21/08/2007 | Yazar: Kaos GL

İlk albümü ‘Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım’ı 2005 yılında piyasaya süren ve o günden bu yana sesinin

İlk albümü ‘Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım’ı 2005 yılında piyasaya süren ve o günden bu yana sesinin gerçekte kaç oktav olduğuna dair birçok şehir efsanesinin döndüğü Cem Adrian’la yeni albümü ‘Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti’yi ve yaraları konuştuk.

 Radyo stüdyosunda kaydettiğiniz şarkılar, Mystika grubu, Fazıl Say’ın davetiyle özel öğrenci statüsünde Bilkent Sahne Sanatları Fakültesi’nde eğitim, demolardan ve Say’la birlikte verdiğiniz konserin kayıtlarından oluşan "Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım". Bu albümün Türkiye’de yarattığı etkiyi de düşününce müzikal serüveniniz bir kitap kahramanın başından geçebilecekmiş olaylarmış gibi geliyor.
Herkesin hayatında kitap olabilecek serüvenleri vardır. Önemli olan o kitabı yazım şeklinizdir. Bazen de tek bir domino taşına benzer hayat. Tüm taşları yerleştirdiğinizde birinin gelip ilk taşı itmesi gerekebilir. Burada taşı iten kadar o taşları dizen kişi de önemlidir.

Sesiniz vokal görevini üstlenirken koroya da hizmet ediyor. Bu pek alışık olmadığımız bir yöntem. Hele enstrümanların azaltıp yalnızca sizin seslerinizden müzik yaratılması ve bununla baş başa kalmak çok etkileyici.

Bu, sesimle oynamayı sevmemle ilgili bir şey. Tabii ki ilk yıllarda bilinçsizce entrumansızlıktan yapılan bir teknikti. Ama şimdi imkanlarım varken neden profesyonelce kullanmayayım? İnsan sesi doğadaki en müthiş sestir. Bazen bir insanın sadece konuşmasına, sesine bile aşık olabilirsiniz. Müzik yaşantımda değişik teknikler denemeyi seviyorum. Yenilikçi olmak ve istediğini yapmak çok güzel bir özgürlük.

*Başkaları beni anlayabilsin diye sıradanlaşamam

‘Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti’yi Ankara’da kaydettiniz. Ankara’da müzik yapmak başka şehirlerde ‘olmak’tan farklı mı?

‘Ankara’da aşık olmak zor’ demişti bir şarkısında Vedat Sakman. Her şehrin kendine özgü hikayeleri, kokusu var. Ankara’da olmayı çok seviyorum. Bu, İstanbul’u ya da başka bir şehri sevmediğim anlamına gelmiyor tabii ki. Sadece Ankara’da kendime çok daha fazla zaman ayırabiliyorum. Bu şehirde hayat biraz daha yavaş geçiyor. Böylece parçalanmak zorunda kalmıyorsunuz. Ekip olarak da çok profesyonel ve genç bir kadroya sahibim. Belki de daha küçük bir şehirde olsam daha da fazla yaratıcı olabilirim. İmkanlar küçüldükçe kişi de kendince bir şeyler yaratma çabasına girişiyor bence. Benim müziğe ilk adım atışım gibi...

Bir de kitabı var bu albümün. Şarkıların öykülerini, sırlarını anlatan. Nedir sizdeki bu anlatma ya da anlaşılma telaşı?

Aslında şarkı söylemekten çok yazmayı seviyorum. Kelimelerle oynamayı… Müziğim yazdıklarımı sesle ifade etmemdir. Yazdıklarınızda samimiyseniz onların dokunacağı yürekler muhakkak vardır zaten. Ben yaşadıklarımı yazdığım için bunları sese dönüştürmem daha bir özel oluyor. Anlaşılma telaşım yok aslında. Anlaşılmayı isteseydim çok daha basit işler yapar, çok daha fazla para kazanırdım. Şunu demek istiyorum sadece: ‘Ben zaten buyum...’ Olduğu gibi kabul etmek ya da kabullenmek. Metropol yaşantımızda en zor başa çıkabildiğimiz şey bu. Kendimce natürelim. Dışarıdan bakınca karmaşık gözüküyorsam bu benim problemim olmaktan çıkar. Başkaları beni anlayabilsin diye sıradanlaşamam.

*Kabuk bağlayan yara iyileşmeye başlayan yaradır

Albümün kapağı ve fotoğrafları şarkıları ne güzel taşıyor. ‘Yaralarını kendi diken’ Cem Adrian’ı da…

Bu albüm yaşadıklarımın bir kısmıdır. Özeti değil asla. İnsan yaradılışı gereği kendi ayakları üzerinde durmayı zamanla öğrenir. Kendi düşer, kendi düştüyse de kalkmayı başarabilmelidir. Başka biri itse dahi kalkabilmelidir. ‘yalnız da ayağa kalkabilirim’ adlı şarkım albümü ifade eder mesela. ‘düğüm’ gibi özel şarkılarım var. Belki yalın olmalarını seviyorum onların. Gerçek olmalarını.

Ve son bir soru: ‘Dikmek yok etmek değil. Saklamak da... Dikmek; kapatmak, sarıp sarmalamak sadece’ diyorsunuz güncenizde. Dikilen yer iyileşiyor mu peki? Yara kabuk bağlamıyor mu?

İyileşmesini isterseniz yaranın üzerine bastırırsınız. Biraz daha kanasın derseniz ve durdurmak için çaba sarf etmezseniz metanetinizi yitirirsiniz; yaranız da iyileşmez. Kabuğu da koparabilirsiniz. Böylece bir kez daha kanar. Acı sıcaktır bilirsiniz. Daha fazla acı da isteyebilirsiniz. Kabuk bağlayan yara iyileşmeye başlayan yaradır. İzi kalır ya da kalmaz...

*LGBT Söyleşi:

Mehmet Murat Somer - [[Kıkırdayarak okumak için ‘Ajda’nın Elmasları’]]

Mehmet Bilâl - [[‘Dünyada aşka ve tutkuya yetenekli bir kalpten daha saygıdeğer bir şey yoktur’]]

Fatih Özgüven - [[Öyküye ‘bir şey oldu’]]

*Konuyla ilgili haberler:

[[‘Yaralarını kendin dikmelisin’]]

Etiketler: kültür sanat
İstihdam