04/11/2024 | Yazar: Alican E
İkisinden biri açık kimlikli olan lubunya çiftin “açık” olma üzerine sohbetini okuyacaksınız ve hemen gidip ailenize açılmak için… Bir şey yapmayacaksınız tabii ki, ne alaka?
Ev içinde adeta renk avına çıkmıştık, kolluk kuvvetlerinden bile hızlı reflekslerimizle gökkuşağını gördüğümüz yerde çantaya tıkıyorduk. Kaos GL Dergisi’nin tüm sayılarını koliye koyduk, ağzını bantladık, dolabın üstüne kaldırdık. Ardından elime bir tane defter tutuşturdu, bir hafta boyunca adım bile atamayacağım evden böylece şutlandım.
Yılın o dönemi geldi çattı: Partnerimin ailesi bir haftalığına yaşadığımız şehre geliyor. Daha günler varken, stresi resmen mahalleye çöktü. Ana babasıyla geçecek o bir haftaya günler öncesinden kafasının içinde hazırlanmaya başladı bile. Kafasındaki hazırlıklar bittiğinde, evini, günlük rutinlerini ve “bizi” onlara uyarlamaya koyuldu. Anneleri geldiğinde davranışları biraz daha garipleşecek ama özünde iyi çocuk, ben seviyorum çok (Ne var? Siz sanki aile evine gittiğinizde 11 yaşındaki halinize dönüp, kendinizi odaya kilitleyerek Duman-Her Şeyi Yak dinlemiyorsunuz).
Geldikleri ilk gün, kargaşa sebebiyle ortalardan kaybolacak. Sonra beni çok özleyip evden bir bahaneyle kaçıp yanıma gelecek, cima eylersek saçlarının ıslak olduğunu anlamasınlar diye duş almadan eve dönecek.
Hayatından kısa bir kesit sunduğum partnerimin, yazının en başındaki cümleden yola çıkarak ilişkimizde ailesine açık olmayan taraf olduğunu düşündüyseniz eğer… Yanıldınız. Üç yıl önce ailesine açıldı ve alabileceği en iyi tepkiler listesine ilk 10’dan giriş yapabilecek bir sulh ile karşılaştı. Gerçi “açılma” söz konusu olduğunda iyi tepkinin ne olduğu, açılan kişinin beklentilerine göre acayip değişiyor. Bir arkadaşım kırk dereden su getirip salya sümük ağlayarak ailesine açıldığında, babasının “Bunun için mi ağlıyorsun? Ne var bunda, git haydi elini yüzünü yıka sofraya oturalım” dediği anları büyük hayal kırıklığı diye anlatmıştı. “Keşke bağırıp çağırsaydı” diyordu, böylece onun yıllarını alan bu açılmayı daha çok ciddiye aldıklarını hissedecekti.
Bu ilişkide ailesine “açık” olmayan taraf benim. Ama benim ailemle ilişkim, onunkinden birazcık farklı. Ailem, geçtiğimiz üç yıl boyunca bir LGBTİ+ derneğinde çalıştığımı biliyor. Brokeback Dağı’nda halvet olan kovboyların kapakta olduğu Eşcinsel Sinema Tarihi kitabı, kitaplığımın en görünen yerinde. Aynı kitaplığın tepesinde, yağlı güreşçilerin olduğu homoerotik bir kolaj var ve üstünde “Düşler” yazıyor. Evime son gelişinde temizlik yapan annemi, kilerdeki “farklı renklerdeki” bayrakları aynı poşete sığdırmaya çalışırken bile görmüştüm (Kapsayıcı bir insan olduğu için sanırım?).
Şimdi siz, “Açık değilim diyorsun da anlamışlar işte, sana çaktırmıyorlar” diye dahiyane şeyler geçiriyorsunuz kafanızdan biliyorum, sizi gidi Sherlocklar. Hayır, ailem gey olduğumu bilmiyor. Annem, dine çok bağlı bir Müslüman ve eğer anlamış olsaydı, Azerbaycan’a gidemeyen Celal Şengör gibi yataklara düşerdi. Lubunya olduğumdan “şüphelenmemelerinin” tek bir nedeni var: Zaten hep garip bir çocuktum.
