: Gözde Demirbilek
insanların onuru için yürümeye çıkıp saldırıya uğradığı yerde üstenci bir sesle yer işaret ederek "seninki burası" demek terflerin arkasına sığınmaya çalıştığı mizojininin ta kendisidir.
Eser: Polly Nor
lubunya, bu yazıyı okumaya başlamadan önce seninle bir şey paylaşmak istiyorum izninle. biliyorsun birbirimizi o kadar da yakından tanımıyoruz ama biliyoruz. eğer okurken, hakkımda "bu da yakmış" diye düşünürsen bil ki gerçekten yakmışımdır.
terflerin, hareketten kalbi kırılan lezbi+enleri trans düşmanı profillerle avlama girişimi, genç erişkin lubunyalara ne anlatır? bunu düşünüyorum, Genç LGBTİ+ Derneği'nde hem örgütlenmiş hem çeşitli etkinliklerinde ev sahibi pozisyonda bulunmuş, bi+ bir lubunya olarak. ne anlattığını anlamadığım için değil, kimin işine yaradığı kısmında terflerin de işine yaramadığını gördüğüm için sanırım; ister avlama ister arkasına adam toplama olsun 8 mart çevresinde düşmanca yürütülen sosyal medya kampanyalarının transfobiyi nasıl örgütlediğini daha detaylı konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. çünkü 8 mart "aynı zamanda" değil zaten translarındır.
çünkü, insanların onuru için yürümeye çıkıp saldırıya uğradığı yerde üstenci bir sesle yer işaret ederek "seninki burası" demek terflerin arkasına sığınmaya çalıştığı mizojininin ta kendisidir. pastadan pay değil fırının tamamını isteyenler bunu iyi bilirler.
neyse aşkım biraz gündem diyelim de tatlar erkenden kaçmasın. terfler, dünyayı yeniden keşfetmeye yeminli oldukları için bazı söylemlerde ısrarla birlikte tüm cereyan ilk orada kopmuş gibi sosyal medyanın nimetlerini etkin bir şekilde kullanmaya başlamış. kelime oyunlarını Safiye Saka tipi "hıı ağzına sürerim acı biberi" çizimleriyle, terf sıfatını sahiplenerek yayınladıkları içeriklerle; insanın bakıp bakıp "8 mart'ta kimi istemiyo bunlar?" diye düşündürmeye çalışıyorlar. böyle şeyler olduğunda aklıma bir 25 kasım süreci ve akabinde metni kim okuyacak tartışmalarının hakim olduğu 8 mart eylemi geliyor.
o zamanlar kim terf kim değil böyle açıktan konuşulamadığı için mi bilmiyorum, bana 25 kasım zamanı bi sinir basardı. hiç lafı dolandırmayayım benim gördüğüm şuydu: geylerin gelmesi istenmiyordu. "bu gün, kadına yönelik şiddetle mücadele günü" diye altı ısrarla çizilen şey "geyler kadın değil" idi. valla geyler kadın mı değil mi ben bilemem ama eğer bu istememezlik benim kuruntum değilse, bunca yönelim varken neden kendine lezbiyen değil de gey kadın diyen insanlar vardı o zaman?
işte benim bu türden sorularımın kasım'dan yaz gelene kadar zihnimde hakimiyetini koruduğu bir dönemdi. o 8 mart geldi. kalabalıktık, oradan buradan sıkıştırılmadığımız ve bir meydanı şenlik gibi yaşadığımız bir gündü. arkadaşımız çıktı, çok güzel okudu. neden? arkadaşım çıktı ve benim yerime de görünür oldu çünkü o gün. ısrar ve sıkıştırmayla değil, kendi isteğiyle çıktı ve sesini duyurdu.
düşünüyorum bir non-binary olarak tüm bu ben okuyayım sen okuma tartışmasının ardından o gün ne olsaydı, bir aradalığın coşkusu yerine benim mi bizim mi anlayamadığım bir huzursuzlukla dönerdim eve diye.
aklıma Ege Üniversitesi'nde okumaya çalıştığım bir dönem geliyor. öğrenci lubunya kulübümüz hakkında denyonun biri "kampüs cadıları'nın arka bahçesi onlar" demişti bi kere. nalaka. cadılık ok, ben okuyamasam da kampüs de ok olsun hadi ama arka'dır bahçe'dir bunlar söyleyenin konumuna göre gayet de lubunyafobik okunabilecek sözler. yani şöyle olmuyor: cinsiyet ve yönelim atadığın bir insanı kaşıyarak tam da düşündüğün gibi olduğunu gördüğünde ona cinsiyet ve yönelim atadığın gerçeği değişmiyor. deniyor ki "geydar önemlidir, herkeste olabilir". sanmıyorum, geydar ya sadece geylerde olan ve gey olmayanların anlamadığı bir şey olabilir ya da önemli olabilir.
her nasıl bizim ortaklıklarımızı nereden kurduğumuzu masaya yatırdığımız yer birinin "ne kadar hetero ne kadar eşcinsel bir biseksüel" olması olamayacaksa transların ikiliği kafadan çoktan naşlatarak sonunda rahata erdiği varsayımı da aynı şekilde transfobiktir. kesinkez öyle olmadığı için değil, özne olmayanlar tarafından iddia edildiği için.
size bi şey anlatıcam ama nolur hem gülün hem gülmeyin. hareketimizin only dört harften oluştuğu dönemde bana her harfin bir yareni var gibi gelirdi. lezbi+enlik de ilk günkü gibi değil biliyosunuz sonraları buna sapphic era dendi. her neyse, bu kanıya nasıl vardım bilmiyorum lezlerle biseksüeller geylerle translar, ahiretlik gibi geliyodu bana. açık konuşayım aklınıza başka bi şey gelmesin, ben o zaman da biseksüeldim, beni tanıyanlar çok iyi bilirler lezlerle her zamanki gibi aram bozuktu (konuşuruz kardeşim sonra şimdi kurcalama). fark edeceğiniz üzere sıralama usûlünün peşini arar gibi bakınca cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ikiliği, cinsiyet ifadesi ihtiyacına sebep olmuş gibi duruyor. biz kimliği pazardan yönelimi marketten almadığımıza göre, cinsiyet ifadesine neden ihtiyaç duyarız acaba? cisler öyle istediği için galiba (ben de burayı fazla kurcalamayacağım sonra aynalara bakamıyorum).
anlatacağımı anlatayım artık. bi akşam hep birlikte yemek yedik (hadi bakalım) birkaç kişi kim lubunyadır kim değildir konuşuyoruz ama isimler üzerinden değil, kimler lubunyadır onu tarifliyoruz. ben her zamanki gibi kendi söylediğim beni kapsayacak mı diye içimden kelimeleri cümle haline getirmeye çalışıyorum yine... arkadaşlarımdan biri demez mi "kadınlar lubunya değildir". içimden kudurup "biseksüelim, bir değilim, lubunyayım" diyemediğim o gece içime dert olmuştur uzun bir süre. napcan, bi elin beş parmağı aynı olmuyo. o yüzden artı değere dikkat etmek gerekiyo.
buna sadece gülün lütfen: terfler her şeyi olduğu gibi terfliği de doğuştan sandıkları için tersine terfi almış gibi davranıyorlar bence.
kızım açıp açıp okuyosanız sesleniyorum bak, eşini dostunu kırıp incittiysen gelip de özrünü benden dileme, boşuna olur. bana komik duruyo çünkü "8 mart kadınlarındır". yapma yav. sen kır parçala ortalıkta temas edecek dirsek bırakma üstüne "biliyo musunuz 3 yıl önce ne olmuştu". BİLİYORUZ. sen sana cis dendi diye orada burada paravan hesap açıp "terf diye anana derler" seviyesizliğinde sönen ateşi harlamaya çalış sonra "kadın kadındır". e ama, o zaman ben de sana şunu sorarım: cinsiyette ikincilik ödülünü de sana translar vermedi herhalde? belki sen daha farklı bir ödül bekliyordun da sıralama şaşırttı. bilemiyorum artık o kısımları oturur düşünürsün. düşün düşün canın sıkılırsa aç attack on titan izle, gençten iki üç feministi yanıma çekicem diye derdi kendiyle olan lubunyaların da aklını bulandırma. ben düşündüm canım sıkıldı çünkü, bayram değil seyran değil bakalım bu sene 8 mart'ta neden istenmiyorum diye.
bir yerde kız kardeşlik varsa transfeminizm zaten vardır. yani feminizm bir manifestoya dönüşünce "asıl feministlerden" apartılmış olmuyor. ama ne oluyor biliyor musun? asil olduğunu iddia eden feministler kendi halindeki feministlere "dur önce ben varım, sana daha zaman var" dediği için, çemberin içine girince merkez merağı tartışmasını gören herkes, anlayabiliyor. bu yüzden feminizmin bir böleni varsa, bölen translar değil terfler. zaten dediğim gibi doğuştan olduklarını sanıyorlar. cis bir ithamsa, bu itham onlara bu yüzden müstehak.
gelelim ben neden yaktım... aşkım böyle sorulara basit cevaplar verip geçiştiriyo gibi davranmak pek huyum değildir ama bi arkadaşımı aldılar bakırköy'e. o arkadaşımın benim için kıymetini bir kenara bırakamıyorum. hepimizin yaşça küçük olduğu bir dönemde bana ilk biseksüel açılan kişiydi kendisi çünkü ve daha ziyarete gidemedim. arkadaşımı görmekten korkmuyorum, böyle yerlerde bizlere nasıl davrandıklarını bildiğim için zaten farkında olduğum şartları gözlerimle görürsem etkisinden çıkamamaktan biraz çekiniyorum ama. tüm çekinceme rağmen, aynı zamanda, düşünüyorum bugün İlke için "8 mart bizimdir" diyemeyeceksem kime diyebilirim?
e, kendim için zaten dediğime göre.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam