25/05/2011 | Yazar: Yıldırım Türker
MHP yönetimi istifa etti. Anlaşılan, çoğu kirli kayıtlara gelmiş, mahremlerinden vurulmuş.
MHP yönetimi istifa etti.
Anlaşılan, çoğu kirli kayıtlara gelmiş, mahremlerinden vurulmuş.
Burada insanın aklına gelmesi kaçınılmaz olan, ‘toplumun ahlak anlayışına ters’ şiarıyla topluma sıkıgözetim-tehdit-linç iklimi vaat eden adamların kendi hayatlarını koruma konusunda ne kadar ‘paranoyasız’, ne kadar temkinsiz oldukları.
Ama konumuz bu değil. ‘Kutsal aile’den, ‘toplumsal ahlak’tan ve bilumum ahlaki hassasiyetten dem vuranların, hayatı bu kavramlarla boğmaya çalışanların riya sözcüleri olduğunu biliyoruz çok şükür.
Hele bir de yeni müstafiler gibi özgüveni sağlam, kendini şu dünyanın dokunulmazı varsayan delikanlılar ise biz sıradan faniler gibi kıçlarını başlarını sıkıca örtme gereği duymayacaklarını da tahmin edebiliyoruz.
MHP eskidi
Ama bunun da ötesinde, hemen herkesin farklı kulvarlardan doğru yaptığı saptama var. MHP, durduğu yerde eskidi. Toplum MHP’nin yanından usulca geçti gitti.
Şimdi demokrasi meydanında kimi demokrat eşhas, MHP’nin barajın altında kalması durumunda sokaklara döküleceğini, demokrasi adına çok tehlikeli bir gelişme yaşanacağını öngörüyor.
Kanımca bu da MHP gibi, zamanı eski dilden okumanın bir sonucu.
MHP’nin sokaklara dönüp 80 öncesi cevvaliyetine kavuşacağı, elini kana bulayacağı varsayımı teknolojinin, sanal dünyanın nimetleriyle tanışmamış, AKP iktidarından bir şey anlamamış, memleketi takip etmeyi on yıl önce bırakmışların harcı. Kürt meselesinin gelmiş olduğu çözümsüzlük noktası, öncelikle MHP’nin gölgesinin Türk siyasetinden silinmesini şart koşuyor.
MHP’ye artık gerek kalmadığını haykırıyor AKP yıllardır meydanlarda.
MHP’yi çoktan iğdiş etmiş bir yeni muhafazakârlık çalışıyor Türk sağı.
O dünyada MHP’ye yer yok. MHP, ancak ilerde yeni milliler tarafından şükranla anılır.
Başbakanımız efendimizin kendi dilini bile banalize etmeyi göze alarak seçim öncesi hepimize salladığı parmak neydi?
Bence Başbakan’ın çıkardığı en önemli bakla, özel hayat tanımıydı.
Başbakan seçmenini gayet iyi tanıyor.
Kendi mahremini edinememiş bir topluma özel hayatın kutsallığı, dokunulmazlığı gibi kavramları anlatabilmenin yolu olmadığını biliyor.
Mahrem denince aklına karısının başı, kızının kıçı dışında bir şey gelmeyen halk, kişisel bir serüvenin kendi iradesi dışında faş edilmemesi gerektiğini nasıl anlayabilir?
Öyleyse, haykırırsın, alkış alırsın, düşmanını yuhalatırsın.
Mahrem alan
Başbakan, özel hayatın-mahremin insanın ancak nikâhlısıyla yaşayabileceği bir bütün olduğuna inanıyor. Şaşırtıcı değil elbet. Ama bunu halkıyla paylaşırken takındığı o “Ya şu taşlanasılara bakın, bizden zanilere saygı bekliyor, bunlara birlikte hadlerini belirtelim” ifadesi, bu seçim öncesinin meyvesi.
Böylesine fütursuzca insanların hayat tarzları üstüne atıp tutmak, kendi üç çocuklu aile formülü dışındaki bütün hayatları saldırıya açık, hatta saldırıyı hak eden ilan etmek Tayyip Biraderimizin bu seçim öncesi MHP’yi yemek için devreye soktuğu bir taktik. Linç edilecekse ben ederim, faş edilecekse ben ederim, askerimle kol kola asar, keser, biçerim. Zina gibi ‘genel ahlaksızlık’ karşısında da hiç demokratlık taslamam. Mahremdir, devletimin koruması altındadır, demem. Demeye getiriyor. Diyor.
Dolayısıyla AKP’nin bu seçimlerde vatandaşına vaat ettiği, önce CHP liderini, sonra MHP kadrosunu ‘ciğfe’ çukurlarına itiverip milli ve dini değerlerine sahip, olmasa da sahipmiş gibi yapmanın nimetlerine sulanan halkına şöyle ortaya karışık hurma sunmak. Bütün Türk ve Müslümanları kanatları altında toplamak.