Daha ilkokula giderken kendime feminist diyor; kadınların evlenmeme, çalışma, çocuk doğurmama hakkına dair etrafta nutuk atıyordum (Rabbim sen çocuk kullarına mansplaining günahı yazma). Herhangi bir dine inanmıyor, kavga kıyamet kopsa da ailemden saklamıyordum. Buna karşın, yıllar geçtikten sonra babamın Alevi KÖKENLİ olduğunu öğrendiğimde “aktivizm” yapmak için, annemin hiç hoşuna gitmeyecek şekilde herkese Alevi olduğumuzu ilan ediyordum. Ailemin “Niye bu çocuk böyle oldu?” diye kahırlandığı ben, üniversiteye gittiğinde vegan olunca artık onların da mana arama egzersizleri son buldu ve bu garip çocuğu böyle kabul etmeye başladılar. Yani, inşallah.
Partnerimin açık kimlikli, benim olmadığım aile ilişkilerimiz arasındaki farklılık bir süredir aklımdaydı; ancak elime tutuşturduğu “gizli” belgelerle eve dönerken üstüne düşünmek daha bir çekici geldi. Hayır! Bu tefekkür sırasında tahmin ettiğiniz o sonuca varmadım, benim yerime düşünmeyi bırakır mısınız artık? Onun ailesine açık olmasına rağmen kaçındığı şeyleri göz önünde bulundurup, benim açık olmadığım halimle annemlerle daha “özgür” bir ilişkim olduğunu falan düşünmüyorum. Bana sorsanız, en kötü açılma deneyimi bile hayatınızın neredeyse en büyük parçası hakkında konuşmadığınız bir ilişkiden yeğdir.
Fakat ailelerimizle kurduğumuz ilişkinin garipliği hakkında düşünmek, bende hemen huzursuzluk yaratmaya başladı. Kimseye faydası olmayacak şeylerin peşine takılmışım gibi. Bu rahatsızlık ise beni fena halde iyi hissettirdi. Çünkü LGBTİ+ aktivizminde son zamanlarda bana iyi gelmeyen bir şey var: Politik açıdan doğru cümleleri ne kadar çok tekrar edersek, duygularımızı da doğru frekansa getirecek ve eskisi kadar kötü hissetmeyecekmişiz gibi bir hava esiyor.
Bizi katiyen anlamayan ve bize hep berbat şeyler yapıp kötü hissettiren ötekilerin olduğu o çizimlerin iyilik halime hiçbir faydası dokunmuyor. Fiyakalı sınırlar çizersek yara almayacağımızı söyleyen o mesajlar yarama merhem olmuyor. Ben, kendimle ilgili şeyler anlatıyorsam, hele ki bu aile gibi mayınlı bir bölgeye girmek olacaksa beni sıklıkla şuralarda gezerken göreceksiniz: Uzlaşı, öfke, ret, pazarlık, kıskançlık, gurur, mücadele, grup seks (dikkatle okuyor musunuz bakalım diye test ettim), sineye çekme, tutarsızlık, onur, onursuzluk, git gel. Ve hayır! Hayatını üç tane bok gibi erkeğe harcamış 60 yaşında bir kadına, “Kim olduğumu nasıl anlamadın ve niye yanımda olmadın?” diye hesap sormayacağım.
Onun yerine bu kafa karıştıran aile ilişkisi dinamiklerimizi konuşmak için partnerimi bir cumartesi sabahı Dikmen Vadisi’ne çağırdım. Açılma ya da açılmama üzerine sıra sıra karşılıklı sorular sormayı teklif ettim ve kayıt tuşuna bastım. Görüşme boyunca açılmayı ve açılmamayı elden ele dolaştırıp, yoğurduk da yoğurduk. Bir orasından bir burasından çekiştirip kimin için ne manalara geldiğini anlamaya çalıştık. Bu deneme sırasında yanlış şeyler de söyledik ve yazıya dökerken onları silmedik. Ortaya çıkan şeyin, bir başkasının anlam arayışına ufak da bir katkısı olursa ne ala!
Sohbetimize mekan olan Vadi’den birkaç fotoğrafı da yazının sonuna ekleyerek, buyrun açılalım açıklara.
Alican: Direkt kitabın ortasından başlayalım istiyorum. Keşke açılmasaydım dediğin anlar oldu mu?
