18/03/2025 | Yazar: Vartan Halis Yıldırım
Özgürleşmenin şartları, aslında Aristoteles’in “arkadaşlık” üzerine söyledikleriyle aynı çizgide durur: eşitlik ve demokrasi. Aksi hâlde, günümüzün despotik düzeninde Musk, Bezos, Zuckerberg gibi isimlerin özgürlüğünün dışına çıkmak güçleşiyor.

Antik Yunan’da eposlar kurucu niteliktedir; yani teori yaratan, kural koyan ve gerçeği doğrudan şekillendiren bilgiler içerirler. Homeros’un eposları aynı anda dinî, edebî, toplumsal ve tarihsel metinlerdi. Tek bir anlatım biçiminin standartlaşıp hegemonik hâle gelemediği, dolayısıyla kalıpların ve kategorileşmenin sabitleşemediği bir dönem olduğu için bu bilgiler sürekli yeniden aktarılır, geçmiş de her seferinde yeniden şekillenirdi. Platon’un Şölen eserinde, Eros’un ne olduğu konusunda birbirine zıt çeşitli görüşler anlatılır. Onun eski ya da yeni bir tanrı mı, yoksa bir cin (demon) mu olduğu farklı söylemlere dayandırılırken, bu söylemle birlikte insanın cinselliği de değişkenlik gösterir.
Altın Çağ
Antik Yunan mitolojisinde “Kronos Çağı” olarak bilinen dönemin, uyum ve bollukla birlikte keder veya hükümet eksikliğiyle de karakterize edildiğine inanılırdı. Platon’a göre, Kronos döneminde “hükümet biçimleri ya da kadın ve çocukların ayrı mülkiyeti yoktu; çünkü tüm insanlar, geçmişi hatırlamadan yeryüzünde yeniden doğuyorlardı. Üstelik bu tür şeyler olmaksızın bile doğa, istenmeyen ağaçlar ve çalılar üzerinde insan eli değmeden meyve veriyordu.” Başka bir antik yunan düşünürü olan Hesiodos ise, insanların tanrılar gibi kaygısız ve sıkıntıdan uzak, ne keder ne de sefaletin bulunduğu bir dönemde yaşadıklarını anlatır. Ömürleri boyunca genç kalan bu insanlar, sürekli aynı güç ve canlılıkla şölenlerde neşe içindeyken, ölümleri bile hafif bir uykuya dalmak gibidir.
Platon, Devlet eserinde ise kendi dönemindeki insanlar için ideal koşulları tanımlar; mülkiyet sahipliğinden vazgeçmek ve aile bağlarını reddetmek gibi belirli unsurları muhafızlar ve filozoflar için vurgular. Bu sorumluklar için ise kadın ya da erkek olmaları önemli görülmez. Öte yandan Platon’un yalnızca kadın ve erkeklerin heteroseksüel ilişkilerini değil, farklı ilişki biçimlerini de “Şölen” eserinde ele alır. Devlet kitabını işlerken, Şölen yokmuş gibi onu okutmamaya çalışmak günümüz felsefe derslerinin ekserayatında mevcut. Son olarak, Platon, Kronos’un oğlu Zeus tarafından devrilmesiyle altın çağın sona erdiğini ve zamanın tersine döndüğünü söyler. Bu konuyu derinlemesine el aldığım şu Golden Age of Brexit yazımda okuyabilirsiniz.
Platon’un Şöleni
Platon'un Şölen eserinde, tragedya yazarı Agathon’un bir zaferini kutlamak amacıyla düzenlediği bir ziyafet (symposion) anlatılır. Antik Yunan geleneğine uygun olarak, katılımcılar içki içerek sohbet eder ve bu şölenin ana konusu Eros’un (aşk, şehvet, tutku) doğası olur. Her katılımcı, Eros’un ne olduğunu kendi bakış açısından açıklayarak farklı görüşler ortaya koyar. İlk konuşmacı olan Phaidros aşkı erdem ve kahramanlıkla ilişkilendirerek, aşkın insanlara cesaret verdiğini savunur. Ardından Pausanias aşkın iki türü olduğunu belirtir: Göksel Aşk (Uranian Eros), ruhsal ve entelektüel sevgiyi temsil ederken; Dünyevi Aşk (Pandemian Eros) daha çok fiziksel çekime dayalıdır. Eryximachos, aşkı doğadaki uyum ve tıp bilimiyle açıklayarak, onun sadece insanlar arasında değil, tüm evrende düzeni sağlayan bir güç olduğunu ileri sürer.
Ev sahibi Agathon, aşkı en genç ve en güzel tanrı olarak tanımlar ve Eros’un güzelliği ve bilgeliği getirdiğini savunur. Sokrates ise Eros’un bir tanrıdan daha çok aslında bir cin (demon) olduğunu söyler.Platonik aşk diye bugün tanımladığımız ve birisine karşı uzaktan ve tek taraflı hissedilen duygu diye tanımladığımız durum, Sokrates’in kendi demesiyle kadın bilge Diatima’nın öğretisine dayanır. Bu fiziksel arzudan başlayarak, ruhsal ve entelektüel güzelliğe ulaşmayı amaçlar. Bedensel hazları red ederek veya aza indirerek, bir ruhani aşk yaşama amacı daha sonra tasavvuf düşüncesinde karşımıza çıkacaktır. Son olarak, Alkibiades (Devlet Adamı ve Asker), şölene sarhoş olarak katılır ve Sokrates’i över, onu gerçek güzelliğin ve bilgeliğin temsilcisi olarak tanımlar.
Platon’un Şölen eserinde Aristophanes, ilk insanların olağanüstü gücünü anlatır. O kadar kudretlidirler ki, Homeros’un Ephialtes ve Otos hakkındaki sözlerini, tanrılara saldırmak için onlara ulaşmaya çalıştıkları şeklinde yorumlamak gerektiğini söyler. Zeus ve diğer tanrılar ise bu durum karşısında ne yapacaklarını kestiremez. Sonunda Zeus, insanların gücünü azaltmak için onları ikiye böleceğini, böylece nüfusları artarken kendileri de tanrılara karşı daha zayıf olacaklarını açıklar; gerekirse tekrar bölerek topaç gibi tek ayak üzerinde bırakabileceğini belirtir. Bu kararla insanlar yalnızca “altın çağ”larını yitirmekle kalmaz, aynı zamanda daha sonrasında fiziksel bir parçalanma yaşar.
Aristophanes’e göre, bu bölünmeden sonra herkes kaybettiği yarısını aramaya koyulur; aşk ise insanın eksik kalan bütünlüğünü yeniden kazanma çabasıdır. Zeus, neslin devamını sağlamak amacıyla beden yapısına müdahale ederek üreme organlarını bedenin ön kısmına yerleştirmiş ve böylece üreme ve cinsellik işlevini mümkün kılmış. Böylece tamamen erkek, tamamen kadın veya androgyn biçimdeki ilk varlıklardan ayrılan bireyler, heteroseksüel ya da eşcinsel yönelimler geliştirir. Burada aşk yalnızca fiziksel çekimi değil, kayıp parçayı bulma ve özüne dönme arayışını ifade eder. Erich Fromm da Sevgi Sanatı kitabında, insanın cinselliğe olan yönelimini doğumla beraber kaybettiği bütünlüğe, başka bir bedenle birleşerek tekrar kavuşma isteği olarak yorumlar.
Eros ise ne zaman hayata gözlerini açmıştır sorusuda ortaya çıkar. Eros’un kadim ya da yeni bir tanrı mı olduğu, ya da bir cin (demon) mu olduğu sorusu da bu çerçeve de anlamlıdır. Cinselik ve üreme, Zeus’un insanı yarım bırakmasıyla ortaya çıktığına göre, Eros’ta ancak o zamanlarda ortaya çıkmış olabilir. Sokrates, onu bir demon olarak görmesinin arkasında, diğer tanrılar gibi, doğaüstü güçleri temsil etmesi değil, insana dair ve insanı etkisi altına alan duyguları temsil etmesi olarak algılayabiliriz. Sokrates Eros’a hem statü kaybetirmiş, tanrılıktan cinliğe düşürmüş, lakin insana daha çok yaklaştırmıştır aynı zamanda.
İlerleme paradoksu, özgür insan ve eşitlik
Köleci Yunan toplumunun modern topluma örnek teşkil etmesi elbette mümkün değildir. Örneğin Atina’da kadınlar, köleler ve metoiklar (yabancı doğumlu serbest bireyler) oy hakkına sahip değildi. Ancak Marx, Antik Yunan’da kendi ekonomik ve üretim ilişkilerinin ötesinde bir düşüncenin ortaya çıktığını söyler ve ilerlemenin her zaman tek yönlü bir süreç olmadığını vurgularken haklıydı. Ezcümle, teknolojik gelişmelerle düşüncenin gelişimi de otomatik biçimde ilerlemez.
Günümüz Türkiye’sinde düşünceleri ifade etmek, adeta mayın tarlasında yürümeye benziyor. Her an ne için gözaltına alınacağınızın veya neyin suç kabul edileceğinin belirsiz ve keyfî olduğu bir ortamdayız. Öyle ki Kafka’nın Dava romanındaki Josef K., karmaşık, tekrarlayıp duran ve bürokrasinin tozlu sayfalarını yaşamın canlılığına tercih eden mahkeme süreçlerinde, artık aramızdan biri gibi görünüyor. Bu belirsizliği ve keyfîliği, “suç” kavramının nerede başlayıp nerede bittiğini anlayabilmek için, mevcut Bonapartist rejim yapısını ve onun ilişki biçimlerini incelemek gerekiyor. Türkiye’de tüm düşünce suçlarının muhalefetin işlemiş olması, iktidarın kendisi için böyle bir kategori olmaması bir şeye delalet eder aslında.
Özgürleşmenin şartları, aslında Aristoteles’in “arkadaşlık” üzerine söyledikleriyle aynı çizgide durur: eşitlik ve demokrasi. Aksi hâlde, günümüzün despotik düzeninde Musk, Bezos, Zuckerberg gibi isimlerin özgürlüğünün dışına çıkmak güçleşiyor. Örgütlenme hakkı, ifade ve basın özgürlüğü ile yaşam üzerindeki tüm baskıların son bulması, insanların özgürce yaşama arzusuyla sıkı bir bağ içindedir. Bu bağlamda, başta Yıldız Tar olmak üzere tüm gazetecilerin ve siyasi tutukluların serbest bırakılması, daha özgür ve eşit bir toplumsal düzen kurulması için elzemdir.
Bu yazı 21 Şubat'ta tutuklanan KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar için başlatılan Yıldız Tar İçin Gazetecilik İçin çağrısı kapsamında yayınlanmıştır.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Vartan Haris Yıldırım'ın yazısının Ermeni harfleri ile yazılmış Türkçe metni aşağıda:
Etiketler: cinsellik, tarihimizden, yıldız tar için gazetecilik için