13/08/2009 | Yazar: Aydın Öztek

Bir sene önce çekingen tavırlarla yürüyen o kadın, şimdi dövizini insanların suratına suratına tutuyor ve bağıra bağıra, oğlunun arkasında değil yanında yer alıyordu yürüyüş boyunca. 

Bir sene önce çekingen tavırlarla yürüyen o kadın, şimdi dövizini insanların suratına suratına tutuyor ve bağıra bağıra, oğlunun arkasında değil yanında yer alıyordu yürüyüş boyunca. 

Yazmakta geç kaldığımın farkındayım, ama ancak vakit bulabildim. Onur Haftası güzel mi güzel geçti bence. Dolu mu dolu, eğlenceli mi eğlenceli... Bilgilendirici, düşündürücü… Tam sekiz gün sürdü. Hormonlu Domates Ödül Töreni ile başlayıp, geleneksel yürüyüşümüzle bitti. Ve binlerce insanın evsahipliği yaptığı bir şölene dönüştü.

Onur haftası boyunca yapılan konferansların, söyleşilerin ve film gösterimlerinin birçoğuna katıldım. En azından kendi filmlerimin gösterimlerine katıldım diyebilirim. Katılım az olsa da, katılanların tepkileri güzeldi. Kimi zaman sandalye taşıdım, kimi zaman getir-götür yaptım, kimi zaman da oturduğum yerden keyfini çıkardım etkinliklerin. Bu yüzden, zaman zaman yorucu, zaman zaman da keyifliydi. Bu kadar koşturmacayı yaşayan ve problemleri bize aksettirmeyen sevgili onur haftası grubuna kocaman bir teşekkür ediyorum bu nedenle. 

Gelelim asıl güne, son güne. Annemle yürüdüğüm güne, yürüyüşümüze. Geçen sene de annemle yürümüştüm, ama bu yürüyüş, annemin hayatı boyunca katıldığı ilk yürüyüştü sanırım. Elinde bir lolipop vardı, üzerinde ‘Derneğime Dokunma’ yazıyordu. Elinde taşıyor, ama tutuk olduğu da her halinden belli oluyordu. Çünkü ilk yürüyüşüydü, o bir anneydi, basın vardı, fotoğrafını çekebilirlerdi, amcamlar görebilirdi, etraftan tepki gelebilirdi, kimseyi tanımıyordu ve daha neler neler… Bağırmıyordu bizim kadar, sloganlara eşlik etmiyordu ve sürekli ‘hava çok sıcak, çok yoruldum’ gibi şeyler söyleyip duruyordu. Haklıydı da, kalbi vardı, tansiyonu vardı, hava sıcaktı, yorulmuş ve saatlerce güneş altında kalmıştı. Neyse ki tamamlanmıştı ilk yürüyüş. Annemle ilk yürüyüşüm, annemin benim eşcinselliğimi kabullenip, arkamda duruşunun ilk adımıydı.
 
Aradan aylar geçti ve annem LİSTAG’ın toplantılarına katılmaya başladı. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nde (CETAD) yapılan aylık terapilerden birine gitti ve ardından bana şunu söyledi: ‘Bugüne kadar arkandaydım, ama bugünden itibaren yanındayım.’ Bana kendimi iyi hissettiren en güzel cümleydi bu, hayatım boyunca duyduğum. Ne istersem yapabileceğimi, istediğime söyleyip istemediğime söylememekte özgür olduğumu, ama ne olursa olsun yanımda olacağını söyleyen annem…
 
Ve o gün geldi. Lolipoplar dağıtıldı, Listaglı ailelere, ‘Annenim yanındayım’, ‘Babanım yanındayım’ gibi dövizler verildi, bayrağın çevresine konuşlanıldı, yürümeye hazırlanıldı. Hande Yener ve birkaç yabancı milletvekili vardı. Anneler ve bazı arkadaşlar Hande Yener’le fotoğraf çektirdiler. Yürümeye hazırdık, ama önümüzde kalabalık bir polis grubu vardı ve anneler, en öne geçip zincir oluşturmayı teklif ettiler. Uzun süren konuşmalardan sonra yürüyüş başladı. Annem bağırıyordu, benden daha çok bağırıyordu. Üstüne üstlük kızıyordu: ‘Hiçbir sloganı tamamlamıyorlar, ben bağırıyorum, neden yarıda kesiyorlar? Neden sonuna kadar söylemiyor kimse?’ Yine haklıydı. Bu sefer o bağırıyordu, sloganlara eşlik ediyordu, ama nedense sloganlar yarıda kalıyordu, insanların sesi giderek azalıyordu, o ise inatla bağırıyordu, herkes anneme bakıyordu, herkes susarken bağıran kadın da kimdi?
 
Bir sene önce çekingen tavırlarla yürüyen o kadın, şimdi dövizini insanların suratına suratına tutuyor ve bağıra bağıra, oğlunun arkasında değil yanında yer alıyordu yürüyüş boyunca. Annemle el ele, kol kola yürüdük bu sene. Umarım seneye de aynı şekilde yürüyeceğiz. Hatta seneye yapılacak yürüyüş için plan bile yapmaya başladılar. Ben olmasam, işim çıksa, eminim ki annem yine de yürüyecektir. Neyse canım, sanırım ucundan azıcık aktivist bir annem var artık. Darısı tüm LGBTT bireylerin başına…(AE)
 

Etiketler: yaşam
İstihdam