15/02/2010 | Yazar: Kaos GL

Edebiyatın en yalın hali, yazının aynı zamanda en edebî ve en anti-edebî halidir.

Edebiyatın en yalın hali, yazının aynı zamanda en edebî ve en anti-edebî halidir.

Edebiyatın en yalın hali, edebî tezle, edebî anti-tezin çarpıştığı haldir; onun sözlü ve yazılı tarihi içinde belirli zaman ve köşelerde yeni ifade sentezlerine ulaşılmıştır.

Yazının sarmalının psişik enerjisi, sonsuzdan gelip sonsuza doğru ilerlerken, güdümlü hayatın yeni kıvrımları içinde yeni anlatım biçimleri doğar; bir bakıma sarmalın hareketine ters düşen hareketlere sahip olsalar da, ona paraleldirler aynı zamanda; psikolojisi çok güçlü yazı hareketleridir bunlar.

Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan adlı romanı, edebiyatın mevcut psikolojisini bozuyor bence.

Romanda sunulan yoğun acı, kendi özü itibariyle ne klasik ne de modern kibarlaştırılmış dil oyunlarına müsait çünkü.

Ali ile Ramazan, hep ölümün içinde yaşıyorlar çünkü; terk edilmiş iki yetim olarak devletin yetimhanesinde büyüyorlar: “Yetim demek, üşüyeceksin demek. Hep üşüyeceksin, boşuna titreme.

Ramazan, cami avlusuna bırakılmış bir bebek. Ali ise, –annesi, yaşadığı işkencelere dayanamayarak, baltayla babasının başını yarıp öldürdükten sonra, tarım ilacıyla intihar etmiş- bir çocuk; hep suçlanan bir oğul, olup bitene müdahale etmediği için, anne tarafının da, baba tarafının da gözden çıkardığı, bu yüzden de devletin koruma altına aldığı bir çocuk.

Ölümün soğukluğu daha yaşamın başında yerleşiyor gerçeğin içine; Ali ile Ramazan’ın gerçeğini anlamada okurun kendi gerçekliği –kendi zihinsel formatlanışı- önemli bir engel oluşturabilir belki.

Perihan Mağden’in sunduğu aşk, okurun etiğini zorlayan bir aşk zira: “Ramazan’ın ilgisinde Ali’nin yaralarına iyi gelen bi şeyler var. İçindeki yanmalara bi kova su dökülmüş gibi hissediyor. İçindeki titremelere yorgan örtülmüş kuştüyünden. Ramazan Ali’ye iyi geliyor. Başına gelenin adını bilmiyor. Aşka düşüyor. Tepetaklak düşüyor Ali. Ne kadar düşebilirse; o kadar.

Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan’ını okuduktan sonra Michel Foucoult’nun sistem analizinde, topluma kurumsal olarak yerleştirilmiş olan hapishane ve tımarhaneye bir de yetimhane eklemek gerek diye düşünüyor insan; sistemi ayakta tutan, bir insanlık ayıbı olan, Ali ile Ramazan’ın büyüdüğü o yetimhaneleri.

Yazarın çıkış noktası, kendi ruhu ve vicdanı; Ali ile Ramazan’ın 18 Aralık 1992’de üçüncü sayfa haberi olarak sonlanan trajik hayatlarını; birinin, cinayet işledikten sonra altıncı kattaki balkonun demirlerine bağladığı kabloya tutunarak kaçmaya çalışırken düşüp ölmesini, diğerinin ise bu acıya dayanamayarak kendini asmasını, bir türlü söküp atamamış içinden.

Perihan Mağden’i üzen, içini acıtan bir şey daha var; büyük gazetenin küçük dil oyunları, olayın haberini verirken sürekli ‘Çarpık’ ya da ‘Çarpık İlişki’ diye başlık atılması. Yazarın satırlar arasında ima ettiği, aslında bu toplumda düzenin, yönetimlerin ve medyanın çarpık olduğu. Roman, Raoul Vaneigem’e ait bir tesbitle başlıyor zaten: “Devrim ve sınıf mücadelesi üstüne konuşurken açık açık gündelik hayattan söz etmeyenler, aşkın yıkıcı gücünü ve sınırları reddetmenin olumlu yanını anlamayanlar; o insanların ağzında bir ceset var.

Ali ile Ramazan arasındaki aşk ise bütün duygusallığı ve cinselliği içinde, yazarın kaleminde çok derin, çok duygulu, çok anlayışlı, çok fırtınalı ama her şeyden önce çok temiz olarak biçimleniyor. Toplumun dışladığı bu iki yetim ve genç erkek için biçilmiş kader, aslında toplumun kendine biçtiği bir ceza, hatta bir lanettir; aşkın saflığı ve temizliğine karşı, toplumun kendini lekelemesidir.

Yazar, böyle kesiyor raconu: “Ali, Ramazan’ın hayatındaki tek temizlik ihtimali. Tek berraklık, güzellik, iyilik çemberi.

Hayatındaki.

Gırtlağına kadar pisliğe gömülse Ramazan, boka bulansa; gözlerinin önünde Ali’yi canlandırarak, Ali’ye aşkını, Ali’nin ona aşkını; hâlâ temiz olduğunu, olabileceğini, kalabileceğini hayal edebilir.

‘Sen benim hayatımdaki tek temiz şeysin Ali,’ diyor telefonda bir cumartesi.


Perihan Mağden’in kalemi, yazarının yüreğini ve ruhunu cesurca açmış bu romanda; Ali ile Ramazan’ın aşkı, cesur bir tarihin yazımı içinde, belleği içinde bu roman sayesinde hep yaşayacaktır bence.

(Ali ile Ramazan
, Perihan Mağden, Doğan Kitap)
 

Etiketler: kültür sanat
2024