06/05/2011 | Yazar: Emre Korlu

Bugün yine yüzüm kanadı ama ben hiç kimseye söylemedim.   07:15

Bugün yine yüzüm kanadı
ama ben hiç kimseye söylemedim.
 
07:15
 
Çaydanlıktaki çay demlenmeli ki bu onun iş saatine kadar mutlaka yetişmeli yoksa ansızın arkamdan gelen bağırış sesine ve sonrasına katlanmam anlamına gelir; ince belli çay bardağının uzun süre masada bekletilmesi...
 
Odamı toparlamam için yalnızca yarım saatim var. Çaydanlık demi hatırlatmadan gece dudağıma sürüp sonra hızlıca sildiğim o rujun peçetede bıraktığı izi çöpe atmalı, transeksüellikle ilgili okuduğum dergileri yatak bazasının içine kaldırmalıyım. Yerlere saçılmış olan saçlarımı mutfak balkonunda duran içi dünden boşalmış su damacanasının hemen yamacında bulunan el süpürgesiyle toplayıp, küreğin arsız ağzına verip, bir poşetin beyaz boşluğuna bırakmalıyım. Artık kafa derimin üzerinde bulunan uzunlu kısalı saçlarıma bakarken ağlamamaya çalışmalıyım; çünkü uyanmasına ve kahvaltısını yapıp işe gitmesine yalnızca on beş dakika kaldı. Ellerimin avuçlarıma tersini dönen yüzü; tahmini iyileşme süreci bir haftayı bulan yaralarla dolu, bu süre zarfında insan içine çıkmaktan kendimi sakınmalıyım çünkü komşunun bir türlü ayık yaşamayı başaramayan kocası dedikodusunun manşetine haber yapabilir beni. 'Yine mi dayak yedin? ' sorgusuna verecek hal ve hareketlerime 'sana ne' derken yüzümdeki çizikleri fark edebilir; bu yüzden en iyisi kapının apartman merdivenlerine bakan yüzüne bir poşet asmalı 'Bugün yalnız iki ekmek' yazılı bir notu o poşetin üzerine yapıştırmalıyım.
 
Uyandı. Bunu banyodan gelen seslerden anlayabiliyorum. Çaydanlığa yetişemediğimi düşünmeyin çünkü çaydanlıktan çıkan uyarı sesini duymazsam bu benim için sabaha kadar dayanamayıp kanındaki yoğun alkolle sızan bir adamın, sabah üzerimde deneyeceği yeni şiddetlere yol açan durumlardan biri olabilir. Masanın üzerindeki eksiklikleri holden gelen ayak seslerinin hızına göre tamamlamak, yüzümde anlamsız bir gülümseyişe yer açıyor...
İzninizle şimdi bu not defterini dolabın içine koymalıyım çünkü o bunu görmemeli.
 
***
 
09:00
 
Şimdi yalnızım. Yalnızlık; okuldan eve döndüğüm bir akşamüzeri annemi banyoda çıplak bir vaziyette ölü buluşumun bana öğrettiği bir kimsesizlik durumu... Kendini asan bir kadının çocuğu olmak ve baş sağlığına gelen insanların riyakârlıklarına 'teşekkürlerle' yaklaşmak...
Buna mecbur olmamı sağlayan bencil bir insanın duygu yoksunu, bir inanışla yanımdan ayrılması.
 
Üniversiteyi bitiremedim. Başladığım ve bitiremediğim her şey gibi bir sabah vakti bilgiden uzaklaşıp, cahilliğe terfi ettim. Çünkü onların arasında kendim olamadan yaşamak çok ağır geldi. Hafifletici sebepler aradım kendime. Sorguladım bilinçaltımda ölü bulunan çocukları. Çünkü o kadın gitmeyi kendine çıkış yolu olarak gördüğünden bu yana babamın ellerinde dakikalarca bir kadavra muamelesi görmek bir kez ölen bir kadının, bin kez ölen çocuğu yaptı beni.
 
