02/01/2024 | Yazar: Kerem Selçuk

Bu yazıda lubunyalığımızla barışmanın ne anlama geldiğini, Zeynep’in, Yusuf’un, Nil’in ve Çetin’in bu süreçte hatırlarında kalanları sizlerle paylaşıyor ve bir yandan hep birlikte düşünelim istiyoruz.

Açılmanın ötesinde Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Sevgili Umut Güven derginin bu sayısı için ‘lubunyalıkla barışmak’ üzerine bir yazı fikrinden bahsettiğinde, “Lubunyalıkla barışmak, açılmak mı?” diye birbirimize bakıp sanki bunun ötesinde bir şeyler çıkacağını sezinlediğimizi hatırlıyorum. Lubunyalıkla barışmanın ne anlama geldiğinin peşine düşmek için Zeynep, Yusuf, Nil ve Çetin’le[1] sohbetler gerçekleştirdik. Bu yazıda lubunyalığımızla barışmanın ne anlama geldiğini, Zeynep’in, Yusuf’un, Nil’in ve Çetin’in bu süreçte hatırlarında kalanları sizlerle paylaşıyor ve bir yandan hep birlikte düşünelim istiyoruz. 

Nedir bu lubunyalığımızla barışmak? 

“Bir arada olduğunuz sürece yıkılmazsınız gibi geliyor” 

Çok sakladığın, hiç kimseye anlatamadığın, kendi kendine barışmaya çalıştığın bir şey var senin hayatında. Etrafta da devam eden başka bir şey var. Bir şeyler anlatman bekleniyor kendinle ilgili ve anlatacak hiçbir şeyin yok. Onlar sana bir şeyler anlatıyor sadece ama sen anlatamıyorsun. Bir eşitsizlik söz konusu, bir ortaklaşamama…”  

“Sonrasında müthiş bir özgürlük geliyor” diyor Zeynep önce kendine sonra dışarıya açıldığı zamanları anlatırken. Zeynep’e kendi lubunyalığıyla barışma sürecine dair hatırladıklarını ve bizimle paylaşmak istediklerini sorduğumda, önce açıldığı dönemden bahsediyor. Sonrasında ise, lubunyalığımızla barışmanın açılmadan mı ibaret olduğunu sorguluyoruz birlikte. “Hangi noktada barışmış oluyoruz? Kendimize ve çevremizdekilere var oluşumuza dair belki de en önemli yanımız olan lubunyalığımızı söylediğimizde mi? İkimiz de çok küçük yaşlardan itibaren lubunyalığımızı hatırlıyoruz; ancak barışma dediğimiz şey, hayatlarımızın belli dönemlerine mi işaret ediyor?” diye düşünüyoruz. 

Zeynep ilk defa orta okuldayken bir arkadaşına açıldığını anımsıyor. Liseye geldiğinde ise hetero ilişkiler kurarak lubunyalığını kapatmaya çalıştığını. O zaman bu lubunyalığıyla barışmamış mı demek oluyor? Lise dönemine dair bir yandan da asıl âşık olduğu kişiyle geçirdiği vakitleri ve ona duyduğu heyecanı anımsıyor. Öyleyse barıştı mı lubunyalığıyla? 

İç dünyasında başka bir şey, dış dünyada başka bir şeyler olduğunu söylüyor üniversiteye başlayana kadar. Üniversitede tanıştığı bir lubunyayla kurduğu dostluğu, lubunyalığıyla barışmasının önemli bir parçası olarak yeni bir pencere açıyor. “Birbirimize verdiğimiz güçle, mucize gibi bir şey oldu. Biz de diğerleri gibi kendi aşklarımıza üzülmeye başladık. Birbirimizi hiçbir şey anlatmaya gerek kalmadan anlıyor gibiydik. Bu müthiş bir şey. Lubunyalığımla barışma sürecimde, burası çok önemli. Bir arada olduğunuz sürece yıkılmazsınız gibi geliyor.” Arkadaşıyla kurdukları dayanışmanın çevrelerindeki insanları nasıl dönüştürdüğünden bahsediyor. Sadece iki kişi olmalarına rağmen çevrelerindeki insanları da “lubunyalıklarıyla barıştırmışlar” Zeynep’in deyimiyle. 

Sürecin hep daha fazla kişiye açılmakla, daha rahat yaşamakla, daha çok ilişki deneyimlemekle, daha çok insanı dönüştürmekle ilerleyeceğine dair bir yanılgıya kapılıyorum Zeynep’in Erasmus için Fransa’ya gittiğini duyduğumda. Ancak, işlerin çok da öyle ilerlemediğinden bahsediyor Zeynep. Fransa’da âşık olduğu kişiye bir mektup yazdığını ve o kişinin çok fobik bir tepki verdiğini anlatıyor bana. Âşık olduğu kişi, çok rahatsız olduğunu, başkalarına da böyle bir şeyden bahsedip bahsetmediğini, eğer öyleyse çok sinirlendiğini ve kendisinin katiyen lezbiyen olmadığını söyleyen sert bir maille cevap vermiş Zeynep’in mektubuna. Belki bu olay da lubunyalığımızla barışma sürecimize içkindir diye düşündürüyor. Duygularına karşılık alamamanın yarattığı çöküntü bir yana dursun, heteroseksist düzenin hışmına uğrayabiliyoruz bir anda. İçinde onca yalan ve inkâr barındıran o düzenin iki yüzlülüğünü keşfediyor, sonra da bunu, onların yüzüne vuruyoruz. Yıpratıcı yanları kadar güçlendirici yanları da var yaşadığımız olayların. Lubunyalığımızla barışmak güçlenmekle de mi ilgili? Zeynep’i dinlerken bu soruya bir cevap arıyor zihnim. 

Sonrasında Türkiye’ye döndüğünde de benzer bir olay yaşıyor Zeynep. Bu sefer karşı taraf kimliğini diğer insanlara ifşalıyor; ancak bu sefer, kendisinin aynı şekilde yıkılmadığını söylüyor. Burada dayanıştığı lubunya arkadaşı var çünkü. Aslında Fransa’daki deneyiminin bu denli yıkıcı olmayacağını düşünüyor. “Belki o arkadaşım orada olsaydı farklı olabilirdi. Ama orada tek başıma kendimde o cesareti, o güveni bulamadım. Lubunyalık, güçlü hissedebilmekle ilgili bir şey.” diyor. 

Hayatının şu anki dönemine dair lubunyalığıyla barışma sürecinin neresinde olduğunu sorduğumda Zeynep, hayatının bu anlamda en huzurlu dönemini yaşadığından ve birlikte güçlendiği sevgilisinden bahsediyor. Kendisini üniversitede ifşalayan kişiye de şu an geriye dönüp teşekkür ediyor. “Beni daha fazla insan öğrendi ve bununla gurur duyuyorum. Bundan utanmıyorum ve gurur duyarak yaşıyorum. Herkes kendinden buna bir pay çıkarsın. Bununla sorunu olan varsa da gitsin günlüğüne yazsın.” diyor.  Lubunyalığımzla barışma sürecimiz kendimizle duyduğumuz gururu da barındırıyor diye düşünüyoruz. 

Açıldıkça yüklerden arınmak ve özgürleşmek 

“Başıma bir şey geleceğinden hâlâ korksam da iş yerinde de açığım. Bir gün patronumla yan yana bir iş yaparken telefonum masadaydı ve Hornet’ten bir bildirim geldi. Patronumun bu hangi uygulama sorusuna verdiğim cevabı hâlâ gurur duyarak hatırlıyorum. Sanki o güne kadar lubunyalığımla ilgili hiçbir sorun yaşamamışım gibi ona uygulamanın ne olduğunu anlatmıştım.” 

İkinci görüştüğüm kişi olan Yusuf da lubunyalığıyla barışma sürecine dair bana aktardıklarında gururdan bahsediyor. Açılmanın ötesinde bir şeyler ararken gurur bir kere daha karşıma çıkıyor. 

“Gerçekten somut bir yükün omuzlarımdan kalktığını hissettim.” Yusuf’la da tıpkı Zeynep’le tartıştığımız gibi açılmanın etrafında konuşarak başlıyoruz. Yine Zeynep’e benzer bir şekilde Yusuf da yüklerinden arınmadan, rahatlamadan, özgürleşmeden bahsediyor çevresindeki insanlara açılmaya başladıkça. 

Kalkan yükü daha normatif bir düzlemde deneyimlediğinden bahseden Yusuf, başka lubunyalarla tanışana, lubunya dünyasına temas etmeye başlayana kadar, o zamana dek kendine öğretilenleri çok da sorgulamadan hayatına transfer ettiğini söylüyor. Bir şeylerin hâlâ eksik olduğundan bahsediyoruz. Çevresindekilere açıldıktan sonra da yine onların normlarıyla hareket etmeye devam ettiğini benimle paylaşıyor. “Birini bulacağım ve onunla ömür boyu mutlu yaşayacağız bir evin içinde” diye düşündüğünü dile getiriyor. Sonrasında internet aracılığıyla diğer lubunyalara temas edişini ve İstanbul’a taşınmasını anlatıyor. İstanbul’da başka hikayeleri gördüğünden, farklı anlatılara tanıklık ettiğinden, HIV’e dair birçok şey öğrendiğinden bahsediyor. HIV’e dair öğrendiklerini lubunyalığıyla barışma sürecinin bir parçası olarak görüyor. Lubunyalıkla barışmanın bize anlatılan birçok hikâyenin sorgulanma sürecinden ibaret olduğunu söylüyor.  

İkili cinsiyetin ötesinde: Akışkan bedenler ve yeni hazlar 

Konuştuğum bir diğer kişi olan Nil için süreç Zeynep ve Yusuf’tan daha farklı işlemiş. Şu an geçmişe dönüp baktığında kendi lubunyalığına dair izleri görebildiğini söyleyen Nil, uzunca bir süre heteroseksüel ilişkiler yaşadığından ve bir evlilik yaptığından bahsediyor. Üniversite yaşantısında lubun sosyal bir çevrede olduğundan ve ilerleyen yıllarda da lubunya aktivizmiyle temasının devam ettiğinden bahsediyor. “O zamanlar bir sürü kavramlar duyuyoruz ve o kavramlar arasında heteroflexible diye bir kavram duydum. Ben buyum dedim. Kavramı çok sahiplendim” diyor. Sonrasında çevresiyle bahsettiği temasın ve tanıştığı bu kavramın onu bir keşif sürecine teşvik ettiğinden bahsediyor. Öyle ki cinsel fantezilerindeki keşiflerinin peşi sıra başka bir keşfin kapısı aralanıyor.  “O dönemki partnerimle daha cinsiyetsiz seks yapmaya başladık.” diyor. Onu etkileyen fiziksel özelliklerin nasıl çeşitlilik göstermeye başladığından bahsediyor.  Anlattıklarının ona ilk lubunya ilişkisini yaşama cesareti verdiğini söyleyen Nil “Öncesinde ben kendi bedenimi bilmiyordum, bir erkeği memnun etmeyi biliyordum” diyor. Sonrasında yaşadığı lubunya bir deneyimden “İnanılmaz bir andı benim için” diye bahsediyor.  Hazır böyle keyifli bir konu açılmışken, cinsellik üzerine konuşmaya devam ediyoruz. Dönem dönem cinsel yaşamında bocaladığından bahseden Nil, konuyu yakın bir arkadaşına açmış. Arkadaşının ona verdiği cevap ise Nil’i yeni bir sorgulamaya itmiş. “Arkadaşım bana sorduğun soruların cevabı çok basit, hâlâ ikili cinsiyet sistemiyle düşünüyorsun kafanda dedi.” İkili cinsiyet sisteminin lubunya ilişkilere nasıl sızabildiğinden, ilişkilerimizi nasıl şekillendirdiğinden, bizleri bazen sabitlediğinden bahsediyoruz. Sonrasında ikili cinsiyet kalıplarının ötesinde bedenlerin nasıl daha akışkan olabileceğinden ve bu akışkanlığın bizlere sunduğu yeni hazlardan. Nil’in keşfettiği yeni hazları dinlerken yüz ifadesi de bir o kadar görmeye değer. 

“İsteyen istediği bedenle dilediğini yapabilir” 

Dördüncü ve son görüştüğüm kişi olan Çetin, lubunyalığıyla barışma sürecine dair Nil’in tersine bir hattan kırılma yaşadığından bahsediyor. Çetin hayatı boyunca lubunya ilişkiler deneyimledikten sonra hetero ilişki deneyimlerini lubunyalığıyla barışma sürecinin bir parçası olarak görüyor. “O dönem sevgilimden ayrıldım ve çok üzgündüm. Normalde Wapa kullanırdım sonra Tinder indirdim. Arkadaşım telefonu eline aldı ve herkesi sağa kaydırdı. Sonrasında baktım erkekler yazıyor. Benim o dönem iki erkekle birlikteliğim oldu.” Yaşadığı cinsel deneyimlerden ziyade, bu deneyimlerin üzerine düşündüklerinin lubunyalığıyla barışma sürecinde önemli olduğunu söylüyor. Erkeklikle ilgili karşı tarafın bedenine penetre etmek gibi bir kurgu olduğundan ve bu kurgunun yaşadığı deneyimlerle zihninde nasıl değiştiğinden bahsediyor. “İsteyen istediği bedenle dilediğini yapabilir.” diyor. 

Yusuf’la da Nil’le de, Çetin’le de baskın anlatılara meydan okuyan eleştirel anlatılarla hemhal olmayı, lubunyalıkla barışma sürecimiz içerisinde tartışıyoruz. HIV’le ilgili anlatıları yıkmanın, ikili cinsiyet sisteminin yarattığı anlatıları sorgulamanın peşine nasıl düştüğümüzü ve tüm bunların lubunyalığımızla barışmaya içkin olduğunu konuşuyoruz. 

“Benim lubunyalığımla tekrar tekrar barışmamda depremin de yeri oldu. Bana bir kez daha lubunyalığımı, dayanışmamızı ve örgütlenmemizi hatırlattı. Hepimiz tekrar bir araya geldik. Birbirine sırtını dönmeyen, elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan bizleri gördüm. İki gün öncesinde madi olduğumuz insanlarla tekrar yoldaş olduk. Bu lubunyalık işte… Sabahına kavga edersin, akşamına oturur gullümünü edersin. E çünkü sen ölsen de arkadaşların gömüyor seni. Belki gündelik hayatta herkes birbirini çok döver ama kötü gününde bir bakarsın onlar var yanında. Lubunyalar yani.. Tekrar hatırladım ben bunu bu dönemde. Lubunyalığıma, var oluşuma dair bir şey.  

Çetin’in bu sözlerinden sonra dayanışmadan ve lubunya ilişkilerimizin nasıl kapanmadığından, kırıldığından, çatladığından ama sonra bir yerde tekrar toparlanabilme potansiyeli olduğundan bahsettik. Birbirimize duyduğumuz/duyacağımız ihtiyacı hissetmenin de lubunyalığımızla barışma sürecimizin bir parçası olduğunu konuştuk. 

“İnsanlar değişebilir, dönüşebilir. Ben buna inanıyorum.” diyerek devam ediyor Çetin.  Bunu da aslında lubunyalığımızla barışma süreçlerimizde öğrendiğimizden bahsediyoruz. Heteronormativitenin, siyah ve beyazın ötesinde inşa etmeye çalıştığımız ilişkilerimizde özür dilemeyi, duygularımızı tanımayı, onları birbirimize açmayı da öğreniyoruz. Konu kıskançlığa da geliyor. Kıskançlığı nasıl ele almayı öğrenebileceğimizden bahsediyoruz. Keza Nil’le de benzer bir konuya değinmiştik. 

“Daha önce hetero ilişkilerimde deneyimlemediğim birçok şeyi deneyimliyorum. Bu da lubunyalıkla mı ilgili diye soruyorum. Duygularımın dinlendiğini, duygularımın anlaşılmaya çalışıldığını, duyguların sahiplenildiğini düşünüyorum lubunyalıkta.” 

Nil de bana kendi lubunyalığıyla barışma sürecini anlatırken, yukarıdaki sözlerle daha çok duyguyla hemhal olmaya dikkat çekmişti.  

Sanki her seferinde yeni bir şey çıkacak karşımıza ve bu da lubunyalığımızla barışmaya dair diyeceğiz. Bu yazının bende bıraktığı hissiyat o ki lubunyalığımızla barıştık deyip nokta koymuyoruz. Süreç sürekli devam ediyor. Kendi biricik hikayelerimizde bocalıyoruz elbette. Fakat daha önemlisi, özgürleşmeyle, etrafımızı dönüştürmeyle, dayanışmayla, gururla, güçlenmeyle, anlamlandırmaya çalıştığımız bir dizi duygu ve pratikle ördüğümüz, baskın anlatılarla hizalanmayı reddettiğimiz bitimsiz bir yol gibi lubunyalığımızla barışmak. Sürecin içerisinde açılma var mı? Elbette, belki de çoğumuzun ilk aklına gelen bir mihenk taşı açılmak. Ancak gözüken o ki lubunyalığımızla barışmak; açılmak ve daha fazlası…


[1] Bu yazıda kişilerin kendi isimleri kullanılmamıştır.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Popüler Kültür dosya konulu 192. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.


Etiketler: yaşam, cinsellik
İstihdam