21/10/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Eşcinsellik mücadelesinin bir adı da ‘adı ağza alınamayan mücadeledir’. Bunun ana nedeni İngilizce ‘closet’ dediğimiz gizlenen eşcinseller olmakla beraber; başka nedenleri de vardır.

Eşcinsellik mücadelesinin bir adı da ‘adı ağza alınamayan mücadeledir’. Bunun ana nedeni İngilizce ‘closet’ dediğimiz gizlenen eşcinseller olmakla beraber; başka nedenleri de vardır. Homofobik dünya ve heteroseksüel ‘iktidar’ eşcinselliği utanılacak, saklanacak bir şey olmaya zorlar, çünkü homofobi iktidar aracı olarak kullanılabilecek bir silahtır. Bunu tabii ki, en iyi solcular anlar, çünkü Marksist, Leninist gelenek dünya proletaryasına ‘Dünyanın işçileri birleşin – yegâne kaybedeceğiniz şey zincirlerinizdir’ diye seslenerek başlamıştı.
 
Eşcinseller sadece proletaryadan çıksaydı işimiz daha kolay olabilirdi; ama bildiğiniz gibi onlar her yerdeler! Bu yüzden de insanların yaşları ilerledikçe, sınıf atladıkça, dünya malları biriktikçe yani kaybedecekleri şeyler çoğaldıkça cinsellikleri konusunda açık ve dürüst olmaları zorlaşıyor. Hatta ‘heteroseksüel iktidarın’ baskıcı söylemlerini içselleştirip kendi kendilerini ezmeye devam ediyor; ‘self oppression - içselleştirilmiş zulüm’ dediğimiz şeyle kendi kendilerini cenderelere sokup, mücadele edemez hale geliyorlar.
 
Türkiye’deki milyonlarca insan gibi ben de bir Zeki Müren hayranıyım. Hatta Zeki Müren’le tanışıp dört ayrı sefer kendisiyle vakit geçirme, bana ve o an yanımda olan arkadaşıma özel mini bir konserini dinleme ve iki sefer de uzun sohbet etme bahtiyarlığını yaşamış bir insanım. Bursa’mızın çıkardığı bu muhteşem ses ve eşi bir daha gelmemiş sanatçı; o dört seferde de bende tabii ki hayranlık uyandırdı ama aynı zamanda da içimi hep tarifsiz bir hüzün kaplamasına neden oldu. Bir keresinde kendisine bu konuyu sormuştum; neden daha açık olmuyorsunuz diye? ‘Bu ülkede bazı insanlara, bazı ayrıcalıklar tanınır’ diye cevap vermişti. Yani Zeki Müren döneminde eşcinsellik ancak bir ‘ayrıcalık’ olarak yaşanabiliyordu.
 
Bugün Türkiye, birçoğumuz samimiyetine kuşkuyla baksak bile, bir ‘açılımlar’ ülkesi. Kürt açılımı, Ermeni açılımı, komşularımızla ‘sıfır problemle yaşama’ açılımı, inanırsanız Avrupa Birliği’ne girebilmek hala hükümetin öncelikli politikası. Öte yandan Türkiye artık eşcinselliğin sadece ‘Sanat Güneşlerine’ has bir ‘ayrıcalık’ olmadığını biliyor. Eşcinsel hakem ve emniyet müdürü olabileceğini duydu, okudu. Zeki Müren dönemini kapama zamanı gelmedi mi?
 
Gelelim Marks’ın ünlü sorusuna: ‘Ne yapılmalı?’: Yapılması gereken şey çok ve bir yazı bunların listesini bile çıkarmaya yetmez ama bugün sadece basınımızla ilgili bir iki noktaya değineyim. Bu günlerde Türk yazılı basınında cinsellik konularına ve özellikle eşcinsellik konusuna kurumsal doğru yaklaşım gösterme iradesinde, bu elinizde tuttuğunuz gazeteden başka bir gazete yok. Yazılı basında eşcinsel seslerinde duyulabilmesi hala bireyin ‘ayrıcalıklı bir insan’ haline gelebilmesi (aynen Zeki Müren döneminde olduğu gibi) ile mümkün. Bu nedenle de eşcinsel olduğunu herkesin bildiği genç gazetecilerimiz şöhret olma peşinde (iyi gazeteci değil, insan hakları mücadelecisi değil). Sistem hala ‘abi’, ‘dayı’ kol kanat germesi ile ilerliyor. Böyle ‘abilerden de’ fazla yok basınımızda. Belki sadece Serdar Turgut diğerlerinden bu konuda biraz ayrılıyor. Dünyadan haberi olan Serdar Bey, önünü daha iyi görebiliyor demek ki.
 
Önemli olan kurumsal değişikliklerdir. Hazırlanacağından hiç şüphem olmayan yeni anayasaya ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ kavramlarının girmesi, ‘nefret suçlarının’ Türk Hukukundaki yerini almasıdır. Türkiye’deki hiçbir açılım cinsellik ayrımcılığı ortada dururken ciddiye alınamaz.
 
Ama madem ki bireylerin sorumluluklarına girdim şunu da ekleyeyim: Ben, köşe yazan bir gazetecinin kendisine ve okuyucusuna dürüst olması gerektiğini, hatta bunun bir namus borcu olduğunu düşünenlerdenim. Mesela dedikodu üreterek, eşcinselliği Türkiye’nin en iyi bilinen sırrı iken, hala bunu yiğitçe yazamayan, magazin sayfalarından bir türlü kalemini kaldıramayan gazeteciye duyabileceğim hiçbir saygı yok. Allah rahmet eylesin, döneminin şartları Zeki Müren’e bile kadınlarla ilişkisi olduğu yalanlarını söyletmişti. Birçok bakire ile birlikte olduğu, Ajda Pekkan’la nişanlandığı gibi... Eşcinsel bir yazardan, sanatçıdan, entellektüelden minimum beklentim; sorulduğu zaman, bu konuda konuşmak istemese bile bir ‘Evet, eşcinselim’ cümlesini üretebilmesidir. Bu kadarcık yüreği ve birikimi olmayan insandan yazar, sanatçı olur mu?
 
Türkiye’de artık bu dönemin kapanma zamanı geldi. Zeki Müren öleli yıllar oldu, 2010’a dayanmışken aynı eziyetleri ve kişilik ikilemlerini gençlerin çekmesi gerekmiyor.


Etiketler: medya
nefret