24/08/2012 | Yazar: Erdal Partog

AKP’nin egosu ve kibri o kadar tavan yapmış ki bütün Müslümanların kendileri gibi olmasını istiyorlar.

Bülent Arınç, dini siyasete alet etmekle kalmıyor kendi inanç anlayışlarının da diğer inançlardan üstün olduğunu vurgulamış oluyor.
 
Bu soru artık Türkiye’de özellikle AKP siyasetçileri tarafından sık kullanılıyor. Öyle ki siyaset artık teolojinin anlam dünyası altında hâkimiyetini sürdürüyor. Bu yüzden Allah’tan korkmuyor musunuz ifadesinin arkasında bir toplumun yüzyıllardır biriktirdiği önyargılar var. Bunlardan biri de toplumun derinliklerine işlemiş olan hırsızın, tecavüzcünün ve katilin yani suçluların hemen hepsinin Allahtan korkmayan, dine ve kitaba inanmayan kişiler olduğuna dair batıl inançtır.
 
Bu konuda bilimsel veriler ortada durmasına rağmen suç işleyen kişilerin Allaha ve dine inanmayan kişiler olduğuna olan inancın hâlâ değişmemesi oldukça endişe vericidir. Çünkü bu algı aynı zamanda ötekine karşı kini ve nefreti besleyen de bir algıdır. Daha da vahim olan bu algının devlet düzeyinde kurumsallaşmasıdır. Bu kurumsallaşma ister istemez devlet eliyle toplumun bir kesiminin öteki ilan edilmesi anlamına da gelmektedir.
 
Bu algının birinci kökeni İslam kaynakları diğeri devlet kurumudur. Genel anlamda İslam kaynaklarında Allaha ve dine inanmayanlara karşı önyargının oldukça çok olduğunu görürüz. Çünkü genel Müslümanlık algısı kötü de olsan eğer Müslüman’san Allaha inanmayana göre hep daha mutebersindir.
 
Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyet’inin İslam algısı da aynı şekilde oldukça merkezi olup ateistleri ve agnostikleri makbul vatandaş saymaz. Her iki köken de maalesef bilimsel olanı değil teolojik olanı kendine kılavuz edinmiştir.
 
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da bunlardan biridir. Çünkü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, BDP milletvekillerinin PKK militanları ile kucaklaşmasını şöyle açıklıyor; ‘Bunlara karşı ne söylerseniz kâr etmiyor. O zaman belki şöyle demek lazım, ‘Allah’tan korkmuyorsunuz.’ Çünkü Allah’ı da tanımıyorsunuz. Allah’ı tanısanız yanlış iş yapmaktan korkardınız. Bu insanları kucaklamak, Allah’tan korkmamaktır.’
 
Tam da sorunsallaştırdığımız meselenin özünü de bu tip açıklamalar oluşturuyor. Çünkü bu tip yaklaşım kendileri gibi düşünmeyen ya da inanmayan insanları Allahtan korkmamak, allahsız ya da kitapsız olarak niteleyerek bu kesimleri halkın gözünden düşürmeyi hedefliyor. Yani Bülent Arınç, dini siyasete alet etmekle kalmıyor kendi inanç anlayışlarının da diğer inançlardan üstün olduğunu vurgulamış oluyor.
Tabii ki burada Bülent Arınç Allah’a inanmayanlar olarak BDP milletvekillerini kast ediyor. Ancak bildiğim kadar bu milletvekilleri aynı zamanda dini vecibelerini yerine getiren vatandaşlar, yani Allah inancı olan insanlar. Ancak anlaşılan o ki AKP’nin egosu ve kibri o kadar tavan yapmış ki bütün Müslümanların kendileri gibi olmasını istiyorlar. Bundan dolayı BDP milletvekilleri, din ve Allah ile alakası olmayan insanlar üzerinden aşağılanıyor. Çünkü muhafazakârlar için kötülük dinsizlikle neredeyse eş anlamlı olarak kullanılıyor.
 
Bu bilimsel olmayan yaklaşımlardan dolayı İslam geleneğinin allahsız ve kitapsız olma konusunda oynamış olduğu oyunun adı maalesef üç maymun oyunudur. Ancak bilimsel gerçekler onların bu konuda halkı ne kadar yanılttıklarını gösteriyor. 
 
Arş. Gör. Erhan Tecim ‘Cezaevlerinde Dini Yaşantı ve Dini Algı’ çalışmasında suçluların ne kadar inançlı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Diğer bir araştırmada Zahir Kızmaz mahkumlarla yaptığı görüşmede Allah’a, Kurana, peygambere ve öbür dünyaya inanıp inanmadıklarını mahkumlara sormuş, yüzde 98.8 inandıklarını belirtmiştir. Yine mahkûmlara yaşam biçiminizi göz önüne alarak Allah’tan koktuğunuzu söyleyebilir misiniz sorusuna da yüzde 98.7’si korkarım demiştir.
 
Yapılan her iki çalışmada da insanların dini inançlarına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Birçoğu kendini dindar tanımlamasa da Allah yolunda olduklarını kabul ediyor ve Allahtan korktuklarını söylüyorlar. Yani hapishanede bulunan birçok mahkûm ezici çoğunlukta inançlıdır. Yapılan araştırmada Ateist ve agnostik olan kimseye neredeyse rastlanmamıştır.
 
Her iki araştırma da inançlı ya da Allah yolunda olmanın insanı suçtan uzaklaştırmadığını gösteriyor.  Bu da bize Allah korkusu olan kişilerin suç işlemeyeceğine dair inancın tamamen bir hurafeden ibaret olduğunu gösteriyor. Hatta inançlı olanların inançsızlara göre daha fazla suç işlediklerini kanıtlıyor: inanç düzeyi en düşük olan Norveç, İsveç, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde suç oranı düşük çıkarken; Türkiye ve Romanya gibi inanç düzeyi yüksek olan ülkelerde suç oranı oldukça yüksek çıkmıştır. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde ateist oranı yüzde 8-16 iken hapishanedeki ateist oranı 0,21 çıkmıştır.
 
Bunun gibi daha birçok bilimsel araştırmayı kaynak gösterebiliriz ancak sorunun bilimsel çalışmaların yokluğundan değil Türkiye’de kendine Müslüman’ım diyenlerin ateistlere ve agnostiklere karşı var olan önyargılarından kaynaklanmaktadır. İşte bu önyargıları kırmak bugünlerde hiç de kolay değildir.
 
Özellikle ılımlı İslam adı altında son on yılda kendine yer edinen AKP’nin çoğulcu bir demokrasiyi hazmetmesinin zor olduğunu görüyoruz. Çünkü hâlâ bu ülkede farklı olmanın hoş karşılanmadığını, devlet katında da makbul olmadığını görüyoruz. Makbul olmayan vatandaşların başında ise ateistler ve agnostikler var. 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam