04/08/2010 | Yazar: KAOS GL

‘Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemes

‘Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı ‘yalan dolanla’ doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum.’
 
Fazıl Say’ın bu sözleri geçen haftanın medyatik gündeminde üst sıralardaydı. Medyada köşe tutanlar Say’a hak verenler ve eleştirenler şeklinde ikiye bölündü hemen. Ben ise buradan, taraf tutmadan, arabeskin hikâyesini anlatmaya çalışacağım elimden geldiğince…
 
Arabesk müzik ve kültür, ‘bize özgü’ modernleşme projesinin çıktılarından biri aslında. Kemalist modernleşme projesinin önemli ayaklarından biri olan musiki inkılâbı, ‘batı medeniyet çemberine dâhil olma’ gayretlerinin bir parçası. 
 
Fransız aydınlanma ideolojisinden bir hayli etkilenmiş olan ‘Türk modernleştirici kadrosu’, biçimsel görünen bir dizi değişiklik üzerine önemle eğilmiş, Ziya Gökalp’in milliyetçi görüşleri doğrultusunda yeni bir müzik yaratma gereği görmüş. Ancak eşgüdüm ve süreklilik içerisindeki, müzik ve kültür politikası; devlet kurumlarının tüm çabalarına rağmen, halkın beğenisini değiştirememiş. Radyodaki Türk müziği yasağına karşı Arap radyolarını dinleyen Türkiyeliler, Mısır kökenli Arap filmlerine ve bu filmlerde çalınan müziklere büyük ilgi göstermiş, bu ilgi karşısında filmlerdeki şarkılar yerine Türkçe sözlü ve benzer temalı şarkılar yazılarak, filmlere monte edilmesine karar verilmiş. 
 
Tam da bu dönemde, bestekâr Saadettin Kaynak’ın, Türk ‘sanat’ müziği formu ile Arap filmlerinden esinlenen ‘fantezi’ eserleri birleştirerek yarattığı popüler tarz büyük beğeniyle karşılanmış ve sonradan bu tarza ‘serbest icra’ adı verilmiş.
 
1950’li yıllarda, devlet radyosu da ‘serbest icra’yı desteklenmek durumunda kalmış ve aslında böylece halk, modernleştirmecilere karşı bir zafer kazanmış. Yani vatandaş dinlemek istediği müzikte ısrar etmiş, direnmiş ve bu direniş ile devlet baskısı arasında sıkışan müzik, ‘başka bir şey’ olarak ortaya çıkmış… 
 
İşte; ilk arabeskçi sayılan Orhan Gencebay da, müziğini bu serbest icra deneyimlerinden esinlenerek yaratmıştır. 
 
Onun müziği; Klasik Türk müziği, Türk halk müziği, serbest icra, batılı yaylıların Arap müziğindeki biçemleriyle kullanılması, otantik öğeler, aksak ritim, çok seslilik, bağlama ve diğer bileşenlerden oluşur. Ama tüm bu müzikal öğelerinin yanında, şarkı sözlerinin de önemi büyüktür. Şarkılarda kullanılan sözler, sert bir dilin ürünü değildir. Bilakis içerisindeki sempatik tınılar sayesinde insanların kalbine ulaşmıştır, ancak bu sempatik tınılar toplumsal eşitsizliği, umut ve özlemleri de hissettirmektedir.
 
Klasik modernleşme kuramı doğrultusunda hızla ‘modernleştirilen’ kitleler ve onların bu modernleştirme projesi bağlamında biçimlenen yaşantıları, duyguları, özlem ve sıkıntıları Gencebay tarafından dillendirilmiş; arabesk, daha önce ‘milletin efendisi’ ‘cumhuriyetin temeli’ diye el üstünde tutulan ama şimdi ‘çemiş’, ‘kıro’, ‘cahil’, ‘apaçi’ vb. olan kitlenin kent kültürünün temeli olmuştur. 
 
Orhan Gencebay ve onun müziği, arabesk kültürün melez yapısını anlamak için son derece uygundur. Modernleşmeye hem karşı koyan, hem onaylayan kitlenin enerjisi, bu müzik ile dışa vurulmuştur.
 
Arabesk müzik ve kültür; devletin resmi kültür politikaları, kültür endüstrisi, serpilip gelişen piyasa güçleri, kentin çeperinde gelişen yeni yaşama pratiklerinden beslenerek gelişmiştir ve bu etmenlerin değişime uğramasıyla da değişmiştir. Serbest piyasa ekonomisinin dönüşmesi, kültür endüstrisinin gelişmesi ve büyümesiyle arabeskin ve arabeskçilerin ticarileşmesi / ticarileştirilmesi, kente göç etmiş kitlelerin geçirdiği değişim, onların ekonomik ve siyasal açıdan güçlü gruplar haline gelmeleri, ‘kente entegre olma’ları gibi sebepler arabesk üzerinde dönüştürücü bir etki yapmıştır. Arabesk şarkılarda görülen umut ve keder arasındaki gerilim, 80’lerle kaybolmuştur, zira artık umutlar gerçekleşebilmeye başlamıştır…
 
Velhasıl, 60’lı yıllardaki arabesk ‘her şeyden bağımsız’ ve özgündür, bu nedenle de sarsıcı ve devlet açısından korkutucu olmuştur. 80’lerle beraber ise, düzen-içi çizgiye girmiş, ideolojik ve siyasal düzenin bir parçası haline gelmiştir.
 
Aynı, Müslüm Gürses’in ‘İtirazım var’ şarkısının banka reklamında kullanılmak üzere ‘ihtiyacım var’a dönüşmesi gibi…


Etiketler: kültür sanat
İstihdam