30/07/2010 | Yazar: Serap Erdoğan

7–21 Nisan 2010 tarihleri arasında şiddet ve ayrımcılıkla mücadele programları yürüten Birey ve Toplum Ruh Sağlığı Derneği’nin (BTRS) üyesi olarak katıldığım bir program, Birleşik Devletler’deki STK’lerle ilgili daha yakından bilgi sahibi olmamı sağladı.

Serap Erdoğan *



Bu yazıda Chicago’da ziyaret etme fırsatı bulduğumuz STK’ler ile ilgili gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Katıldığım programın ‘halkın arasından çıkan genç liderler yetiştirmek’ gibi iddialı bir başlığı ve bu amacın altında da her iki ülkedeki sivil toplum kuruluşları arasında birlikte çalışma platformu oluşturmak şeklinde bir hedefi var.

‘Heartland International’ adlı örgütün Türkiye’de ‘Toplum Gönüllüleri Vakfı’ ve ‘Uçan Süpürge’ ile birlikte yürüttükleri bir program.


Heartland International 1989’da siyasi, ekonomik ve sosyal gelişim projeleri oluşturup uygulamak ve uluslararası değişim ve eğitim programlarını hayata geçirmek amacıyla kurulmuş. Genellikle projeleri farklı toplumlarla ABD toplumu arasındaki etkileşimi artırmaya yönelik.

Sivil toplum alanının ABD’de kâr amacı gütmeyen (nonprofit), hükümet dışı organizasyon (non-governmental organization–NGO) (sivil toplum kuruluşu STK), bağımsız, gönüllü sektör (voluntary sector), üçüncü sektör (third sector) gibi çeşitli farkı adlandırmaları mevcut. ‘Non-profit’ adlandırması özellikle ‘for-profit’ (kâr amaçlı) kurumlardan farklılıklarını ortaya koymak için tercih ettikleri bir sözcük.

Sivil toplum sürecinde ABD’de yaşananlar, genel olarak John F. Kennedy’den sonraki başkan olan Lyndon B. Johnson döneminde başlamaktadır. Johnson’ın en büyük ideali “Refah Toplumu” (Great Society) adını verdiği, herkesin yoksulluktan kurtulduğu, yeterli sağlık hizmetlerine sahip olduğu bir ülke kurmak.

Engellilere ve 65 yaş üzerindekilere ücretsiz sağlık hizmetlerinin verilmesini kapsayan ‘Medicare’ adındaki sağlık sigortası bu başkan döneminde kuruluyor ancak Vietnam’da yaşanan kayıplarla ülke halkının devlete karşı cephe alması da bu başkan döneminde oluyor. Yine de ücretsiz sağlık programları, yoksul öğrencilere devlet yardımı, işsizlere iş eğitimi verecek kurumlar Johnson’ın başkanlık döneminde oluşturuluyor. 1964’te ırkçı ayrımcılığın yasadışı kalmasını sağlayan Medeni Haklar Yasası’nın onaylanması da sivil toplum örgütlerinin ortaya çıkmasına ve genişlemesine hız kazandıran bir olay.

1980’lere gelindiğinde başkanlık koltuğuna Ronald Reagan’ın geçmesiyle STK’lerin durumunda da büyük değişiklikler yaşanıyor. Federal programların yereldeki gereksinimleri tam olarak belirleyemeyeceği ve karşılayamayacağı açıklamasıyla, ‘non-profit’ organizasyonlara verilen destek kesilerek kâr amaçlı örgütlerin yükselişi destekleniyor. 1990’lı yıllarda ‘non-profit’lere federal yönetimin katkısı yeniden artmaya başlamakla birlikte Reagan dönemindeki ‘dışlanmanın’ ‘non-profit’lere, daha iyi hizmet vermek ve vatandaşların kâr amaçlı kuruluşlara yönelmek yerine kendilerini seçmeleri için geçerli ve etkili nedenler sunmak üzere rekabet etmeyi öğrettiği vurgulanıyor.

Şimdi kısaca bu STK’lere bir göz atalım:

ICAH (Illinois Caucus fos Adolescent Health)
1977’de ergen gebelikleri üzerine çalışan bir grup olarak kurulmuş. 1991’de Kadın Özgürlüğü Birliği’nden aldıkları desteklerle çalışma alanlarını genişletip, adlarını ICAH olarak değiştirmişler. Düşük gelirli, göçmen, evsiz, farklı cinsel yönelimlere sahip, gebe ya da bebek sahibi olanlar da dahil olmak üzere ergenlere ve bu popülasyona çeşitli hizmetler sağlayan kişilere yönelik eğitim programları düzenliyorlar. Özellikle cinsel sağlık konularında eğitim ve hizmete ulaşılabilirlik sağlamak temel hedefleri. Bunun dışında eyalet çapında araştırmalar yapmak, kaynaklar geliştirmek ve yasalarda değişiklikler oluşturmak için de çalışıyorlar.

YWCA (Young Women’s Christian Association)
Chicago’daki kadın odaklı sosyal kuruluşlardan en eski olanı. Young Men’s Christian Associaton adlı Hıristiyan değerlerini temel alan bir dernekten kısa süre sonra kuruluyor ve adlarındaki ‘Hıristiyanlık’ vurgusu da oradan geliyor. Ancak kuruluşlarından kısa bir süre sonra seküler bir yol izlemeye karar veriyorlar ve günümüzde üyeleri adlarındaki bu imadan kaçındıkları için sadece YWCA olarak tanıtıyorlar kendilerini. Öyle ki internet sitelerinde bile sözcüğün açılımını bulmak zor.
1876’da Chicago’daki büyük yangının ardından şehre çalışmak için gelen bekar kadınların sorunlarına odaklanılıyor öncelikle. Daha sonra aralarına genç siyahî kadınları da alarak giderek ırklararası ve çok kültürlü bir zemine kavuşmuşlar. Günümüzde üç temel çalışma alanları var: Ekonomik güçlenme, cinsel şiddet ve cinsel şiddete maruz kalanlara destek hizmetleri ve erken çocukluk dönemi hizmetleri. Kendilerini tanımlarken tüm bu çalışmaların yanında, ırkçılığın ortadan kaldırılması yolunda uğraş verdiklerini özellikle vurguluyorlar.

Jobs for Youth
Düşük gelirli ailelerden gelen genç erkek ve kadınlara iş bulmalarında yardımcı olan yaklaşık 30 yıllık bir STK. Bu amaçla gençlerin iş başvuruları öncesi becerilerini artırabilmek için çeşitli eğitimler veriyorlar. Çünkü hedeflerinin gençlere geçici işler bulup kısa süreli çözümler sağlamak değil, hayatlarında kalıcı değişiklikler yaratacak müdahalelerde bulunmak olduğunu vurguluyorlar. Öyle ki yönlendirdikleri gençlerin iş görüşmelerinde iyi bir izlenim bırakabilmeleri için, çeşitli kişi ve kuruluşların bağışlaryla oluşturulmuş koskoca bir kıyafet odaları var! “Eğitim, bilgi, beceri şart ama imaj kesinlikle şart!” anlayışları, ofislerinin duvarlarını süsleyen afişlerden de belli oluyor.
Bu STK’nin de hedefi ‘liderler’ yetiştirmek. ‘Eğittikleri’ bir kadın ve bir erkeğin kendilerini anlattıkları cümleler kocaman birer poster haline getirilip, ofislerinin koridorlarına yerleştirilmiş. Fotoğrafta görülen, erkeğe ait posterden bir alıntı: “Hiçbir zaman zayıflık göstermem. Hiçbir zaman bahane yaratmam. Her zaman sorumluluk alırım…” Kadının sözlerinden birkaçı ise şöyle: “Güçlü, güzel ve akıllıyım. Kendimi güçlü, kendinden emin ve akıllı bir birey olarak görüyorum…”

Women Employed
Amaçları ve sloganları, çalışan kadınlar için hayatı güzelleştirmek. 1973’te kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadele ve iş koşullarının iyileştirilmesi amaçlarıyla yola çıkmışlar; ücretlendirmedeki adaletsizlikler, gebelikle ilgili düzenlemeler ve iş yerinde cinsel taciz gibi konularla ilgileniyorlar. Daha iyi iş bulabilmeleri için kadınların eğitim düzeylerinin yükseltilmesine yönelik destek de sağlıyorlar.

Crosroads Fund
1979’da ‘sosyal ve ekonomik adaletsizliklerle mücadele etmek para gerektiren bir süreç ve parası olanlarla, bu amaçlarla paraya ihtiyacı olanları buluşturmak lazım’ düşüncesinden doğmuş ve çeşitli NGO’ların çalışmalarına maddi destek sağlamak üzere kurulmuş. İlk bağışlarını da 1981 yılında Chicago Kadın Sağlığı Merkezi’ne yapmışlar. Finansal kaynak sağladıkları gruplar arasında çeşitli etnik topluluklar, göçmen merkezleri, sanatsal etkinlikler yapan topluluklar ve çevre koruma örgütleri de yer alıyor.

Friends of Parks
Adından da anlaşılacağı üzere bir çevre örgütü. Yine 1970’li yıllarda katılmış STK kervanına. Etkin bir iletişim ağına sahipler ve hem parkları temizlemek, hem de geliri parkların iyileştirilmesinde kullanılmak üzere pek çok etkinlik düzenliyorlar. Herhalde Türkiye’den temel farklılıkları, yeşil alanları toplumsal yaşamın içine sokmayı başarmak. Böylelikle seyirlik değil, içinde yaşanacak yerler haline gelen parklar için ‘Herkes kendi evinin önünü temiz tutsa…’ anlayışının da bir adım ötesine geçebilmiş oluyorlar.
Bu arada Chicago Halsted üzerinde oldukça büyük ve etkin bir lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel merkezi mevcut. 1973’te kurulmuş, şimdiki yerlerine ise 2007’de taşınmışlar. Genel danışma, HIV hakkında bilgilendirme ve yönlendirme servislerinin yanısıra, sabah 8 akşam 22 saatleri arasında çalışan telefonla danışmanlık hizmeti veren birimleri var. O bölgenin en büyük merkezi olan kuruma günde 800-1000 arası telefon çağrısının ve yılda 500 bin civarı ziyaretçinin geldiği söyleniyor. Halihazırda doğrudan hizmet sağladıkları kişi sayısı 25 bin. Spor salonu, tiyatro, kütüphane, yemekhane gibi bölümleri olan merkezin gelirleri devletten, bağışlardan, etkinliklerinden ve ürettikleri projelerden sağlanıyor.
VE BİZDE ‘DERNEK KURMA HÜRRİYETİ’
Sivil toplum kavramı, örgütlerin faaliyet yöntemleri ve amaçları günümüzde de sorgulanmaya devam edilmekte ve yeni düzenlemeler getirilmeye çalışılmaktadır. Öyle ki geçmişte ülkemizde derneklerin denetiminin bağlı olduğu yer, Güvenlik Daire Başkanlığı idi, yani bir sivil toplum örgütü kurduğunuzda emniyetin kontrolü altına giriyordunuz. Bu çelişkili ve çatışmalı durum Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında değişti. 2908 sayılı Dernekler Kanunu’nun 46. Madde’sinin değiştirilmesi ve diğer bazı değişikliklerle, derneklerin denetimi Güvenlik Daire Başkanlığı’dan alınarak İçişleri Bakanlığı’na doğrudan bağlı bir birim olarak kurulan Dernekler Daire Başkanlığı’na verildi.
Dernek kurma özgürlüğü ise 1982 Anayasası’nın 2. kısmının 2. bölümünde, “Dernek kurma hürriyeti” başlıklı 33. maddesinde yer almaktadır. “Dernek kurma hürriyeti ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir” maddesi çeşitli yorumlarla bugün özellikle de eşcinsel bireylerin örgütlenmeleri önüne büyük bir engel olarak çıkarılmaktadır.
Demokratik sistemlerin istikrarının sağlanabilmesi için sivil toplum kuruluşlarının varlığına duyulan ihtiyaç artık su götürmez bir gerçek olarak görülüyorsa da, bu kuruluşların asıl amacının ulus devletleri yıkmak, böylece ulusal piyasaların dünya emperyalist pazarıyla birleştirilmesine hizmet etmek olduğu eleştirisi de geniş bir taraftar kitlesine sahiptir. Sivil toplum kuruluşlarının asıl işlevlerinin iktisadi dağılımı gözetmek ve siyasal erki paylaşmak olduğu da düşünülmektedir.
Günümüzde mevcut sivil toplum kuruluşu enflasyonunda ise belki de asıl sorun çoğunun sadece kendi yaptıkları işe odaklanıp, sivil toplumun diğer tanımlarına dönük faaliyetlerden kopmalarıdır. Hem örgüt yaşamının ve kendilerine dönük faaliyetlerin sürdürülmesi, hem de kamusal alanın genişletilerek devlet politikalarına etkin bir şekilde müdahale edilmesi, sivil toplum örgütlerine yöneltilen eleştiriler ne olursa olsun daha demokratik bir toplumun oluşturulmasında vazgeçilmez bir unsur olarak görülmektedir.
Hedef emperyalist pazar için kapitalizmin ‘akıllı, kendinden emin, hiçbir zaman zayıflık göstermeyen’ yorulmak bilmez neferlerini mi oluşturmak olacak yoksa çokkültürlü ve çokkimlikli bir dünyada evrensel değerler altında tüm hak ve özgürlüklerin yaşanabilmesi için bir arada mücadele etmek mi olacak, bunu belirlemek sivil toplumu oluşturan bizlerin elinde.

* Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi,
Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
İstihdam