21/12/2008 | Yazar: Can Yaman
‘Kullandığı her nesne sonrası ev, aklanmayı bekliyordu adeta. Onlardan bir şekilde böyle arınıyordu. Yaşadığımız bazı ilişkileri nasıl andırıyor di mi? Ne çalıntı ama!
‘Kullandığı her nesne sonrası ev, aklanmayı bekliyordu adeta. Onlardan bir şekilde böyle arınıyordu. Yaşadığımız bazı ilişkileri nasıl andırıyor di mi? Ne çalıntı ama! Tükenmişliğin ve tüketmenin verdiği yalnızlıkta bile adam ‘çakma’ bir paniğe sürükleniyordu. İş yerine erken uğradığı anlardan birinde, kimseyi bulamamasında beliren yüzdeki endişe, bunun kanıtıydı. İnsanları para gibi harcamanın bedeli, ıssızlıktı.’Uzun zamandır sinemaya gitmiyordum. Bu bayram, gitmeme vesile oldu. Kararı önceden vermiştik arkadaşlarla. Issız Adam’a gidecektik. Salonların Cem Yılmaz işgaline alternatif arayışımız, hedefini bulmuştu. Çağan Irmak bir kez daha kazanmayı bilmişti. Sinemasal teknikten anlamıyorum ama bana çağrıştırdıkları bakımından bir bilgiye sahibim. Oray Eğin, beğeni listemde olmadığı gibi takip etmediğim de bir gazeteci. Fakat Kaos’a nakledilen yazısı hiç yabana atılır türden değildi. Zaten filme gitmemde etkisi çok büyüktü. Düşüncelerinin hepsi olmasa da birçoğuna katılıyorum kendisinin. Ama onun da gözden kaçırdığı bazı şeyler olduğunu düşünüyorum.
Benim doğum günüm Kasım sonudur. Yaş ilerledikçe beklentiler de artar bildiğiniz gibi. Ben de bozulan pikabımın yerine yeni bir tane aldım. Elbet bizimkiler biraz zorluk çekti, bu ilgi neden hep geriye doğru diye. Aslında bu biraz ilgiyle ilgili ama asıl tercüme, izlediğim filmde saklıydı. Malum âşıkların bir sohbetinde sorulan neden pikap sorusu, bunu cevaplıyordu. Sadece o değil, hayata dair paylaştıklarım ve algılarımın gizli bir kutudan ses verircesine aksettirilmesi, beni oturduğum koltuğa gömüyordu.
Filmdeki âşıklar gey değildi. Ayrıca filmin kahramanları gibi yaşayan çokça heteroseksüel çift vardı. Ama başka bir şey gizliydi orada. Bize göz kırpan, bizle flört eden aynı zamanda bizi acıtan bir yan. Sanırım Oray Eğin’i rahatsız eden buydu. Üstü kirlenen erkek kahramanın bir tişörtçüye girip, ‘bana doğru düzgün bir şey ver, öyle ibne şarkıcı şeyleri değil’ demesi, rahatsızlığı gözler önüne seren cinstendi. Hâlbuki ‘ibnelik’, araba kullanırken sol şeridi işgal eden bey sürücülere atfedilirdi. Yanlış tişört seçimi sonucu ortaya serilmezdi. Bu saldırgan söylemin altında ‘masum’ bir maço tavır olamazdı. Bu bir yönetmen zaafıydı. Çağan Irmak hızlı yaşayan hetero bir erkeğin bilinçaltını, kendine kamuflaj ederek, ıssızlığını anfiliyordu.
Filmin ayrılış sahnesinde erkek kahramanın kadın partnerine, ‘bende bir mikrop var, sana layık değilim’ cümlesi, bunu doğrulayan bir ayrıntıydı. Biz o mikrobun ne olduğunu biliyorduk. Toplumda kabul görmeyen ama filmdeki gibi her hetero Türk erkeğinin gecelik ilişkilerde tadını sakınmadığı grup, sado-mazo, ters-düz varyasyonun yan etkisiydi. Ona eşlik edenlerse sadece bir nesne, materyaldi. Film boyunca eve temizliğe gelen kadının bekâr bir erkeğin evini neden bu kadar çok uğradığı da aydınlanmıştı böylelikle. Kullandığı her nesne sonrası ev, aklanmayı bekliyordu adeta. Onlardan bir şekilde böyle arınıyordu. Yaşadığımız bazı ilişkileri nasıl andırıyor di mi? Ne çalıntı ama! Tükenmişliğin ve tüketmenin verdiği yalnızlıkta bile adam ‘çakma’ bir paniğe sürükleniyordu. İş yerine erken uğradığı anlardan birinde, kimseyi bulamamasında beliren yüzdeki endişe, bunun kanıtıydı. İnsanları para gibi harcamanın bedeli, ıssızlıktı.
Irmak, görmek istediği yerden bizi hetero bir beyne nakletmiş, bizle dalgasını geçmiştir. Doğruluğu kanıtlanmamış nemfoman görüntümüze, bir numara küçük elbise dikmiştir. Belki o yüzden filmde beni mutlu eden tek sahne, kadın kahramanın iş yerinde geçiyordu. Bu arada kadın kahraman bir çocuk kostümcüsüydü. Dükkânına gelen bir müşteri, kızına elbise diktirmek isteyince olay cereyan ediyordu. Küçük kız ısrarla kovboy kostümü giymek isteyince de annesi, anlamazlıktan geliyordu. Güzelim elbiseler varken neden kovboy takımı diye kıza soruyordu. O an kızın neden takım elbiseyi ısrarla giymek istediğini anlıyorduk. Çünkü o kız, bizdik. Kızın Joan Crawford’a taş çıkaran tavrı, bizi işaret ediyordu. Film boyunca o giysiyle özdeşleşen kız gibi, biz de adım adım kendimiz oluyor, bizi ıssız atfeden her şeye karşı dik duruyorduk.
Etiketler: kültür sanat