***
 
14:25

Beş dakika sonra salonun şampanya rengi duvarında asılı durmaya mecali kalmamış saat 14:30'u gösterecek. Akşama kadar belki biri arar diye kulağımın içine hapsettiğim ve sesine yabancı kaldığım telefon hiç çalmayacak. Kapının apartmana bakan yüzünde asılı duran o poşet; birkaç defa yere düşecek ve daire kapısını yalnızca onu düştüğü yerden kaldırıp tekrar ait olduğu yere asmak için açacağım. Karşı komşumuz Nebahat teyze torunlarının vefasızlığına yakınarak daire kapısını açacak; beni görecek 'Tanrı o adamın belasını versin; sana bunu yaptığı için cehennem bile onu kabul etmeyecek' diyecek. Gözlerinde isyanı; acıyı, ötekileşmişliği göreceğim. Sonra hiçbir şey söylemeden kapıyı gerisin geriye kapatacağım. Artık Nebahat teyzenin sesi çok derinlerden gelecek 'Tanrı o adamın belasını versin; sana bunu yaptığı için cehennem bile onu kabul etmeyecek...'
 
***

19:00

İşten eve dönmesine iki saat kaldı. Domates çorbasının o ekşi tadı bana tuzunun yeterli olup olmadığı hakkında bir ipucu vermiyor. Üzerimdeki sutyenin içini tuvalet kâğıtlarıyla doldurdum. Bir an da olsa kendimi bu evin hanımı gibi hissediyorum. Gözlerim anneme çok benziyor. Artık onun oğlu olmak yerine kızıyım. O; bunu hiç görmeyecek olsa bile kendim gibi olmayı başarıyorum. Babam beni dün gece çok dövdü anne. Yüzümü tanınmayacak hale getirdi; omuzlarıma kadar uzattığım saçlarımı kesti.

Aslında aylardır uyardı ama ben bu uyarılara kulak asmadım. Belki beni anlar diye bekledim. Senin kadar acıya dayanıksız değilim. Söz kendimi asmayacağım yaşayacağım anne.

***

21:15

Biraz önce eve geldi; yine içmiş, hangi arada bunu yapıyor bilmiyorum. Birazdan masaya oturur. Domates çorbası için yüzünde beliren beğeni ifadesini görmek istiyorum ama o banyodan çıkmak yerine benim odamdan çıktı. Üzerime doğru yürümesinden korkuyorum ortada görünür bir şeyler kalmadığından eminim. Şimdilik koltuk minderinin altında saklan not defterim seni birazdan bulunduğun yerden alacağım.

***

00:20

'Kendimi suçlu hissediyorum anne, bugün bir arkadaşımın okul çantasındaki parasını çaldım çünkü babam hep elimdekiyle idare etmemi istiyor. Çok acıkmıştım dayanamadım canım ekmek arası köfte istedi. '

Şimdi türkü söylüyorum; sarı gelin'i.. Bir türlü sonuna kadar ezberleyemediğim...
Babam da çok severdi bu türküyü. Şu an beni duyup duymadığından bile emin değilim. Öylece yerde uzanıyor. Söylesene anne, domates lekesi Isparta’dan aldığımız ve İstanbul’a bin bir zorlukla getirdiğimiz üzeri çiçek motifli halımızın üzerinden çıkar mı? Banyoya gittim çamaşır suyu ile iyice ovdum ama bana mısın demiyor...

Odamda yatağımın üzerinde unuttuğum, uzaktan bakıldığında örümceği andıran, iki küçük takma kirpik yüzünden öldürdüm babamı. O; insanı öldürse öldürse Tanrı öldürür derdi. Belgesellerde gördüğü vahşi hayvanlara uyutucu iğne yapılması taraftarıydı. Sokak kedilerini tüfeğiyle vurmaktan zevk alan bir adamın yedi çocuğundan en büyüğüydü. Annem onun cehaleti yüzünden banyoda duşun altına girmek yerine kendini asmayı tercih etti.

Ben ise; başıma, sırtıma, mideme yediğim darbelerden sonra babamı öldürmeyi yeğledim.


Etiketler: yaşam
İstihdam