İnternet sansürleriyle korunan helal et kesimi. Kutsal aile. Monoblok bir halk.
Başbakan, ilk on yılında çok çekmiş olduğu ‘takıyye’ suçlamasını halkı nisyanın kucağına bıraktıktan sonra aslına rücu ediyor işte.
Artık doğru olanı, tartışılmaz olanı çoktan kabul etmişliğimize güveniyor.
En beter diktatörler gibi farklı hayatları kitlesine sırıtarak işaret ediyor. Onları korunmaya değmez ilan ediyor. Bize, doğru hayat nasıl yaşanırın dersini vermeye kalkıyor.
“Bizi Türk milleti olmaktan çıkaracak davranışları cinsellik adı altında tasvip etmemiz mümkün değildir. Siz Fransız değilsiniz. Türk olduğunuza göre Türk gibi düşünmek zorundasınız” sözleriyle dünyayla nasıl bir alışverişi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu hükümetin en sayınlarından Cemil Çiçek.
Flört üstüne atıp tutmuş, sözleri geniş bir kesimde infial uyandırınca açıklamada bulunmuştu: “Sözlerim evlilik niyetlisi olmayan gençlerle alakalıdır. Flört adı altında evliliğe alternatif olarak sunulmak istenen gayri meşru cinsel ilişkilere karşıyım.” Çünkü “Aile güçlü olmazsa devlet de güçlü olmaz”.
Zoraki müttefik yapmak
Mahremimize sahip çıkmak zorundayız. Mahrem, insanın sevdiğini, hayatını, korumaya yemin etmiş olduğu her şeyi sakınması anlamına gelir.
Mahremi tecavüze uğramış, sakınacak şeyi kalmamış insanlardan oluşan kalabalık, bir hayalet ordusu gibi, her şeyi aşikâr oldukça görünmezleşir. En çok itirafa zorlanan, üzerlerinden göz eksik edilmeyen de onlardır. Onlar, güçlü karanlığın doğal müttefiki olarak sesini yitirmiş kitledir. Borçlandırılarak, tehdit ve şantajla lal edilen dil.
AKP iktidarının da hedefi bu işte.
Her bir insanı kendi hayatından korkar hale getirmek. Kendi zoraki müttefiki yapmak.
Anlaşılan, çoğu kirli kayıtlara gelmiş, mahremlerinden vurulmuş.
Burada insanın aklına gelmesi kaçınılmaz olan, ‘toplumun ahlak anlayışına ters’ şiarıyla topluma sıkıgözetim-tehdit-linç iklimi vaat eden adamların kendi hayatlarını koruma konusunda ne kadar ‘paranoyasız’, ne kadar temkinsiz oldukları.
Ama konumuz bu değil. ‘Kutsal aile’den, ‘toplumsal ahlak’tan ve bilumum ahlaki hassasiyetten dem vuranların, hayatı bu kavramlarla boğmaya çalışanların riya sözcüleri olduğunu biliyoruz çok şükür.
Hele bir de yeni müstafiler gibi özgüveni sağlam, kendini şu dünyanın dokunulmazı varsayan delikanlılar ise biz sıradan faniler gibi kıçlarını başlarını sıkıca örtme gereği duymayacaklarını da tahmin edebiliyoruz.
MHP eskidi
Ama bunun da ötesinde, hemen herkesin farklı kulvarlardan doğru yaptığı saptama var. MHP, durduğu yerde eskidi. Toplum MHP’nin yanından usulca geçti gitti.
Şimdi demokrasi meydanında kimi demokrat eşhas, MHP’nin barajın altında kalması durumunda sokaklara döküleceğini, demokrasi adına çok tehlikeli bir gelişme yaşanacağını öngörüyor.
Kanımca bu da MHP gibi, zamanı eski dilden okumanın bir sonucu.
MHP’nin sokaklara dönüp 80 öncesi cevvaliyetine kavuşacağı, elini kana bulayacağı varsayımı teknolojinin, sanal dünyanın nimetleriyle tanışmamış, AKP iktidarından bir şey anlamamış, memleketi takip etmeyi on yıl önce bırakmışların harcı. Kürt meselesinin gelmiş olduğu çözümsüzlük noktası, öncelikle MHP’nin gölgesinin Türk siyasetinden silinmesini şart koşuyor.
MHP’ye artık gerek kalmadığını haykırıyor AKP yıllardır meydanlarda.
MHP’yi çoktan iğdiş etmiş bir yeni muhafazakârlık çalışıyor Türk sağı.
