04/10/2023 | Yazar: Sa Bahattin
Bir LGBTİ+ yürüyüşünde “Ay! Ay! Ay!” çığlıklarını atmamız, ezilmiş bir kitlenin kendi olma gururunu yeniden inşa etmemizdir.
Ay! ünlemini hepimiz yakından tanırız. Bu iki harfli ünlem, mutluluk, şaşırma, üzüntü ve korku gibi birçok duygumuza eşlik edebilir. Lubunlar için vazgeçilmez bir sestir ve ülkemizde nedense bir feminenlik göstergesi olarak kabul edildiğinden erkek atanmış bireylerin büyüme hikayelerinde zorlayıcı bir kelime, hatta düzeltilmesi gereken bir unsur olarak yer alır. Ünlemin bu iki harfli hali oldukça yaygın olsa da başlıktaki üç harfli yazılımı pek karşınıza çıkmamış olabilir. İzninizle, okuyamaya başladığınız bu yazı ile size bu formu biraz tanıtmak istiyorum. Öncelikle, Ayh!ın dilimizdeki evrimi hakkında ortaokul anılarımdan bir bilgi derlemek, kelimenin üç harfli formu ile ilk karşılaşmamı anlatmak, ve Ayh!ın içtenlikli kullanımına birkaç örnek sunmak istiyorum. Umarım sıkılmazsınız. Buyrunuz.
Ortaokul bilgisi
Ortaokuldaki idealist Türkçe öğretmenizin anlattığı o dersi hiç unutmuyorum. Çünkü “Ay!” dediği için hem abilerinden hem de sınıftaki erkeklerden zorbalık gören yavru bir lubundum. Hocamız, yanağındaki zarif beni ve hafif sarartılmış saçlarıyla, hem de bir destan üzerinden ‘ayol’dan bahsedince benim kulak kesilmem kaçınılmazdı. Öğretmenimizin söylediklerinden çocuk aklımla kavrayabildiğim kadarıyla Ay! ünlemi, “Ey oğul!” hitabı ile başlayıp zamanla “Ay oğul!”a ve nihayet “Ayol”a dönüşen bir ifadenin kısaltılmış haliydi. Hocamız kelimenin ‘kadınlara özgü’ olduğuna dair bir şey söylememişti. Demek ki öyle bir şey yoktu. Herkesin bildiği/kullandığı genel bir ünlem gibi tanıtmıştı kelimeyi. Mutlu olmuştum. Dahası, abilerimin (ve bazı sınıf arkadaşlarımın) “kızca” bulduğu bu tabirin “Ey oğul!” gibi erkeksilik fışkırtan bir yerden gelmiş olması hoşuma gitmişti. Bilginin gücüyle Francis Bacon’a* göz kırpmıştım (da haberim yoktu).
Şarkısı bile var
Maalesef ki o göz kırpış gerçek bir stratejiye hiçbir zaman dönüşemedi. “Ay!” tepkilerimi sürdürdükçe alay konusu olmaya devam ediyordum. Bir gün bile durup ”Senin bu dalga geçtiğin söylem aslında milli destanlarda bile var!” diyememiştim. Hal böyle (pısırık) olunca, bu tepkimi azaltmam gerektiği, her yerde ulu orta Ay! dememem gerektiğini kanıksamam kaçınılmaz oldu. Ay demenin yasaklanması konusunda yalnız olmadığımı Nuri Harun Ateş’in yazıp söylediği 2020 onur ayında piyasaya sunduğu Ay şarkısında açıkça görmüştüm. Lubun dayanışması iyi ki vardı ve ben de iyi ki bu dayanışmadan haberdardım.
Sezar’ın hakkı Sezar’a
Kendimi kapana sıkıştırdığım yıllardan sonra, kimliğimi kabul edişimle beraber Ay! kelimesi ile ilişkim “gullüme özgü” bir seviyeye ulaşmış ve ben arkadaşlarım arasında onun farklı bir formunu yaygınlaştırır olmuştum. Her ne kadar bu formu yalın AY!dan daha çok sevsem de maalesef ki onun mucidi ben değildim. Sondaki tek bir harf sayesinde ‘bir iç sıkıntısını, nefesle dışarı atma’ etkisi yaratarak RAHATLATMA gücünü katmerleyen bu kelimeyi ilk kez bir internet arkadaşımdan görmüştüm. Ankara'da lisans eğitimimi bitirip yüksek lisans için Adana'ya döndüğümde mIRC’den tanıştığım, o sıralar New York'ta bir sanat okuluna girmeye çalışan ve kimliğini bulmak gayreti içerisinde kıvranan genç bir lubundan yani. Çoğumuzun yakinen bildiği kaygı ve belirsizliği deneyimleyen bu genç lubun msn messenger'da yaptığımız bir yazışmada “Ayh!” diye yazdığında şaşırmış, sevinmiş ve kıskanmıştım. Şaşırmıştım, çünkü daha önce bu yazımı hiç görmemiştim. Sevinmiştim çünkü bu “Ayh!” bir süredir cinsel yönelimiyle ilgili sancılar çeken arkadaşımın gey olduğunu kabul edişine dair bir izdi. Kıskanmıştım çünkü bildiğimiz Ay!ın sonundaki ‘h’ harfinin kelimeyi yaratıcı biçimde güçlendirdiğini ve kulak ardı edilmez bir hale getirdiğini düşünmüştüm. “Bunu nereden duydun?” diye sormadım. Kelimenin yaratıcısını o olarak kabul etmiştim. Bu Ayh! İle ilk karşılaşmamdı.
Nazlanıyorum
Önceleri icadın güzelliği dolayısıyla duyduğum haset, kelimenin bu haline karşı gereksiz bir direnç geliştirmeme neden oldu. Sanki beğenmemiş gibi yaptım. Neyse ki çok sürdüremedim. İlk karşılaşmamın üzerinden bir hafta dahi geçmeden kelimeyi kullanmak için yer aradım. Ayh! bundan sonra “A-a” yazmam gerekmeyen güllüm yazışmalarımda özgürce kullandığım bir ünlem ifadesi oldu. E takdir edersiniz ki içimi daraltan, bunaltan her durumda bir h harfine yüklediğim tasamı ağzımdan fırlatmaya da bayılır olmuştum. Şimdi örneğin bu fırlatışlardan küçük bir seçki sunarak ne demek istediğimi size göstereceğim.
MarmarAYH!
İlk olarak, Kaos’un şahane “Nefrete Karşı Elele” videosunu yayımlamasından bu yana olan olayları düşündükçe bir “Ayh! deyip karşıki dağları yıkasım geldiğini söyleyerek başlayayım. O güzeller güzeli videonun barışçıl mesajından nasıl bir nefret, ayrımcılık ve kötülük çıktı hepimiz hayretle izledik. Tüm topluma hizmet amacı güden bir kurumun, bize hizmet amacıyla bizim paralarımızla alınmış bir nesneyi (treni) suç unsuruna dönüştürmesi yaşadığımız saçmalığın derecesini fazlasıyla ortaya koydu maalesef. Tüm bu rezalete karşı yüksek sesli bir karşı koyuşum(uz) ol(A)madığından elimizden tek gelen bir Ayh! çekmek oluyor işte. Utanarak sıkılarak, öfkelenerek ve o öfkenin kendi kendine geçmesini bekleyerek. Böyle bir duruma uygun, örnek bir cümle: “Ayh! Yeter! Bunlar da iyice saçmalıyorlar artık!”
Yasaklara AYH!
Bir başkası; önemli bir kültürel olay olan Elli Dokuzuncu Altın Portakal Film Festivalinin iptal edilmesi. Tam olarak kavrayamadığım, adım adım takip edemediğim, yalnızca Kanun Hükmünde Kararnamelerle ilgili bir belgesel nedeniyle olduğunu anlayabildiğim bir süreç sonunda ‘bir kültür-sanat olayının gerçekleştirilmemesi’ gerçeğine karşı da susmak zorundaydım. Atamadığım o çığlıkla ancak şöyle bir cümle kurabildim işte: “Ayh! Yemin ederim iyice boku çıktı bu gidişin!”
NBC’ye AYH!
Son olarak; bu lanet gibi-boğucu gündemden kurtulmak arzusu ile dahil olduğumuz bir sosyalleşme çabası, bu amaçla izlenen bir filmin neden olduğu hayal kırıklığından bahsedeyim. Şu ana kadar yaptığı işleri genellikle beğendiğim Nur Bilge Ceylan’ın filmini görelim diye, bir arkadaşımla depremzede şehrimizden kalktık da 80 km yol gittik. Hedefimiz belli ‘Kuru Otlar Üstüne’. Görmek için bu kadar sabırsızlandığım bu filmi keşke görmeseydim diyeceğim de dilim varmıyor. İyi ki gördüm de rahatça yerebiliyorum diyeyim. Maalesef ki yaklaşık 4 saat bizi koltuklarımıza hapseden yönetmenimizin anlatmak istediğini (!) anlatamamış olması çok sıkıcıydı. Laf kalabalığında ve görüntü denemelerinde boğulmuş, en kötüsü de diyaloglarındaki (eski) derinliği gerçekleştirememiş bir iş ile ziyan edildik resmen. Zaten bugüne kadar filmlerinde LGBTİ+ herhangi bir karakterin iması dahi yer almayan sanatçıyı, son filminden sonra “korkak” ilan etmemek için elimde hiçbir gerekçe göremedim. Bir sevişme sahnesi sonrası giyinik çifti yatakta konuşturmak için 50’lerden mi esinlendi anlamadım. Gördüğünüz gibi içim daraldı. Gelmesin mi örnek cümlem. Gelsin: “Ayh! Ne yani bu şimdi? Eski filmlerinden kolaj yapsaydı da sunsaydı bari!”
Her yanımız tarihsel AYH!
Yukarıdaki örnek cümleleri siz de kolaylıkla çoğaltabilirsiniz. Her ne kadar sığ ve kolaylıkla yazılan cümleler gibi görünseler de, bu her cümleye eşlik eden Ayh!’ın ona lubunsal bir derinlik kattığını söylemek cüretini göstereceğim izninizle. Çünkü bu ünlem (özellikle de erkek atanmış) bir lubunun ağzından çıktığında, o bireyin acılı geçmişine sünger çekiyor bir yandan. Var oluşunu onaylıyor. Onu kendisine görünür kılıyor. Üç harfli bu minik kelime sandığınız kadar küçük ya da etkisiz değil yani.
Boşa bağırmadık öyle
Yukarıda ucunu uzattığım (kişisel) tarihsellik açısından baktığımızda; bir LGBTİ+ yürüyüşünde/protestosunda “Ay! Ay! Ay!” çığlıklarını atmamız, bazılarının sandığı gibi “kadın taklidi yapan erkekleri” insanların gözüne sokmamız değil, ezilmiş bir kitlenin kendi olma gururunu yeniden inşa etmemizdir. Sürekli ‘neyi, nasıl yapması gerektiği’ yönünde sıkıştırılan, toplumsal ‘norm’larla adeta boğulan, her kelimeleri her söylemleri düzeltilmeye çalışılan, varoluşları adeta tornaya sokulmak istenen bir topluluğun nihayet içlerinden geldiği gibi bir şey söyleme sevinci olarak da okuyabiliriz onu.
Son söz
Evet, hayatta olan ve kendi varlığının bilincinde olan canlılar (insanlar) olarak derdimiz bitmez. Hele bir de toplumsal olarak böylesi bir ezilmeye maruz bırakılan biz LGBTİ+’ların en küçük sevince ve nefes alışa dahi hasret kaldığı aşikardır. Bu nedenle nerede ne zaman nasıl diyebiliyorsak, bir AYH! demek hakkımızdır. O halde diyelim ayol!: Ayh! Ayh! Ayh! Ayh!
Hepinize esenlik, hoşgörü ve sabır dolu günler dilerim.
Dayanışmayla,
*
Etiketler: kültür sanat, yaşam