24/02/2009 | Yazar: Murad Esin

Türkiyede sivil bir anayasa ihtiyacı hep olmuştur. 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları Türkiye hukuk tarihinde sivil nitelikleri anlamında hep tartışıla gelmiştir.

Türkiyede sivil bir anayasa ihtiyacı hep olmuştur. 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları Türkiye hukuk tarihinde sivil nitelikleri anlamında hep tartışıla gelmiştir. Bu anayasalardan belki de en sivili Kurtuluş Savaşı yıllarında yapılan 1921 Anayasasıdır. Teşkilatı Esasiye Kanunu olarak adlandırılan ve 85 numaralı Kanun ile çıkan bu anayasa tümüyle meclis ürünü ve Anadolu coğrafyasında yaşayan Müslüman tüm halkların mecliste kendi kimlikleri ile var olarak ortaklaşa bir uzlaşı ile çıkardıkları bir kanun olarak Türkiye tarihinde önemli bir yeri vardır. 1980'de ordunun yönetime el koyması sonucu 1961 Anayasası askıya alınmıştır. 1982 yılında yazılan yeni anayasa açık oy gizli sayım şeklinde halk oyuna sunularak halktan kabul oyu alınmış ve yürürlüğe girmiştir. 1982 Anayasası 1961 Anayasassına karşı bir tepki Anaysasası olarak hazırlanmıştır. Ancak 1961 Anaysasası ve 1971 muhtırası sonucunda yapılan anayasa değişiklikleri ile 1980'e gelen Anayasa da bir askeri anayasadır. Önemli farklarından biri 1961 Anayasasını yazan hukukçular İstanbul Hukuktandı, 1982 Anayasası için hazırlanan danışma meclisi Ankara Hukuktan seçilmişti.

Yukarıdaki kısa Anayasa tarihi açılımından sonra gelelim 1982 Anayasası üzerine yapılan tartışmalara. 1982 Anayasası 1987 yılında yani yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra değişikliğe uğramaya başlamıştır. Bugüne gelindiğinde Anayasanın 70'e yakın maddesi değişimiştir. 1984 yılında çok partili hayata geçiş ile Türkiye'de 1982 Anayasası hep eleştrilir olagelmiş ve değiştirile değiştirile 2009'a değişik bir halde ulaşmıştır. Anayasa hukuku anlamında yazılan anayasaların bir ruhu ve kendi içinde bir ahengi vardır. Bir çok maddesi gücü elde eden her iktidar tarafından kendi düşünceleri yönünde değiştirilen 1982 Anaysasının bir Anayasa olarak sanırım yukarıda bahsettiğimiz ahengi kaybolmuştur. Ve böyle bir anayasa ile ilgili önümüze Anayasa Komisyonu Başkanı olarak Burhan Kuzu çıkmaktadır. Burhan Kuzu bey de Anayasaların nasıl olması gerektiğini çok iyi bilmekle beraber 1982 Anayasasında 10-15 maddelik değişiklikle yeni bir anayasa yazmaya gerek olmadanda idare edilebileceğini söylemekle bu konuya ne kadar bilimsel bir yaklaşımla baktığını göstermektedir.
 
Burhan Kuzu doçent iken ben fakültedeydim. O yıllarda Burhan beyin mağduriyetini konuşurduk. Nasıl bir türlü profesörlük ünvanını alamadığını, hakkının yenildiğini vs. Burhan bey 1989'da doçent 1998'de ise profesör oldu. Burhan Kuzu hoca Türkiye'deki İslami gelenekten gelen bir isimdi. AKP'nin kazandığı ilk seçimlerden bu yanda TBMM Anayasa Komisyonu başkanlığını yürütmekte. Burhan Kuzu yöntemi ve Anayasaya bilimsel bakışı anlamında yukarıda bir örneğini verdiğim yaklaşımıyla ne kadar kabul edilebilir bir isim olduğunu görmekteyiz. Ve kendisi bir zamanlar mağdur iken şimdi iktidarda olmakla devletleşmek paradoksunda olan biri olarak toplumun mağdur edilen kesimlerine karşı duruşuyla öne çıkıyor. Burhan Kuzu'nun geldiği ve temsil ettiği inancın devlet adamları için öne çıkan en önemli örneği İkinci Halife Ömer’in söylediği 'Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa hesabı benden sorulur' şeklindeki sözüdür. Bu bağlamda Burhan Kuzu'nun LGBT temsilcilerine karşı olan tutumu ve onları görmezden gelmesi en başta kendi inancının devlet yöneticileriyle ilgili kuralları ile çelişmektedir. Türkiye'de LGBT, aile içi şiddet, sosyal çevre baskısı ve iş hayatında karşılaştıkları zorluklarla sanırım yeteri kadar mağdurlurlar. Bu mağduriyetlerini güvence altına almak da devletin bir görevidir.

Burhan Kuzu kişisel düşüncelerini bulunduğu görevde bir tarafa bırakmalıdır. Anayasa ile ilgli çalışmalarında LGBT'yi dışlayan yaklaşım, bir dışlama duruşu ile nasıl toplumun öteki kesimlerini kucaklayan değişiklikler yapılacağına kuşkuyla bakmayı beraberinde getiriyor. LGBT'yi dışlayacaksın, sonra öteki mağdur edilen toplum kesimlerini. Bu kesimleri birer rahatsızlık veren unsurlar olarak göreceksin, tabii çok rahatsızlık verenlerle ilgilenen bir işten de rahatsız olunuyorsa sanırım bu görevi yapacak bir başkası bulunabilir. Burhan Bey de daha rahat edeceği bir görevi seçebilir. Ancak bir zamanlar ne halde oduklarını, nasıl mağdur edildiklerini unutup şimdiki hallerine bakıp hep böyle gideceğini düşünenler sanırım büyük bir yanılgı içindedirler. Ne oldum değil ne olacağım demek gerekmektedir.

Mağduriyetsiz mutlu bir yaşam dileğiyle!
 


Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam