14/06/2022 | Yazar: Hatice Demir

Bu yasaklar, dayaklar, gözaltılar falan… Bunlarla mücadele ederiz lubunya. Bunlar artık bize iş bile değil. Mesele, tam olarak kalbimize yerleştirmeye çalıştıkları o sevilmediğimiz, istenmediğimiz, iyiye ve güzele dair anı biriktirmeyi hak etmediğimiz hissi...

Anlamadan, dinlemeden, son sözümü söylemeden... nereye böyle? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Maçka Parkı, Gözde Demirbilek /Kaos GL

Bir “yasaklar” toplantısındayız...

Böyle değil tabi, daha kurumsal bir adı var toplantının, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin hak ihlallerine karşı mücadele yöntemleri falan filan gibi. İnsan hakları alanında çalışan 30’a yakın avukat, akşamüstü kahvelerimiz ellerimizde, zoom’da, nerde ne yasaklanmış onu konuşuyoruz. Kim hangi davayı açmış, ne kazanılmış ne kaybedilmiş, Anayasa Mahkemesi ne diyor, AİHM ne diyor, deyince ne oluyor vs. Herkes elindeki yasak kararlarını paylaşıyor. Yürüyüşler falan tamam, ama bir yerden sonra kikir kikir gülmeye başlıyoruz. Biri diyor ki “Kendi dernek ofisimiz içinde basın açıklaması yapmamızı yasakladılar”, bir başkası “Batman’da müvekkil dernek etkinlik yapacak diye 15 gün süreyle Dicle Nehri’ne girmeyi ve etrafında oturmayı yasakladılar.” Var mı arttıran? Söz alıp diyorum ki “Lubunyaların Maçka’da piknik yapmasını engellemek için Maçka Parkı’nda 30 gün boyunca uzun süreli oturmayı yasakladılar!” Bingo!

Yasak gününden öncesine biraz gidelim mi?

İstanbul Onur Haftası Komitesinin aslında Maçka’da piknik yapmak gibi bir niyeti yok. Etkinlik takviminde Heybeliada’da bir piknik olacağı yazıyor. Piknik için adada bir mekanla anlaşılıyor, etkinlikten 2 gün önce mekan sahibi komitedeki arkadaşları arayıp “Ya kusura bakmayın ama bunu iptal etmek gerekiyor.” diyor. Ne oldu ne bitti diye sorgulanınca, mekan sahibinin emniyete çağırıldığı ve “Ada’ya böyle kişileri toplarsa mekanının kapatılacağı” yönünde “uyarıldığı” öğreniliyor. Resmi bir yasak yok, zaten resmi bir etkinlik de yok! Piknik yapacağız ay!

Günlerin yoğunluğu ve kaygılar derken, piknik Maçka’ya çekiliyor. Maçka’da özel işletme de değil, baya bildiğimiz park. Hani şu herkesin eline kahvesini şarabını alıp gittiği, köpeğini falan gezdirdiği, kamusal alan olan park… 22 Haziran sabahı, parkta piknik yapmak da yasaklanıyor. Hatırlayalım kaymakamlığın yasak kararında ne diyor: …Şişli Kaymakamlığı 22.06.2021 tarih ve bila sayılı kararı: “22.06.2021 gününden itibaren 30 (otuz) gün süreyle milli güvenlik, kamu düzeni, suç islenmesinin önlenmesi amacıyla 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununun 17. Maddesi, 5442 sayılı il idaresi kanununun 32/b maddesi geregi, yapılacak olan basın açıklaması, oturma eylemi, uzun süreli bekleme, sendikal faaliyetler provokotif eylem olabileceği gerekçesiyle yasaklanmıştır." (Yazım yanlışları ve mantık hataları ilgili idareye aittir)

Benim canım kalmadı uzun uzun burada bu karardaki hukuka aykırılıkları anlatayım. Sadece şunu da hatırlatmak istiyorum: Maçka Parkı'nda gerçekleştirilmek istenen etkinlikler, Kaymakamlık yasak kararında iddia edildiği gibi basın açıklaması, oturma eylemi, uzun süreli bekleme ya da sendikal bir faaliyet değil PİKNİK, BERBERLİK DENEYİM AKTARIMI ATÖLYESİ VE YOGA…

O gün Maçka’da onlarca insan otururken, piknik için orada olan LGBTİ+’lara polis müdahale ediyor. 1 kişi gözaltına alınıyor –duruşması yakın- 1 kişinin kolu kırılıyor, avukatlar dahil bir sürü kişi de yaralanıyor.

Benim ne olduğunu idrak edebilmem içinse yaklaşık 9 aya daha ihtiyacım var.

Maçka yasağı ile ilgili İstanbul Onur Haftası Komitesi ile SPoD birlikte dava açıyor(uz). Duruşma günü ben ve sevgili meslektaşım Rojda oradayız. (Bu arada bir minik bilgi vereyim; idare mahkemelerinde duruşmalar lubunyaların alışık olduğu ceza yargılamalarına benzemiyor. 3 hakimden oluşan heyet sadece tarafları dinliyor, varsa sorusu soruyor, karar ise duruşmadan bir süre sonra açıklanıyor.)

Sabahın karga bokunu yememiş bir saatinde İkitelli Sanayi Bölgesindeki adliyedeyiz. Duruşma salonunun önünde içerde ne söyleyeceğim ile ilgili Rojda ile konuşurken bana yasağın “kafası geliyor.” “Ya baya bizim piknik yapmamızı yasakladılar.” diyorum. “E evet aşkım, yasakladılar ya, sen de dilekçesini yazdın davasını açtın, ondan geldik ya buraya” diyor. “E ben ne anlatacağım içerde, bu çok saçma, baya herkese açık parkta oturmamızı yasakladılar!” diyorum tekrar. Rojda yüzüme bakıyor, içinde ayrımcılık, eşit yurttaşlık falan geçen birtakım cümleler kuruyor. O an o adliyeye, üzerimdeki cübbeye, ibneliğime, arzularıma, pikniğe… Her şeye o kadar yabancılaşmış bir haldeyim ki, birden hiç hiç hiç istenmediğim ve korkunç biri olduğum gibi bir his beni yakalıyor, paçalarımdan aşağı çekiyor. Sistematik nefret saldırılarının içselleştirilmiş fobilerimizi ortaya çıkarması falan hakkında bir şeyler düşündüğümü hatırlıyorum. 10 dakika sonra duruşma var. Duruşma salonu önünde volta atarken Roj’a bakıyorum, o an kendimi sevmesem de onu ne kadar çok sevdiğimi hatırlıyorum. Biz bunu hak etmiyoruz, biz birbirimizi çok seviyoruz, bu kentin her sokağı sizin olduğu kadar bizim de, bizler bu ülkenin de bu dünyanın da en az sizin kadar yerleşikleriyiz, Maçka da bizim Dicle de!

Tamam, hazırım, iyiyim yükseğim güçlüyüm!

Duruşma salonunda 3 erkek hakim ve ben :)

“Ee” diyor, mahkeme başkanı, “Maçka’da yürüyüş yapılacakmış”

Haydaaa… Gülümsüyorum. “Yok o iş öyle değil, ben bir izah edeyim.”

15 dakika boyunca lgbti+’nın ne olduğundan başlayıp yapılmak istenenin yürüyüş değil –öyle olsaydı da bir şey değişmezdi- piknik yoga vs olduğunu, bütün ayrıntılarıyla kararın hukuksuz olduğunu anlatıyorum. Paragraflar içinde “lgbti+lar” ve “biz” birbirine karışıyor. Kimse bir şey sormuyor, bence kimse bir şey dinlemiyor da… Bitti, bittim. Sessizlik… Ekleyeceğim bir şey var mı? Yok. Lütfen bu saçmalığa son verelim.

Karar geldi, mahkeme Maçka yasağını hukuka uygun bulmuş.

Kararı okuyunca kahkaha atıyorum.

Çünkü o kadar komik ki, 15 dakikalık nutkuma ve 5 sayfalık dava dilekçeme rağmen mahkeme hala Maçka’da yürüyüş yapacağımızı sanarak karar vermiş. Tekrar ediyorum öyle olsa dahi bir şey değişmezdi ama, yani en azından konuyu anlamak bu kadar zor olmamalıydı…

E ne oldu? Ne olacak yani?

İstinafı var, AYMsi var, AİHMi var, var da…

Mesele bunlar değil. Bu yasaklar, dayaklar, gözaltılar falan… Bunlarla mücadele ederiz lubunya. Bunlar artık bize iş bile değil.

Mesele, tam olarak kalbimize yerleştirmeye çalıştıkları o sevilmediğimiz, istenmediğimiz, iyiye ve güzele dair anı biriktirmeyi hak etmediğimiz hissi... Yukarıda anlattığım, duruşma salonu önünde beni kıskıvrak yakalayan, etimi çimdikleyen, “boşuna uğraşıyorsunuz, hiçbir şey değişmeyecek” diye bas bas bağıran o his. O hissi her gün her gün boğmak esas işimiz.

Kendimize bakmak yetmiyorsa bunun için, bizi kendimize küstürüp yabancılaştırıyorlarsa zaman zaman, etrafımızdaki lubunyalara, birbirimize bakıp hatırlayalım: Sokaklar da meydanlar da bizim, aşkımız da öfkemiz de çok kudretli, haklarımız da herkesinki kadar öncelikli!

Seni seviyorum lubunya,

İyi ki varsın,

Onur Ayımız kutlu olsun!

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

* Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

anlamadan-dinlemeden-son-sozumu-soylemeden-nereye-boyle-1

Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, kent hakkı, gezi/mekan
İstihdam