O dünyada MHP’ye yer yok. MHP, ancak ilerde yeni milliler tarafından şükranla anılır.
Başbakanımız efendimizin kendi dilini bile banalize etmeyi göze alarak seçim öncesi hepimize salladığı parmak neydi?
Bence Başbakan’ın çıkardığı en önemli bakla, özel hayat tanımıydı.
Başbakan seçmenini gayet iyi tanıyor.
Kendi mahremini edinememiş bir topluma özel hayatın kutsallığı, dokunulmazlığı gibi kavramları anlatabilmenin yolu olmadığını biliyor.
Mahrem denince aklına karısının başı, kızının kıçı dışında bir şey gelmeyen halk, kişisel bir serüvenin kendi iradesi dışında faş edilmemesi gerektiğini nasıl anlayabilir?
Öyleyse, haykırırsın, alkış alırsın, düşmanını yuhalatırsın.
Mahrem alan
Başbakan, özel hayatın-mahremin insanın ancak nikâhlısıyla yaşayabileceği bir bütün olduğuna inanıyor. Şaşırtıcı değil elbet. Ama bunu halkıyla paylaşırken takındığı o “Ya şu taşlanasılara bakın, bizden zanilere saygı bekliyor, bunlara birlikte hadlerini belirtelim” ifadesi, bu seçim öncesinin meyvesi.
Böylesine fütursuzca insanların hayat tarzları üstüne atıp tutmak, kendi üç çocuklu aile formülü dışındaki bütün hayatları saldırıya açık, hatta saldırıyı hak eden ilan etmek Tayyip Biraderimizin bu seçim öncesi MHP’yi yemek için devreye soktuğu bir taktik. Linç edilecekse ben ederim, faş edilecekse ben ederim, askerimle kol kola asar, keser, biçerim. Zina gibi ‘genel ahlaksızlık’ karşısında da hiç demokratlık taslamam. Mahremdir, devletimin koruması altındadır, demem. Demeye getiriyor. Diyor.
Dolayısıyla AKP’nin bu seçimlerde vatandaşına vaat ettiği, önce CHP liderini, sonra MHP kadrosunu ‘ciğfe’ çukurlarına itiverip milli ve dini değerlerine sahip, olmasa da sahipmiş gibi yapmanın nimetlerine sulanan halkına şöyle ortaya karışık hurma sunmak. Bütün Türk ve Müslümanları kanatları altında toplamak.
İnternet sansürleriyle korunan helal et kesimi. Kutsal aile. Monoblok bir halk.
Başbakan, ilk on yılında çok çekmiş olduğu ‘takıyye’ suçlamasını halkı nisyanın kucağına bıraktıktan sonra aslına rücu ediyor işte.
Artık doğru olanı, tartışılmaz olanı çoktan kabul etmişliğimize güveniyor.
En beter diktatörler gibi farklı hayatları kitlesine sırıtarak işaret ediyor. Onları korunmaya değmez ilan ediyor. Bize, doğru hayat nasıl yaşanırın dersini vermeye kalkıyor.
“Bizi Türk milleti olmaktan çıkaracak davranışları cinsellik adı altında tasvip etmemiz mümkün değildir. Siz Fransız değilsiniz. Türk olduğunuza göre Türk gibi düşünmek zorundasınız” sözleriyle dünyayla nasıl bir alışverişi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu hükümetin en sayınlarından Cemil Çiçek.
Flört üstüne atıp tutmuş, sözleri geniş bir kesimde infial uyandırınca açıklamada bulunmuştu: “Sözlerim evlilik niyetlisi olmayan gençlerle alakalıdır. Flört adı altında evliliğe alternatif olarak sunulmak istenen gayri meşru cinsel ilişkilere karşıyım.” Çünkü “Aile güçlü olmazsa devlet de güçlü olmaz”.
Zoraki müttefik yapmak
Mahremimize sahip çıkmak zorundayız. Mahrem, insanın sevdiğini, hayatını, korumaya yemin etmiş olduğu her şeyi sakınması anlamına gelir.
Mahremi tecavüze uğramış, sakınacak şeyi kalmamış insanlardan oluşan kalabalık, bir hayalet ordusu gibi, her şeyi aşikâr oldukça görünmezleşir. En çok itirafa zorlanan, üzerlerinden göz eksik edilmeyen de onlardır. Onlar, güçlü karanlığın doğal müttefiki olarak sesini yitirmiş kitledir. Borçlandırılarak, tehdit ve şantajla lal edilen dil.
AKP iktidarının da hedefi bu işte.
Her bir insanı kendi hayatından korkar hale getirmek. Kendi zoraki müttefiki yapmak.
Etiketler: yaşam, siyaset