09/07/2010 | Yazar: Rahmi Öğdül

Kişisel tarihinizin, bir plancının makro hayalleriyle ne kadar örtüştüğüne ya da ne kadar değiştiğine tanıklık etmek için, İstanbul Araştırmaları Enstitüs&uu

Kişisel tarihinizin, bir plancının makro hayalleriyle ne kadar örtüştüğüne ya da ne kadar değiştiğine tanıklık etmek için, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki bu sergiyi gezmenizi tavsiye ederim; çok fazla zamanınız yok aslında, sergi 18 Temmuz 2010 tarihinde kapanacak.

Tepebaşı’ndaki İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün sergi salonunda ‘İmparatorluk Başkentinden Cumhuriyet’in Modern Kentine: Henri Prost’un İstanbul planlaması’ sergisini gezerken birden babamın, Fatih’teki doğup büyüdüğüm eve dair söyledikleri geldi aklıma. Babam 1952’de, çalışıp, dişinden tırnağından artırarak biriktirdiği parayla, dededen kalma arsaya iki katlı kâgir bir ev inşa ettirdiği sıralarda, etrafta dolaşan söylentiden söz etmişti bana. Bu ev, şimdiki Vatan Caddesi’nin bulunduğu vadide yer alıyordu, yani Bizanslıların Likos, Osmanlıların ise Bayrampaşa deresi dedikleri akarsuyun aktığı, verimli tarım topraklarının bulunduğu vadide. “Buralara hayvanat bahçesi yapılacaktı” demişti ve evinin de içinde yer aldığı bu vadinin kamulaştırılması düşüncesi, vadide yaşayan diğer insanlar gibi babamın da uykularını kaçırıyormuş o vakitler.

İSTANBUL’U PLANLAMAK
Doğrusu babamın söylediklerine pek kulak asmamıştım, çocukluğumun geçtiği bu vadiye hayvanat bahçesi yapma projesi fazlasıyla ütopik gelmişti bana; gerçekleştirilmeyecek hayali bir proje, bir söylenti, bir şehir efsanesi gibiydi. Ama sergiyi gezerken karşılaştığım, Henri Prost’un İstanbul için hazırladığı Nazım Planları’nı görünce, babamın kaygılarının yersiz olmadığını anladım. Sergideki büyük boy paftalardan birinde bu vadi 1 no’lu park olarak belirtilmişti.

Başlangıçta Prost, vadinin asırlardan beri tarım faaliyetlerine ev sahipliği yapmasını dikkate alarak, tıpkı Avrupa’nın pek çok kentinde halen uygulanmakta olan kent içi tarım alanı olarak düşünmüş bölgeyi. Mevcut kent yoksulları ve yeni oluşturulacak işçi mahallelerine yerleşecek işçiler için küçük bahçeler halinde düzenlenmesini önermiş.

Böylelikle kültürel ve ekonomik bir faaliyetin tarihsel sürekliliği de korunmuş olacaktı. Ancak belediye yetkilileri bu önerisine karşı çıkınca bölgeyi bir kültür parkı olarak yeniden düzenlemiş. 1 no’lu kültür parkı olarak bu vadi, Aksaray’dan surlara kadar uzanan bölgeyi kaplıyordu. Yamaçları ağaçlandırılıp ortasına bir gezi yolu yerleştirilecekti; ayrıca parkın içinde zooloji ve botanik müzeleri ve bir de hayvanat bahçesi yer alacaktı. Babamın ve mahalle sakinlerinin o dönem akıllarında kalan sadece bu hayvanat bahçesi olmuş anlaşılan. İstanbul’un Nazım Planı’nı hazırlamak üzere 1936’da Atatürk tarafından ülkeye davet edilen Henri Prost, 1936-1951 yılları arasında İstanbul’da radikal dönüşümlere imza atmış bir şehir plancısı. İstanbul’un bir Ortaçağ kenti görünümünden kurtarıp modern bir kente dönüştürmeyi amaçlayan Prost, anıtsal binaları öne çıkaran bir anlayışı benimsemişti. 19. yüzyıl Parisi’nin Hausmann’ı gibi geniş bulvarlar ağıyla donatmaya başladı kenti. 1940’larda anıtsal binaların etrafındaki eski kent dokusu pek çok yerde tahrip edildi. Eminönü ve Taksim gibi İstanbul’un meydanlarında büyük yıkımlar gerçekleştirildi. Bu arada Taksim Meydanı’ndaki korunmaya değer görülmeyen tarihi Taksim Kışlası ve diğer tarihi binalar da bu yıkımdan kaçamadı. İstanbul’un yaşadığı bu ilk büyük çaplı kentsel dönüşüm travması sırasında, evleri istimlâk edilen yüzlerce insan, yerinden yurdundan olmuş, yüzyıllardır bir kumaş gibi dokuyarak oluşturdukları toplumsal ağları parçalanmış, başka yerlerde yeni hayatlara tutunmaya zorlanmışlardı.

İstanbul’un artık bir imgesi haline gelen siluetinin bozulmadan kalmasını Prost’a borçluyuz oysa. Prost sayesinde Tarihi Yarımada’da yüksek binalarının yapılması engellenmişti (binalara denizden 40 metre yükseklik sınırı getirilmişti – +40 kodu–). Süleymaniye Cami’nin bitişiğinde yer alan İstanbul Üniversitesi’ne ait Botanik bölümünün ikinci katını +40 kodunu ihlal ettiği için yıktırmıştır örneğin. Prost modern bir kentte olması gereken yeşil alanlar, kültür parkları da tasarlamıştı. Bunlardan biri Bayrampaşa deresinin aktığı vadi, diğeri ise Taksim Gezi Parkı’ydı. Ne var ki bir numaralı kültür parkını hiçbir zaman gerçekleştiremedi ve 1951’de ülkeyi terk etti.
OTOBAN ŞEHİR
Prost’un kaldığı yerden kentsel dönüşüm projesine devam eden Adnan Menderes planda revizyona giderek bu vadide Vatan Caddesi denilen geniş bir otoyol inşa ettirdi. Daha sonraki yıllarda bu vadideki tarım alanlarını, devasa kütleleriyle kamu binaları doldurdu. 1955-1960 yılları arasındaki Menderes uygulamaları sayesinde babamın hayvanat bahçesi kâbusu sona ermişti ermesine ama Prost planının uygulanmış olmasını isterdim; özelikle bölgenin, Prost’un başlangıçta düşündüğü küçük bahçelerden oluşan bir tarım alanı olarak kalmasını.
Prost’un İstanbul’un bütüne dair bir hayali olduğunu sergide yer alan İstanbul eskizlerinden anlıyoruz, her ne kadar bu makro hayaller mikro hayatlarda derin yaralar açmış olsa da. Bu sergide, şimdiki kentsel dönüşümlerden farklı olarak kente bütüncül yaklaşan, onu en ince ayrıntısına kadar tasarlamaya çalışan bir sanatçı-plancıyı görüyoruz.

Kişisel tarihinizin, bir plancının makro hayalleriyle ne kadar örtüştüğüne ya da ne kadar değiştiğine tanıklık etmek için, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki bu sergiyi gezmenizi tavsiye ederim; çok fazla zamanınız yok aslında, sergi 18 Temmuz 2010 tarihinde kapanacak.
 

Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret