18/01/2016 | Yazar: Seçin Tuncel

Ölümün karşısında yaşamı savunanlar, herkese eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmetini ayrımcılık yapmadan ne kadar sunmakta?

Geçtiğimiz sene kaybettiğimiz arkadaşımız Aligül’ü yad ederek bu yazıya başlamak istedim.

LGBTİ camianın sevgili Aligül’ünü, kıymetli aktivist arkadaşımızı geçen sene rahim kanseri nedeniyle kaybettik, onu kaybettiğimiz günlerde birçok insanın aklına benzer bir soru gelmiştir: Neden daha erken teşhis edilmedi? Aligül neden daha erken gitmedi doktora?

İktidar alanının en keskin bıçaklarıyla döşeli olan eğitim, hukuk ve sağlık alanı LGBTİ’lerin kamusal haklarına ulaşırken en çok ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kaldıkları yerlerin başında geliyor. Bugün sağlığa erişememenin temelinde yoksulluk ve sömürünün bulunmasının yanı sıra, LGBTİ intihar ve ölümlerinin temelindeyse eşitsiz, ayrımcı, adaletsiz, tüm şiddet türlerini barındıran ve dışlayıcı uygulamaların etkisinden de söz etmemiz gerekmektedir.

LGBTİ’lerin uğradığı ayrımcılığın nedenlerinden biri, sağlık alanında çalışanların bu konuda doğrudan ya da dolaylı homofobik ve transfobik olmaları, bilgisizlikleri; yani toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ilgili yeterince bilgi sahibi olunmaması ve birçok yanlış bilginin de sorgulanmadan kabul edilmesi bir alana dönüşebiliyor. Bu tür uygulamalarla karşılaşan çoğu eşcinsel ve biseksüel kadın bu nedenlerle jinekoloğa gitmemeyi tercih ediyor; var olan sorunları ve hastalık belirtilerini görmezden geliyor.

Transseksüeller trans geçiş süreçlerinde, değişiklik gösterse de, tıbbi müdahaleler,  farmakolojik tedavilere ulaşmada büyük güçlüklerle karşılaşıyorlar, oldukça pahalı uygulamalarla baş etmek zorunda kalıyorlar. Bununla birlikte, günlük rutinleri içerisinde hastalandıklarında sağlık hakkına zor ulaşmak bir kenara çoğu zaman hastanelere bile alınmıyorlar. Trans bir kadın için hastaneye alınmanın kendisi ve güvenlik görevlileriyle verilen mücadele fiziksel ve psikolojik şiddete dönüşebiliyor. Bir mülteci trans için hormon tedavisini devam ettirmek onun kötü çalışma şartlarında kayıt dışı çalışmasına yol açabiliyor.

LGBT’lerin sağlık alanında ayrımcılığa uğradıkları alanlardan biri de hasta bakımı, ziyaretler gibi konular olabiliyor. Ameliyat olması gereken bir eşcinsel yıllardır aynı evde yaşadığı sevgilisini değil de hiç görüşmediği ancak hastanede daha fazla söz sahibi olan biyolojik ailesini karşısında görebiliyor.

Şunu da belirtmek gerekir; kişilerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle aynı derecede ve aynı oranda homofobi ve transfobiye maruz kaldığı söylenemeyebilir, ancak nasıl ki toplumun her kesiminde bir çeşitlilik varsa, benzer şekilde LGBTİ’lerin de bu çeşitlilik içinde yaşadığı sorunlar farklı şekillerde öznelleşebiliyor.

Eşcinsel ve biseksüel kadınlar açısından baktığımızda jineokolojik muayene esnasında birçok  heteroseksist uygulamayla karşılaşılabiliyor.  Örneğin, heteroseksüel ilişki ön kabulüyle sorulan sorular, muayene odası, muayene edilme şekli, eşcinsel ve biseksüel kadınlar açısından şiddete maruz kalınan alanlardan.

Başlı başına bir tartışma konusu olan intersekslere yapılan yanlış tıbbı müdahaleler de sağlık alanında yaşanan sorunlardan bir diğeri olarak karşımıza çıkıyor; interseks kişilerin yaşamlarında büyük sorunlara yol açıyor.

Tüm bu sorunlara baktığımızda, tıp ve sağlık bilimlerinde verilen eğitimin heteroseksist ve cinsiyetçi olması, sağlık alanında çalışanların homofobik ve transfobik olmasının temel nedenlerinden biri olarak görünüyor. Bu konuda farkındalık kazanmamış, insan haklarını içselleştirememiş, etik değerleri yeterince özümseyememiş bir sağlık çalışanı kolaylıkla ayrımcı tutumların uygulayıcısı oluyor.

LGBTİ’lerin sağlık hakkına ulaşırken karşılaştığı ayrımcı uygulamalarla mücadele ederken sağlık çalışanlarının sendikalarına, meslek örgütlerine de büyük rol düşüyor. Homofobi ve transfobi karşıtı mücadeleyi benimsemeleri ve adım atmaları gerekiyor. Sendikaların, sağlık çalışanlarının bu konudaki duyarlılıklarını arttırmak, farkındalık kazanmalarını sağlamak LGBTİ’lerin deneyimlerini ve sorunlarını görünür kılmak, bu alanda atılabilecek en güzel adımların başında geliyor.

Toplumsal cinsiyet rolleri ve bu temelde gelişen toplumsal baskı ve şiddet araçları kendisini her gün yeniden üretirken algıların sürekli olarak yönlendirilmesinden sağlık emekçileri kendilerini ne kadar sıyırabilmekte? Ölümün karşısında yaşamı savunanlar, herkese eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmetini ayrımcılık yapmadan ne kadar sunmakta?

Bir temenni olacaksa o da herkes için sağlık olmalı!

*Bu yazı ilk olarak Sağlık Emekçileri Sendikası’nın 25 Kasım bülteninde yayınlanmıştır.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam