20/10/2009 | Yazar: Yıldırım Türker

AKP, demokrasi konusunda, kendisini toplumun birçok katmanının denetimine açmış bulunuyor. Samimi olup olmadıklarından kime ne?

AKP, demokrasi konusunda, kendisini toplumun birçok katmanının denetimine açmış bulunuyor. Samimi olup olmadıklarından kime ne?

Demokrasi bütün toplumu böğründen vurmuştur. Çok sancılı günler yaşanıyor, klişesine uygun konuşacak olursak. Kürt açılımı konusunda da diğer birçok konuda olduğu gibi hükümetin samimiyetinin sorgulanmasına sıvandık. Acaba? Ya takiye yapıyorlarsa? Takiye yapmakla empati yapmak arasında bir tuhaf tercüme hayattır, yaşıyoruz zaten. Bu hükümetin en büyük başarısı, rakiplerini dilsiz kılabilmekteki yeteneğidir. Önce Cumhurbaşkanı’nın, akabinde Başbakan’ın demokrasi konusunda sunmuş oldukları kompozisyon ödevleri, bir kez daha karşısında konuşlanmış olanları darmadağın etti.

O konuşmalara gösterilen tepkiyle toplumsal kutuplaşmanın dili iyice sertleşti. Milliyetçilik açığa düşerek açıkça bir şaka olup afakı tuttu. Aklıselim sahibi kontenjanından birçok kanaat önderi hâlâ gevelemekte oldukları CHP-MHP koalisyonu rüyasından silkelenmek zorunda kaldı. Örnek siyasetçileri Devlet Bahçeli’nin köpüğünü alacak kepçeyi bulamadılar. Deniz Baykal, artık inatçı sevenlerini bile mahcup ediyor olmalı. AKP’nin başlatmış olduğu açılım atağıyla birlikte en büyük darbeyi statükocu devlet artığı siyasetçilerin aldığını görmemek mümkün mü? Şimdi ille her meydanda Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın samimi olup olmadıklarını tartışalım istiyorlar. Oysa bu konu gerçekten de bir tık sonra sahiplenmemiz gereken kaygıdır.

Çünkü öncelikle bu memleketin damgalı ve lanetlenmiş muhaliflerinin dile getirdikleri için başlarına bin bir dert açan birçok şeyi en üst düzeyden devlet adamlarının telaffuz etmesi bile geri alınamayacak bir adımdır. AKP, demokrasi konusunda, kendisini toplumun birçok katmanının denetimine açmış bulunuyor. Samimi olup olmadıklarından kime ne? Daha doğrusu, samimi değiller ise kendilerine artık sorulacak olan hesap, demokrasi dili üstünden olacak.

Benim bu kısa yazıda işaret etmek istediğim, bu açılımı destekler görünen kimi demokratik unsurların meydana çıktıklarında tutturdukları dile ilişkin.
Çeşitli haber kanallarında tartışmaya duran insanların, Kürtler ve Kürt politikacılar üstüne fütursuzca sarıldıkları dilin hayatımızın asıl kördüğümünü oluşturduğuna inanıyorum. Kendilerinde özgürlükçülük, demokratik liyakat vehmeden kimi şahıslar, bu tartışma programlarında mutlaka, anladığım kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinden ‘biz’ diye söz ediyor. Milli maç karşılaşmaları söz konusu olduğunda kimsenin yadırgamadığı bu özneye sığınma hali, aman bölünmesin diye kırk takla atılan Kürt sorunu gündeme geldiğinde son derece bölücü gelmiyor mu bu gururlu vatandaşlara?

Şayet Türklerden, bir millet olarak söz edip o milletin sözcüsü olmaya soyunuyorlarsa iyice vahimleşen bu durum kimseyi rahatsız etmiyor besbelli. Doğal olarak bu ‘biz’, karşılarında konumlandırdıkları Kürt vatandaşlar ve onların vatandaşlık hakları üstüne de aşırı otoriteryan bir dille kâh bağışçılık kâh mümessillik arasında geziniyor.
Özellikle dikkatimi çeken, aklıselim sahibi demokrat kontenjanından bu eşhasın, aynı salyalı milliyetçiler gibi tartışmanın bir yerinde ille de DTP’nin ‘şımarıklığından’ yakınması.
DTP de iyice şımarmış.
Ey, milli kimliğine düşkün vatandaş; bu nasıl bir siyaset, bu nasıl bir fikir dilidir? Bu memlekette, herkesin haklarından sorumlu bir vatandaşlık diline çalışmanın zamanı geldi de geçiyor. Her sazı eline alanın ‘biz’ diye nesebiyle başlayıp konuştuğu dil, bölücüdür.
Kürtlerin ısrarla ‘onlar’ olarak tartıldığı meydanda hiçbir demokrasi filizi yeşermez.
Kürtlerin ve DTP’nin beğenmediğiniz manevralarından yakındığınız gibi yakınmışlığınız var mı herhangi bir parti söz konusu olduğunda? Ben CHP’nin ve Baykal’ın ‘şımarıklığı’ başlığı altında bir diskur hatırlamıyorum sözgelimi. Bu patron dilinden; bu haddini hatırlatan, küçük gören, ehil ve reşit bulmayan dilden bir an evvel vazgeçmelisiniz.

Fikir insanı kisvesi altında devletinize en uyanık pazarlık koşulları konusunda tavsiyelerde bulunmak, Kürt halkının nasıl köşeye kıstırılabileceği üstüne ahkâm kesmek, açılımı destekleseniz de desteklemeseniz de bölücülüğün önde gidenidir. Kürtlere tanınacak hakları kendi cebinizden çıkıyormuşçasına tasarrufunuzda zannetmeyin. Kürtlerin siyasi hareketi, beğenseniz de beğenmeseniz de taraftır.

O hareketin söylemini, attığı adımları eleştirmek başka, o harekete ehliyetsiz çocuklarınız için, gırtlağına oturduğunuz çalışanlarınız için kullandığınız dili kullanmak başka. Kürt halkı, bu topraklarda rehin değildir. Haklarını açık seçik tartışmaya başlayabildiysek, o şımarık bulduğunuz insanların çektiği çilelerin, verdiği mücadelenin sonucudur. Harçlıklarını kısmak suretiyle yola getirebileceğiniz insanlardan konuşmadığınızı hatırlayın bir zahmet.

Yepyeni, adalet ve eşitliğin yol göstereceği bir Türkiye istiyorsak, yepyeni bir imlâya çalışmak zorundayız. Sizli bizli konuşacaksak açılıp saçılmaya da hiç gerek yok çünkü. 


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam