26/07/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Referandumun 12 Eylül Darbesi’ne taraf olup olmamak noktasına gelmesini aslında AKP sağlamış durumda.

Referandumun 12 Eylül Darbesi’ne taraf olup olmamak noktasına gelmesini aslında AKP sağlamış durumda. AKP’nin “evet” stratejisinin 12 Eylül 1980 Darbesi karşıtlığı üzerine kurulduğunu kanıtlayan üç önemli aşama var.

İlkin, Başbakan, propaganda döneminin bir anlamda resmi açılışını, meclisteki son parti grup toplantısında hıçkırıklar içinde tamamlayabildiği konuşmasında askeri cuntanın astığı gençlere ağıt yakarak (!), başlattı.

İkincileyin AKP’nin referandumla ilgili hazırlatıp, dağıtımına başladığı propaganda kitapçığının diline sinen asker karşıtlığı. Üstelik bu asker karşıtlığında en küçük bir antimilitarizm düşüncesi yok, tersine somut olarak askere karşı olma hali satır aralarından taşıyor.Bu asker karşıtlığını kanıtlayan ek gelişme tam da Yüksek Askeri Şûra öncesi onlarca askerin tutuklanma kararı oldu. Üstelik son PKK saldırılarında askerin sanki başa çıkmakta zorlanıyormuş, ölümleri engelleyemiyormuş gibi göründüğü bir dönemde. Meşhur sınır fotoğraflarında kendisine brifing veren subay içinde tutuklama kararının çıkması, ordunun mücadele gücündeki azalmanın nedeninin bu tutuklamalar ve davalar olabileceği hissiyatını doğurmaya başlama riski taşıyor.

Son olarak Başbakan, propagandaya geçmişte 1982 Anayasası’na en çok “hayır” diyen il olan Bingöl’den başlayarak referandumun 12 Eylül 1980 Darbesi’ne karşı olup olmamayı oylamak olacağının altını iyice çizmiş oldu.

Ama bu strateji daha bu günden geri tepmişe benziyor. Hem de beklenmedik bir nedenden.
Başbakan, galiba grup konuşmasındaki göz yaşlarının, 12 Eylül Darbesi’nin zulmüne bir isyan olarak değerlendirilmesini, umuyordu. Ama umduğunu bulduğunu söylemek mümkün değil. Timsah gözyaşları ve sahte gözyaşları tepkileri, daha ön plana geçti.

Dahası Başbakan 12 Eylül 1980’i gündeme getirmesiyle askerî darbenin gerçek muhataplarının televizyonlara çağrılmalarına vesile oldu. Tüm haber kanallarında ve ana akım medyada 12 Eylül’ün gerçekte ne olduğunu ve onunla gerçekten kimlerin mücadele ettiğini hatırlatan devrimciler, sosyalistler öne çıktı. Sadece 12 Eylül faşizmini anlatmadılar, AKP’nin de 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olduğunu söylediler.

Bu gelişmeler ışığında şimdi, o meşhur sokaktaki, kahvehanedeki insanın bu referandumu nasıl algılayıp, anlamlandıracağı üzerine öngörüde bulunmak mümkün olabilir:
8 yıldır iktidarda olan bir parti var; en önemli özelliği dini bütün olması; askerden ve TSK’den hiç hazzetmiyor; sürekli generaller tutuklanıyor; PKK eskisinden daha güçlü saldırıyor; saldıranlar Kuzey Irak’tan geliyor; Kuzey Irak’ın başında Barzani var; hükümet sanki onu el üstünde tutuyor; taş atan çocuk diye PKK’lileri affediyor; sanki başka derdimiz yokmuş gibi İsrail ile kapışıyor; herkesin telefonu dinleniyor; koskoca parti başkanını bile gizli kameraya çekiyorlar;her ne demekse Yüksek Yargı’yı değiştiriyor….

İnsanın aklına AKP’ nin referandum stratejisini belirleyenlerin bir zamanlar Özal’ın prensleri gibi kişiler olabilecekleri geliyor. 12 Eylül 1980 Darbesi’nde asılanları Wikipedia’dan öğrendikleri açığa çıkacak denli Türkiye tarihinden bihaber kişiler mi gerçekten.

12 Eylül karşıtlığı ile 12 Eylül 1980’e otuz yıldır karşı olanları yanlarına çekemedikleri anlaşılıyor. Başbakana destek olmak için Willy Brandt’ın kemiklerini sızlatma pahasına Başbakan’ın grup konuşmasını Brandt’ın Varşova gettosundaki Soykırım anıtı önünde diz çökmesine benzetenler bile “hayır” oylarına katkıda bulunduklarının ayırtında değiller. Başbakan’ın en belirleyici özelliğinin İsrail karşıtlığı olduğunu unutmuşlar galiba.

Kahvehanedeki seçmen düşünmeye devam ediyor; 12 Eylül’ü asker, anarşistlere, komünistlere karşı yapmıştı; PKK’de anarşist, terörist bir örgüt; bu hükümette askere karşı; asker PKK karşısında güç kaybediyor;zaten özel ordu da kuracakmış; hükümet 12 Eylül’le hesaplaşacağım diyip anarşistlerden komünistlerden evet oyu istiyor!?….

Hadi hayırlısı diyeceğim ama bu stratejinin AKP’ye bir hayrı olacağından şüpheliyim.



Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam