25/11/2013 | Yazar: Ahmet Çevik
Kışlalardaki şüpheli asker ölümleri, Türkiye’nin göze batan bir gerçeği olmasına rağmen ne yazık ki üzerinde yeterince durulmayan bir konu olduğunu belirtmekte fayda var.
Emniyet Genel Müdürlüğü, asker kaçağı olduğu belirlenen kişilerin kolluk kuvvetleri tarafından yakalanmaları halinde, 24 saat içerisinde askerlik şubesine teslim edileceğini duyurdu!
Militarist Sistem Gene Ölüm Saçıyor!
Türkiye Cumhuriyeti 1949 yılından beri Avrupa Konseyi’nin üyesidir. Türkiye bu konseye bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını tanımaktadır. Bu mahkeme tarafından ilk kez 2006 yılında olmak üzere dini, politik ya da ahlaki nedenlerle askerlik yapmayı reddedenlerin tutuklanması ve onlara uygulanan kötü muamele ve işkence nedeniyle şimdiye dek toplam üç kez mahkûm edilmiş ve yüksek para cezalarına çarptırılmıştır. Türkiye, yine aynı mahkeme tarafından vicdani ret konusunda yasal düzenlemeler yapmaya yükümlü kılınmıştır, fakat bu yükümlülüğünü yerine getirmemektedir. 2006 yılından beri Türkiye, bu konuda düzenleme yapılmadığı için sürekli uyarılmaktadır. Asker kaçağı olarak yaşam, sosyal ölüm ve damgalanmayı da beraberinde getirmektedir.
Askeri Şüpheli Ölümler Gerçeği!
Askeri yargının, kışladaki asker ölümlerine ilişkin “şüphelere” her seferinde "kovuşturmaya yer yok (KYOK)" kararı ile noktayı koyduğunu biliyoruz. İntihar ettiği gerekçesi ile hayatını kaybettiği söylenen asker ailelerinin birçoğu bu gerekçeleri inandırıcı bulmamaktadır. Birçok dava AİHM ‘e taşınarak Türkiye aleyhine sonuçlanmaktadır. Kimi davalar ise sürmektedir. Vatandaş olarak bizler tabii olarak davalarımızı AİHM ‘e taşımak istemiyoruz. Bizler devletimizin bu yanlışı düzeltmesinden, vicdani ret ve koruyucu tedbirleri almasından yanayız.
Basına yansıyan haberler başta olmak üzere askeri yetkililerce ölüm nedenine ilişkin ailelere çelişkili ifadeler verilmektedir. Genel olarak otopsi raporları açıklanmamakla beraber, kimi zaman açıklanan otopsi raporları, intihar olarak açıklanan “şüpheli ölümlerin” intihar olmadığına dair şüphelere haklılık kazandıracak şekilde hazırlandığı da ortaya çıkmaktadır.
Kışlalardaki şüpheli asker ölümleri, Türkiye’nin göze batan bir gerçeği olmasına rağmen ne yazık ki üzerinde yeterince durulmayan bir konu olduğunu belirtmekte fayda var.
Rakamlar suskun kalınamayacağı gerçeğini önümüze koymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti ordusu son 22 yılda 3 bin 813 askerini cephe gerisinde kaybetti. TSK’daki askeri sınıflandırmaya göre bir taburun en az 300, bir bölüğün ise en az 100 askerden oluştuğu gerçeği baz alındığında 22 yılda 12 tabur ya da 38 bölük askerin “intihar” ve “şüpheli ölüm” nedeniyle yaşamını yitirdiği acı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye’deki asker intiharları ilk kez yer almıştır ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Raporunun Türkiye bölümünde, en önemli insan hakları ihlalleri, “adalete etkili biçimde erişilmemesi, hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi ve savunmasız toplulukların yeterince korunamaması” başlıkları altında sıralanmıştır. Raporda, son yıllarda gündemden düşmeyen kışlalardaki şüpheli asker ölümleri de yer almıştır. Meclis Araştırma Komisyonu verilerinin dikkate alındığı metinde, Haziran 2010’dan 2012 sonuna kadar orduda 175 intihar vakası olduğu ifade edilmiştir.
Ne üzücüdür ki önlenmesi çok kolay tedbirler ile mümkün olan aşağılama, dayak, mobbing ve taciz halen daha Silahlı Kuvvetlerde devam etmektedir.
Birçok ölüm vakası kayıtlara intihar olarak geçse de sonradan ortaya çıkan bilgi ve belgeler işin rengini değiştiriyor. Bu şekilde çocuklarını kaybeden ailelerin iddiaları dikkate değer. Onlar, çocuklarının intihar etmediklerini, bizzat öldürüldüklerini düşünüyor. Konuyla ilgili kamuoyunu yeterince bilgilendirmeyen resmi makamlar ise ölümlerin idarenin kusurundan ziyade askerlerin kişisel sorunları ve dikkatsizliklerinden kaynaklandığını iddia etmektedir.
Askerlerin Yaşam Hakkı Kimin Sorumluluğunda?
Zorunlu askerlik alımında, sağlık raporlarının askerliğe elverişli olduğu yönünde kararı da Silahlı Kuvvetler vermektedir. Böyle bir tablo karşısında önümüze iki seçenek çıkıyor. Ya iddia edildiği gibi bu askerler sağlam raporu verilip sonradan nedeni bilinmeyen şekilde “depresyona” girdikleri için hayatına son veriyordu ya da bir şekilde birileri tarafından öldürülüyordu! Depresyon sonucu hayatını kaybetmiş olsalar bile onları intihara sürükleyen sürecin sorgulanması gerekiyor!Onları yaşamdan bezdirecek, intihara götüren uygulamalarla yüzleşmek hem vicdani hem de yasal bir yükümlülüktür.Bu ölümler gerçekten intihar sonucu mu yaşanıyor yoksa ailelerin iddia ettikleri gibi intihar süsü verilen cinayetler midir? Peki, böyleyse bu cinayetleri kimler, neden işlemektedir? Kaza ya da intihar sonucu her yıl yüzlerce askerin ölmesi nasıl oluyor da kimsenin dikkatini çekmiyor? Anaların-babaların vatanı korumak için Ordu’ya emanet ettiği bu gencecik insanların askerlik sürelerince can güvenlikleri TSK’nın sorumluluğunda değil midir?
Şüpheli ölüm, doğal olarak akla çok soru işareti getirmektedir. Bu ölümlerin sebebi darp, işkence, kaza, kin-nefret, cinsel yönelim vb. ölüm türleri olsa da ölümlerle ilgili bu güne kadar ciddi bir soruşturma ve araştırma yapılmadığına inanıyoruz. Bizler ve “şüpheli” ölen asker ailelerinin kafasında birçok kuşku bırakacak şekilde dosyalar kapatılmış ve kapatılmak istenmiştir.
Yaşama hakkı, kişinin fiziksel varlığının sürdürebilmesinin güvencesini oluşturan en temel insan hakkıdır. Bu durumda şüpheli ölüm denilerek idare bunun arkasına sığınmamalıdır. Şüpheden demokratik toplumlarda resmi kurumlar faydalanamaz. Askeriyede şüpheli ölümlerin de birer cinayet olduğu bunun önlenmesi için de gerçekle yüzleşmek için hepimize görev düştüğünü belirtmek isterim.
Etiketler: insan hakları, askerlik