Benim manita: Oldu. Hatta sürekli diyorum. Açılmamın arkasındaki en büyük motivasyon ailemin eninde sonunda bir gün öğreneceğini düşünmemdi. Çünkü bazen adımla bir yerlere yazıyorum ya da LGBTİ+ derneğinde çalışıyorum, bunu öğrenebilirler. Bir gün bir telefon çalacak, ben o telefonu açacağım ve birden karşımda “Bu ne rezalet?” diye ağlayan annemi duyarak kendimi hiç beklemediğim bir konuşmanın ortasında bulacağım. Kafamdaki senaryo buydu. Bunu yaşamamak için, açılmanın kendi belirlediğim bir anda olmasına karar verdim.
Ama aldığım cevap, “Zaten biliyorduk” oldu. Senelerdir biliyorlarmış, zamanında bir psikoloğa gidip sormuşlar. Psikolog demiş ki “O size gelip söylemediği sürece, siz sakın ha gidip ona bir şey demeyin”. Yani ben hiç açılmasaydım, sonsuza kadar bu konuda hakkında hiç konuşulmayacaktı. O yüzden sık sık kerizlik yaptım diyorum kendi kendime. Boşu boşuna aylarca süren hazırlık süreci yaşadım. İlk an gelen tepki beklediğimden çok daha iyiydi ama sonraki haftalarda sinirimi bozan şeyler oldu. Onları boşu boşuna deneyimlemiş oldum. Boşu boşuna “Kuzeninin çocuğu oldu ama senin hala yok” cümlesinde, ona eşlik eden bakışlarda bir anlam var mı yok mu diye aramak zorunda kaldım. O yüzden zaten bildiklerini bilseydim açılmazdım. Ama açılmasaydım da bunu hiçbir zaman bilemezdim ve o korkuyla yaşamaya devam ederdim. O yüzden iyi ki açılmışım da bir yandan da.
İyi cevaplayabildim mi?
Alican: Haha! Aşk olsun, öyle bir konsept değil bu. Söylediğin şeyi açmanı isteyeceğim için soru hakkını bırakmadan devam ediyorum. Psikoloğa gittiklerini öğrenmek nasıl bir şeydi?
Manita: Aslında iyi hissettirdi, çünkü çaba gösterdiklerinin işaretiydi. Bizim aile yapımız için, belki pek çok ailede tabu olması üzerinden psikoloğa gitmeleri büyük bir adım. Bunu benim için yapmış olmaları ve psikoloğun önerdiği şeyi dinlemeleri, önemsemiş olduklarını gösteriyordu. Şükür ki iyi bir psikoloğa denk gelmişler. Dindar bir ailenin, çocuklarının gey olmasıyla bir dertleri var belli ki psikoloğa gidiyorlar; buna rağmen oradaki uzmanı dinliyorlar. Benden vazgeçmediklerini görmek iyi hissettirdi.
Alican: İlk tepki iyiydi ama sonra sinirimi bozan şeyler oldu dedin, ne oldu?
Manita: Yüz yüze açılmayı planlamıştım ama olmadı. Benim senaryomda ben açılacağım, kalp krizi geçirecekler, ambulans gelecekti. O yüzden yalnız olmalarını istemedim. Kardeşimi, memlekete gönderdim konuşması için. Kardeşim beni ezelden beri biliyordu, açılma sürecinde olduğumu da. İlk tepkiyi, benim yerime o karşıladı. Bu konuyu babamla hiç konuşmadım bu arada, not etmek isterim. Normalde anne ve babama ayrı ayrı açılacaktım. Babamın zaten bildiğini öğrenince babamla hiç konuşmadım.
Kardeşimden sonra ben de annemle konuştum ama bunun hakkında konuşmalarımız çok kısa bir süre içinde son buldu. O süre içinde şöyle nahoş bir an yaşandığını hatırlıyorum. Bana özellikle “Aileden başka kimseye açılmayı düşünüyor musun?” diye sordu. Protest bir şekilde sülalenin önüne çıkıp “Ben geyim!” diye ortalığı ateşe vermemden korktu herhalde. Annem belli bir yaşa geldiğini, akrabalardan biri çocuğuna laf ederlerse tartışıp küsebileceğini, bu yaştan sonra ailesiyle arasını bozmamamı istedi. Bu hem kendi içinde ültimatom içeriyor; ama böyle bir şey olursa “Ben seni savunurum, bunu bil” bilgisini de içerdiği için iyi bir şey bir yandan. Sonraki telefonlarda, bu konuşmalar da hızlıca azalarak bitti.
Alican: Şimdi sıra sende öyleyse.
Manita: Açılsan hoş karşılanmayacağını söylüyorsun hep. Ama bir yandan aykırı gelebilecek pek çok şeyi de ailenle konuşuyorsun. Ateist olman mesela, çatışmaysa o da çatışma yaratmış. Ailen için o kadar ciddi bir meseleden konuşabilecek alanının olduğunu düşünmene rağmen lubunyalıkta neden böyle bir alan olmadığını düşünüyorsun?
Alican: Birden fazla sebep var. En pratik sebeplerinden bir tanesi şu: Bir abim var ve benden önce, süper dindar olmama görevini yerine getirmiş ve o yolu açmıştı. Bayram namazına gitmemek, oruç tutmamak gibi şeyler mümkündü. Ateist olma meselesinde, belki bu alanı kullanmışımdır. Ama abimin açmadığı yolları da teptim elbette, vegan olmak, ırkçı olmamak, toplumsal cinsiyet meseleleri gibi. O yüzden sorunun bir kısmını cevaplıyor sadece bu.
Belki hatırlarsın Looking’in (TV Dizisi, 2014-2015) seninle izlediğimiz bölümünde, Patrick aileye açılma hakkında konuşurken sen çıkıp “Ben geyim!” diyorsun ve onlar da “Yani artık götten mi veriyorsun?” diye anlıyorlar gibi bir şey diyordu. Götümü verip vermediğimi düşünmeleri onların sorunu olurdu elbette benim değil; ancak gey olmasaydım da zaten seks hakkında konuşulan bir kültürden gelmediğim için bunun sadece seksle ilgili bir şeyi işaret edecek olmasının iletişimi tıkayan bir yanı var. Aileme açılsam senden yani partnerimden bahsetmeden önce, çocukluktan beri bedenimden duyduğum utancın bir kısmının nereden geldiğini anlatmak isterim. Özellikle yaş aldıkça, lubunyalığımın cinsellikle ilgili çok az tarafı kaldı.
Açılmamamın sebeplerinden ikincisi ise daha politik. Cishet olmayan tüm insanlık alemine yönelik bir imaj var. Ve açıldığımda annem düşüp bayılmasın diye onu yatıştırmak için söyleyebileceğim her şey, yaptığım aktivizme ihanet. Mesela aseksüel spektrumunda mıyım diye düşündüğüm çok zamanlar oldu ve ben çok rahat bir şekilde “Anne ben götten vermiyorum” diyebilirim. Ama bu bilgi, “herkese veren” ya da çok eşli birinden kendimi ahlaken üstün pozisyona yerleştirme gayretim gibi gözükebilir. O yüzden de onların kafasındaki imaja karşı eylem ve eylemsizlik arasındaki salınma, benim için artı bir rahatsızlığa dönecekti.
Ama hepsinden öte açılmamamın arkasında, bunun çok çok çok az fikirleri oldukları bir şey olması ve onları bu kaosun içine bırakmak istememem var. Tüm bu zorluğu aşmış olsalar da bunun ilişkimizden herhangi bir şeyi eksilteceğini ya da ekleyeceğini düşünmüyorum çünkü kendim olmakla ilgili hiçbir şeyden feragat etmedim. Ailemle tanışmış partnerlerim şöyle derdi, “Benim yanımda nelerden konuşuyorsan, nasıl konuşuyorsan, onların yanında da aynısın”. Kırık konuşmak, alaycı ve rahatsız edici olmak, LGBTİ+’lardan bahsetmek… Bunların hepsini onların yanında da yapıyorum. Böyle bir terazim olduğu için sanıyorum, açılmıyorum.
Manita: Bağlantılı bir sorum var. Açılmakla ilgili cevabımda kardeşimden geç bahsettiğimi fark ettim. Bunun bir sürü sebebi olabilir. Küçük kardeşim olduğu, üstümde iktidarı olmadığı için olabilir. Peki senin abinin, LGBTİ+ derneğinde çalışmış olmana dair ailenden farklı bir tutumu var mı onu merak ettim? Bir de kardeşlik müessesi üzerinden bir ek: Abinin evli olmadığını biliyorum, daha önce eve kız arkadaşını getirip tanıştırma gibi bir şey oldu mu? Örneğin bizim ailede evlenecek misin baskısı çok vardı mesela. Sana sordukları soru ile ona sordukları soru arasında bir değişiklik var mı sence?
Abim, hayatımın rol modeliydi çok uzun süre. Onun bir rol model olamayacak kadar eril biri olduğunu çok geç yaşlarımda aydım. Küçükken onun dinlediği şeyleri dinlerdim, onun okuduğu şeyleri okurdum, iyi ki de böyle olmuş. Hiç evimize girmeyecek şeylerle tanıştım onun sayesinde. Ancak erilliği sebebiyle erişemediği ve hiçbir zaman erişemeyeceği entelektüelliğinin yine de bana faydası olacağından eminim. Açıldığımda diğer erko abilerin yaptığı şeyleri bana yapmaya kalkmayacaktır muhtemelen. O an üstüme saldırmayacaktır. Kendini yetiştirmiş biri olduğu ile ilgili kendine dair varsayımı, tepkilerini kontrol etmesine neden olacaktır.
Diğer soruna gelecek olursak, abimin açtığı yol dediğim şey bu işte. Ebeveynlerim, o kadar garip iki çocuklarının olduğunun farkında ve bu kazanım için o kadar büyük kavgalar verildi ki hayatlarımızın gidişatı ile ilgili hiçbir yargılayıcı ifade, soru ile karşılaşmıyoruz. Derinlerde bir yerde annem kafasının üzerinde torunları tepinsin istiyordur muhtemelen ama büyük bir kabullenme var. Yine de çoğu lubunyanın duyduğu şu dert var elbette: “Hayatta arkadaşlar gider, eşler kalır. Yalnız ölmeyin” gibi bir nasihat bizim ilişkimizde de var. Maalesef, tarihin onları haklı çıkaracağına dair sezgimin giderek güçlendiği böyle bir öğüt var.
Sen nasıl buldun bu cevabı?
Manita: Bugüne kadar abinden çok az bahsetmiştin, çok az. Hatta özellikle bir sebebi olduğunu düşünüyordum. Sormadan önce de tereddüt ettim.
Alican: Tanışıyoruz ha bu sayede, kıps. Öyleyse sıra bana geçti. Bir provokatif soru geliyor hazırsan. Lubunya aktivistler olarak bir gün bir yerde konuşuyor olsak, ailemiz için “atanmış” sıfatını mutlaka öne koyarız. Benim kişisel gözlemim, açık mısın sorusu atanmış ailene açık mısın sorusu aslında. Buna cevap olarak, ebeveynleri dışındakilere açık olan biri, kuzenime + 100 arkadaşıma açığım demiyor çoğu zaman. Sadece kuzenime açığım diyor. Kardeşini çok sonra söze kattığını da sen sohbet sırasında fark ettin demin.
Kısaca soru şu: Açılmanın “hası” atanmış aileye midir?
Manita: Politik olarak bu vurguyu yapıyoruz ancak hiç kimseye dayatmadan ve diğer tanımları da tanıyarak kendiminkini ifade edeceğim: Ben “seçilmiş aile” ifadesindeki seçilmişlerin çok yakın olduğuna, aile gibi olduğuna vurgu yapan bir ifade olduğunu düşünüyorum. Ancak aile kelimesinin bana çağrıştırdıkları açısından bir anlamı var. Bu da ebeveynler, kardeşler, teyzeler, kuzenler vs. Aile derken doğduğum andan itibaren, hayatta en çok şahit olduğum, maruz kaldığım, en uzun ve en istikrarlı süren ilişkimden bahsediyorum. Aileyi aile yapan biraz da değiştirilemiyor olması. Reddetsem de görüşmesem de annem ve babam onlar. Seçilmiş aileme, arkadaşıma açılırım, onun hoşuna gitmez ve istersem bir daha görüşmem. On sene sonra da belki aklıma gelir, belki gelmez. Atanmış aileme açıldım, risk gerçekleşti ve reddedildim diyelim. Ben seneler sonra bilmem nereye başvururken “Anne adı” sorulduğunda yine annemin adını söyleyeceğim. Bu değişmiyor, değişmeyecek.
O yüzden “açılmanın hası” sorusunun iki kutuplu bir cevabı var benim için. Hayatımı en çok kolaylaştıran şey sosyal çevrem oldu. Çünkü hayatımı “beni bilen” sosyal çevremle yaşıyorum. Onlar, istediğim gibi yaşamama daha çok alan sağlıyor. Çünkü yılın 355 günü arkadaşlarımlayım yılın on günü ailemleyim. Bu açıdan değerlendiriliyorsa “açılmanın hası” arkadaşlara açılmak ama açılma deyince benim aklıma gelen şey, demin bahsettiğim şeylerden dolayı evet, atanmış aileye, yani aileye açılmak.
Manita: Kaotik bir soru geliyor hazır mısın? Bir gün hiç ortada yokken kapın çaldı. Baban geldi, sürpriz! Şaşırdın, ne oldu falan filan… “Kafam bozuldu” dedi. Akşamında sana gey olarak açıldı. Ne düşünürsün, sen de açılır mısın? Annenle ilişkisini sorgular, bunun üzerinden yaralanmış hisseder misin?
Alican: Çok kısa bir cevabı var bunun benim için. Eşcinsel sinemaya dair en nefret ettiğim şey, beyaz perdede geylerin kurtuluşunu izlerken harcanan kadınlar. Eğer gelip sevgilisi olduğunu anlatmak için yapılmış bir girizgâh ise bu yüzüne tükürüp evden atarım. Annemi aldattığı için. Ama baş edemediği, altından kalkamadığı, bir anlam arayışı ise yaşadığı şey onun ihtiyacı neyse onu yüreklendirecek şekilde davranırım.
Manita: Partner olduğumuz için birbirimizin annelerini tanıyoruz. Daha muhafazakar ailelerde annelerin duyguları daha görünmez. O yüzden soruyu sorarken önce baba olarak sordum. Anne olarak değiştirsek…
Alican: Cevabım değişir. “Go girl” derim, aldatıyorsa bile. Çünkü annemin 30 yıldan fazla süredir evde yaşadığı psikolojik şiddeti biliyorum. Ne kadar değişmiş, öğrenmiş olsam da geçmişteki o faillerinden biri benim. Yarım kalmışlıklarını, mecburiyetlerini, evdeki erkeklerin getirdiği sorunların altında nasıl ezildiğini, bunlara nasıl razı gelmek zorunda olduğunu biliyorum. Tüm bu yapının içinde kendisine biçilen şeye, her ne olursa olsun, hangi yolla olursa olsun “hayır” demeye karar verdiyse sonsuza kadar desteklerdim.
Alican: Benim sorum, senin dünyandaki ideale dair olacak. Açık kimlikli bir insanın ailesiyle ilişkisinde ne olmalı? Açık olmaya değer ya da açık olmakla gelen?
Manita: İdeale dair bir soru olduğu için açık olmama rağmen kendim deneyimlemediğim şeyi söyleyeceğim. Hayat, sosyal ilişkiler, sosyal ilişkilerdeki anlamlar yüzlerce yıldır kurulmuş olan seremonilere, ritüellere çok fazla dayanıyor. İnsanların sevdikleri kişileri aileleriyle tanıştırmaları, ailelerin ilişkiyi bilmesi, evlilik öncesi ve sonrası gelenekler, işte kahveye tuz döktüm köpüğüne işedimler falan, düğün, kapı açılıyor açılmıyor sen para veriyorsun cart curt. Çocukluktan beri gördüğüm bu şeylerin, benim dünyama koyduğu anlamlar var. Türkiye’ye evlilik eşitliği gelsin gibi bir cümle değil bu. Gelsin isterdim o ayrı. Ancak yarın evlilik hakkı Türkiye’de yasal olsa bile, hiçbir zaman partnerimi ailemle “Bakın bu benim partnerim” diye tanıştıramayacağım. Geçtim öyle söz, nişan, düğünleri falan “Hmm, gelsin bakalım bir tanışalım” diye bir şey duyamayacak olmak… Tanışsalar bile “arkadaşım” diye tanıştıracağım. Aslında onlara açık olmama rağmen, içten içe hayatım boyunca yalnız olmamı tercih edecek olmalarını bilmek çok ağrıma giden bir şey.
Manita: Açık olmak ya da olmamak iki zıt şey midir, arada gri noktalar var mıdır? Mesela hiç açılmadın, hiç lubunyayım demedin peki tam tersini söyledin mi? Hetero gibi davrandın mı, ima ettin mi, Türkçe zamirlerin cinsiyetsiz olmasından faydalanıp anlamamalarını sağladın mı? Kız arkadaşın varmış gibi yaptın mı?
Alican: Hiçbir zaman yapmadım. Şöyle bir şey geldi aklıma, alakalı mı bilmiyorum. Uzun zaman en yakın kadın arkadaşımla aynı odayı paylaştım, aynı yatakta yattık ve hık mık ettikleri zaman “Siz sapık mısınız? Bir erkekle bir kadın aynı yerde yatması sizin aklınıza sadece seksi mi getiriyor?” diye çıkışmıştım. Ama tam tersi olsaydı, lubunya olduğumu bilselerdi ve bir kadınla yatmamı sorun etmeselerdi daha çok rahatsız olurdum. “Bizimki zaten gey” diyecekleri için daha çok sinirlendirdim. O yüzden o hoşuma giden bir kavga olmuştu. Çünkü bunun paralel bir evrendeki karşılığı şu gibi geliyor bana: Bilseler ve her şey çok okey olsaydı eğer, tanıdıkları eşcinsel bir erkekle aynı yerde uyumam da onla seks yapacağım “şüphesine” çok denk düşen bir şey gibi. O zaman da iki tane lubunya arkadaş olabilir kavgasını verirdim.
Manita: Dediğin şeyi şuna benzettim. Yengemler, kuzenlerim falan ben odaya girdiğimde başını örtmesi, beni “erkek” yerine koymaları bazen bana keyif verir. Bilseler ve yapsalar daha fazla hoşuma gider aslında. Neden bilmiyorum, çok garip bir açılım yaptım şu an.
Alican: Çok ilginç bir şey söyledin.
Manita: Senin anlattığın hikayedeki gibi, gey olduğum için zararsız diye görülmemek. Namahrem biri girince baş örtülür ve benim o namahrem sıfatını taşıyor olmam.
Alican: Bu neden iyi bir şey?
Manita: “Etkisiz eleman” olarak görülmemek.
Alican: İyi ki açılmışım ve bunu yaşayabiliyorum dediğin bir şey var mı peki?
Manita: İyi ki açılmışım ve bunu deneyimlemiyorum dediğim bir şey var. Küçükken annem benim 22 yaşında üniversiteyi bitireceğimi, 23 yaşında evleneceğimi ve 25 yaşında torun seveceğini düşünüyordu. Belirli bir zamana kadar da “Var mı birisi, ben torun istiyorum bak” lafları devam etti. Bir yerde kesilmişti o, meğerse anlayıp psikoloğa gittikleri zamanmış. Şimdilerde dedemler, teyzemler bu baskıyı yaptığında; annem, “Daha genç o, doktora yapacak okuyacak. Şimdiki gençler geç evleniyor” deyip bana zaman kazandırmaya çalışıyor. Böyle bir yararı oldu.
Manita: En provokatif sorum bu. Açıklamak için kendimle ilgili bir girizgâh yapacağım. Önce sosyal çevremde, sonra aileme karşı açıldığımda bir lubunya kimlik edinebilirim ama markete gittiğim zaman toplumun beni nasıl algıladığı ile muamele görüyorum. Tamam, kim olduğuma ne olduğuma ben karar veriyorum ama spesifik bir kişinin bana nasıl davranacağına o kişinin kendisi karar veriyor. Bunu da bana atadığı şey üzerinden yapıyor.
Senin açından kimliğin ne olursa olsun, cis-hetero birisi olarak atanıyor olman, dolmuşa bindiğin zaman “Abi” muhabbeti çekilebilen biri olman sana açılmak zorunda olmadığını hissettiriyor mu? Zaten böyle bir ayrıcalıkla yaşıyorum, neden bunu elimin tersiyle iteyim ki dedirtiyor mu?
Alican: Öncelikle şu cis-het görünen gey erkek meselesine dair bir şey söylemek isterim. LGBTİ+ hareketinin, kendine dönük en anlamlı eleştirilerinden biri olduğunu düşünüyorum bunun: Cis, çoğunlukla beyaz ve sağlam geyleri madilemek. Olduğum ortamlarda da yapıldığında hiç gocunmadığım bir şey. Harekette bir yoğunlaşma olduğu eleştirisine de katılıyorum.
Ancak benim kendimi “erkek” hissetme deneyimim yok. Yani “erkek” hissetmek ne demek bilmiyorum. Ama kimliğime, yaşadığım şeye dair başka bir anlamlandırmam da olmadığı için ve az önce senin belirttiğin sebeplerden dolayı erkek atanmanın avantajlarını da deneyimlediğim için “Bana erkek diyorsanız kabul” noktasındayım. Çünkü başka bir cinsiyet ya da cinsiyetsizlik deneyimi olmayan ama sadece erkeklikle derdi olan birinin “Erkek değilim” demesinin benim için bir karşılığı yok. Kendim için konuşuyorum elbette. Erkek görünmekten gelen avantajlarım ortadayken, kendime dair verebileceğim bilgi bir aidiyetten, bir oluştan ziyade en fazla bir itiraz olabileceğini düşünerek bu kimliğe dair bir reddim yok.
Bunun açılmama kararına yansımalarına gelirsek… Umarım bu söyleyeceğim şey, Türkiye gerçekliği, transların, intersekslerin yaşadıkları ortada dururken “erkek hakları” zırvalıkları gibi çınlamaz. Sadece kendi aile bağlamında söylüyorum. Benim gibi bir ailede bir erkeğin gey olduğunu söylemesi ve onların gözünde erkeklikten vazgeçmesi, o erkeği şiddete çok daha açık hale getirebilir. Çünkü “Ben bir kadınım” diye açılsaydım, ailem “Böyle hissediyor” diyerek anlamaya çalışmak gibi bir yol arayabilirdi. Özellikle annem için “Allah böyle yaratmış” deme ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Gey erkek yok ama eşcinsel kadın var mesela çevremizde. Sosyal ağımızda olması hiç yargılanmayan, “erkek gibi kadın” yorumu dışında kimliği ile ilgili başka hiçbir yorum duymadığım biri. Şaşılacak şekilde babamın eril ve fobik yorumlarından hiç nasibini almayan ifade biçimlerinden bahsediyorum. Elbette bunun kadın eşcinselliğinin tanınmamasıyla doğrudan ilgisi vardır, o başka bir mesele.
Özetle bunları vurgulamamın sebebi, açılıp açılmamamın çok da farkı yok diye getirdim lafı bütün sohbet boyunca; fakat elbette bunun büyük bir bedeli de olabilir. Belki içten içe bundan korkuyorumdur. Belki de bir kimlik olarak bile kabul edilmeyecek, sadece “erkek erkeğe fantezileri” olan biri gibi algılanabilecek olmak, “erkekliğimden vazgeçmenin” cezası tahminlerimin ötesine geçecektir. Yine de şu gerçeği kabul ediyorum: Ben açılmak zorunda değilim. Bu “değerlendirebileceğim” bir karar, bu ayrıcalığın farkındayım.
Alican: Son soru. Non-binary olmana rağmen gey açılmak zorunda kaldın?
Manita: Hem non-binary hem geyim, sadece non-binary olmamı lafa dahil etmedim. Bu biraz karışık, benim dahi tanımlamakta zorlandığım bir şey. Çünkü benim için non-binary olmak, ne olduğundan ziyade ne olmadığını tanımlayan bir şey. O yüzden her non-binary’nin binary olmamaya dair özel bir deneyimi var. Küçükken bile erkekler futbol oynar, kızlar ip atlar, ben ne yaparım sorusundan başlayarak üstüme atanan bu cinsiyete kendimi ait hissetme hikayem “Oha non-binary diye bir şey varmış!” ile bir anlam kazandı. Ancak dışarıdaki dünyayla, erkek algılanarak ilişkileniyorum. Dolayısıyla non-binary olma ve gey olma deneyimim, muhtemelen sadece benim kendime dair sahip olduğum bilgiyle anlamlandırabildiğim bir şey. O bilgi olmadan havada uçuşan bir şey olurdu. O yüzden açılırken söze katmadım.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam