01/03/2009 | Yazar: Can Yaman

Rap müziğini sevmediğimden değil ama duymakta zorlandığım cinsiyetçi jargon, kulağımı tırmalayan tür oldu hep benim için. Buna rağmen bazı yerli ‘mc’leri dinlememek elde değil.

Rap müziğini sevmediğimden değil ama duymakta zorlandığım cinsiyetçi jargon, kulağımı tırmalayan tür oldu hep benim için. Buna rağmen bazı yerli ‘mc’leri dinlememek elde değil. Bunların başında elbet, Ceza geliyor. Her ne kadar Üsküdarlı maço görüntüsünü korumak istese de aslında atan alta bir duyarlılık seziliyor kendinde. Belki o yüzden diğerleriyle arasında bir fark olduğunu söylüyor. Ve açıkçası ben de bu farktan yanayım. Nerdeyse yıldönümüne dönüşen 1 Mart kutlamalarının, bunun bir kanıtı olduğu kanısındayım. Çünkü altı yıl önce alanlara toplanan ‘kitlenin’ amacı, bu farkla yaşama içtenliğiydi.

2000’ler öncesinde tüm bu farklılıkları toplama hevesinde biri olsa, mutlaka ona deli denirdi. Ama zor oyunu ve de ezberi bozdu. Bu kaderi alt üst edenler arasında eşcinseller (LGBTT), mutlaka olmalıydı. Tüm varlığıyla kendini ortaya koymak ve yaşama dokunmak adına alanlara doluşan genç, yaşlı, herkes bunun farkındaydı. Öyle bir buluşmaydı ki hiçbir şey bu anı bozamadı. Benim için özel olansa kendimle beraber, dünyayı döndüren gerçeğe dönüşmek oldu. O gerçeğin adı, devrimdi. Bir ‘özal’ kızı olarak, asla devrim denen şeyle yüzleşemeyeceğimi düşünsem de tarih, bunu yalanladı. Yüzümü kara çıkardı. Daha doğrusu akladı. Tüm orta sınıf kirimden arındırdı. Belki sonunda yine o korunaklı alana sığındım fakat beni burada yazmaya, ‘biz’ yapan dostluğa ve onu pekiştiren yoldaşlığa götüren ışık oldu. Bu yüzdendir hep bir minnet borcum. Ya da size ve kendime olan özlemim.
 
O tarihten önceki deneyimleri önemsemiyor değilim. Ama derler ya, bir kez bir ilk yaşadığınızda, sanırsınız ki herkesin ilkidir o yaşanılan. Çünkü atmosfer o kadar büyülüdür ve muhteşemdir ki tadına doyamazsınız. Herkesin sizle beraber o ana takılmasını arzularsınız. Ve bir bakmışsınız ki artık dorukta kalan bir hazza kavuşmuşsunuz. Seks bile bu zevkin önüne geçememiştir. Çünkü bazı zevkler asla tükenmez. Tüketilemez. Her şeyiyle bir, elmanın diğer yarısı olduğunuz bilinci, sizi tüketmeye vakit bir harcamadan bir tünele doğru sürükler. O tünelin sonu açıktır. Yalnız, yol boyunca çetin bir mücadeleye girişirsiniz. Bazen yığılı kalır, hatta hüsrana boğulursunuz. Fakat ışık öyle parlak ve umut doludur ki gözünüzü ondan alamazsınız. Ve ilerlemekten vazgeçemezsiniz. Devam edelim mi?
 
İşte türbanlı dindarlardan, ülkücü akıma, psikolog derneklerinden eşcinsel oluşumlara değin bizi geniş bir yelpaze gibi tutan bu ışık süzmesiydi. Farklılıklarımızla beraber ‘bir’ olabileceğimize inanmak, o zamana denk gelmişti. O an, Tanrı tarafından kutsanmıştı. Devrim armonisi hepimizi sarmış, derin bir sarhoşlukla tezkere rezaletinin karşısına almıştı. O sıra mevcut hükümet, pervasızca ilerleyen emperyal güçlerle kol kola girmiş, halaya hazırlanmıştı. Neyse ki içlerinde vicdan alevi yanan birkaç siyasi bu rezilliğe tahammül edememiş ve bu oyunun önünü kesmişti. Türk-Amerikan ilişkilerinin nerdeyse dönüm noktasına girdiği ve aynı zamanda Nato yalanıyla birleşmiş dostluk çeperinin ortadan kalktığı dönem, bir kez daha teyit edilmişti. Bundan nasibini alan sadece bu ikili ortalık değil, tüm dünyaydı. Erovizyon getirisi cabasıydı.
 
Biz (alandakiler), bu kara tezkereye katılmamak için tavrımızı koymuş, ülkenin vicdanı olmuştuk. Pazarlıktan pazarlığa koşan bir hükümet cambazının haysiyetini kurtarmıştık. Daha sonraki atılımlar bizi meclise kadar götürmüş, onuncusuna denk gelen onur haftasının ‘açıklarını’ İstiklal’e dökmüştü. Şükür ki tüm duyularımla o güne şahit olmuştum. Şükür ki oradaydım. Ve birçoğunuzu tanıdım.
 
Aynı dönem içinde biri Ankara’da, diğeri İstanbul’da yapılan buluşmalar giderek miadını doldurmuş, yerini sempozyumlara bırakmıştı. İlk yapılacak sempozyuma ilerlerken ben, gökte ışıldayan koca bir gökkuşağı görmüştüm. O zaman kafama dank etmişti. Bir düş gerçeğe çoktan dönüşmüştü. Alkım cümbüşüyle gömülen utancım, gönlümden sökülmüştü. Yıl, 1 Mart sonrası ve öncesi olarak ayrılmış, kuşağı, 68’e değen miada yaymıştı. Bileşkesiyle ortaya koyduğumuz dünya, bir potada erimemiş, tüm renkleriyle sevişmişti. Mordan kırmızıya, sarıdan yeşile genleşmişti. Biz o genleşmenin tam ortasındaydı. Biz artık evren, evrense biz olmuştu. Kazanan, ben, sen, o, biz, siz, onlardı. Aramızda bir fark kalmamıştı.
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam