28/02/2011 | Yazar: Süreyyya Evren
Türkiye'de neden darbe olmadı, neden balyozcular darbe yapmadı veya diğerleri gerçekleşmedi biliyor musunuz? Çünkü ortada bir halk ayaklanması yok.
Türkiye'de neden darbe olmadı, neden balyozcular darbe yapmadı veya diğerleri gerçekleşmedi biliyor musunuz? Çünkü ortada bir halk ayaklanması yok. Halk politize olmadı. Halk kendi sesini aramadı. Türkiye halkı erklenmedi. Böyle durumlarda darbe yapmıyorlar. Gerek yok... En fazla postmodern darbe yapıyorlar. Günümüz iktidarının darbelerle uğraşıcam adı altında sadece postmodern darbe ile uğraşmasına da buradan bakmak gerekir. Meseleleri sadece revanşizm değil, onlar bize vurdu biz de onlara vuralımdan ibaret değil yaklaşımları. Yukarıdan aşağı toplumu ve sistemi dönüştürmeye meyleden AKP'vari bir hareketi bekleyen temel tehlike benzeri bir iktidar komplosu, benzeri bir postmodern darbe de ondan sadece buraya odaklanıyorlar. Fiili darbe, politize olan halkı susturmak için yapılıyor. Sesini elinden geri almak ve tekrar egemenlere dağıtmak için. Çünkü halk erklendiğinde, İslamcı önderliğinden burjuvazi liderliğine bütün egemenler, bütün finans ve güç ortakları öncelikle bu sesin geri alınması konusunda hemfikir oluyorlar. Türkiye halkı 80de kendisinden alınan sesini henüz geri alabilmiş değil, bundan da çok uzak. Ve bu sessizliğin içinde takip ediyor gelişmeleri, tarafları destekliyor veya desteklemiyor. İktidar böyle durumlarda birbirinin altını oymak isteyen, ayağını kaydırmak isteyen, belini bükmek isteyen oganizmaların oyunlarına kalıyor. Darbeler halkı regüle etmek için yapılıyorlar iktidarı değil -iktidarı regüle etmek için postmodern darbeden günümüz iktidarının muhalefet bastırma tekniklerine uzanan başka başka numaralara başvuruluyor.ENTELEKTÜELLER ERDOĞAN'IN ELİNİ RAHATLATTI
Artık eli çok rahat. Düne kadar bir belirsizlik vardı. Bildiğimiz ortalama basın refleksini zaten güçle, parayla, baskıyla, manipülasyonla, iktidar maşasıyla kendi lehine çekmişti iktidar. Bu kolaydı. İktidar burada olduğu sürece böyle davranacakları açıktı. Ve her türlü olumsuz icraata da üzerinde düşünmeden kılıf bulacakları belliydi. Kısacası onlarda bir sorun yoktu. Sorun entelektüel destekçilerde, ağırlıklı olarak liberal veya sol liberal denebilenleri, ayrıca kimi önemli sosyalistleri de barındıran destek kümesindeydi. Olumsuz hareketlerin, kabul edilemez davranışların ardarda gelmesi halinde onların ne yapacakları önemliydi. Bu noktada iktidar onların elinin artık çok zayıf olduğunu gördü. Aslında kendi kendilerine ellerini zayıflatmışlardı. AKP dışındaki herkesi ve her şeyi o kadar sınırsız ve hesapsız bir üslupla kötülediler ve seçenek dışına ittiler ki sırtlarını tamamen AKP'ye verdiler, orada ne olup bittiğine bakmadılar. Dahası AKP-dışı'nın bütün meşruiyetini söktüler. AKP-dışı'nın adını dahi anmak kişinin özgürlükçülüğüne halel getirir gibi sunuldu. Bu mücadelenin tam başarıya ulaştığı anda iktidar onlara da saldırmaya ve normalde kabul etmeyecekleri türlü icraatı, milliyetçilikten otoritarizme uzanan türlü manevrayı, peş peşe sıralamaya başladı. Hatta bu yazarlara doğrudan hcuma geçti, ben sizi dinlemem siz kim oluyorsunuz bana akıl vermeye kimse kalkmasınla başladı, davalarla, suç dilekçeleriyle sürdü. Nereden buldu bu cesareti iktidar? Şuradan: AKP-dışı'nın tümden meşruiyet dışına itilmesi tamamlanmıştı. Eli mahkum artık her ilericinin. Şu dakikadan sonra yeni bir değişim motoru ilan edemez kimse. Değişimin motorsuz gerçekleşeceğini iddia edecek kadar halka güvenen de yok. (Arap Baharı dahi böyle bir ümit vermiyor buraya genelde). Kılıçdaroğlu'nu imgelemlerindeki Erdoğan'ın yerine koyamayacakları da açık. Ancak Erdoğan'ın bizzat kendisi imgelemlerindeki Erdoğan'ı tahtından indirdi. Yerinden etti. Orası boş şimdi. Endişeli liberaller endişeli modernlere yan gözle bakarak ne yapabiliriz diye düşünüyorlar. Bu saatten sonra AKP dışında kimseyi övemezler. Ama artık AKP de övülebilir değil. Bu kararsızlık sırasında yukarıda söylediğim el rahatlatması da gerçekleşti. Artık hiç çekinmesi yok iktidarın. Her türlü demokrasi karşıtı vs adımı çekinmeksizin atabiliyor. Kıbrıslılara besleme de diyebiliyor, öğrencileri de ezebiliyor, her şeyi yapabiliyor, hiç sorun yok. Beş yıl önce olsa ona meşruiyet yitimi ile geri dönecek hamleler şimdi hiç etkilemiyor. Eli rahatladı. Daha fazla güç için ne gerekliyse çekinmeden yapıyor. Çekinecek bir şey kalmadı gerçekten de.
Endişeli liberaller ve endişeli modernlerin üretebilecekleri fazla bir seçenek yok elbette. Bu tıkanıklıkta kalmaları nomal. Ama AKP'ye destek vermiş sosyalist/radikal unsurların ve AKP karşıtı radikallerin artık bu kültürel iç savaşa enerji harcama modundan çıkıp gerçekten Arap Baharı'na bakmaları beklenmez mi?
Yıllar önce Ankaralı bir komünistin, Enver Hoca'dan ve onu ciddiye almayışlarından bahsederken, biz Osmanlının devamıyız Arnavut unsurun lafıyla hareket edecek halimiz yoktu dediğini hatırlıyorum. Umarım şimdi de Arap unsurların isyanının peşine takılacak halimiz yok diyenler çıkmıyordur.
Suriyeli politik figürlerden Mazen Kamalmaz'ın altını çizdiği bir nokta vardı Arap Baharı'yla ilgili: artık ne olursa olsun, her kim iktidarı ele geçirirse ensesinde halkı hissedecek diyordu.
İşte bizde bu hâlâ ve çok eksik.
Hiçbir iktidar ensesinde halkı hissetmiyor. Halk ensede hissedilir seviyeye gelir gelmez de darbe yapılıyor. AKP'nin kendi önünü tehdit eden postmodern darbe olasılıklarına karşı ve artı revanşizmle başlattığı darbe karşıtı söylemin sahteliğini deşifre edip durmayı bu sebeple doğru bulmuyorum. Evet sahte, ama çaktırmayalım. Çünkü bir gün halkın sesi gene ensede hissedilir olursa bu söylemin diriliği lazım olacak...
Etiketler: yaşam, siyaset