08/03/2011 | Yazar: KAOS GL

Bela eksilmiyor.

Bela eksilmiyor. Bir tane daha: Engin Ardıç geçen hafta yazdığı ‘Bacı’ başlıklı yazısıyla basınımıza abazan ergen jargonunu taşıdı. Evet devrimcilik, cinsellik ve bacı retoriği üzerine çok şey söylenebilir fakat Ardıç, ileri demokrat üslupla yazmış yazısını. Oku, kus yani! O derece...

Artık ne yaşıyor, ne yaşayamıyorsa içindeki Freud kusmuş; o da yazıya dökmüş: Ne devrimci kadınların telaffuz bozukluğu kalmış, ne çirkinlikleri, ne genelev imaları... Tamam, zamanında komünistlerin insan deşerek yürek ve ciğer yediklerini söylemişti bu adam ama Nâzım’ın deyişiyle “kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa insanın bu rütbe alçalabilmesi” utanç verici.

Bir de kendisi servi boylu, yetmiş kilo bir insan güzeliymiş gibi diğerleriyle kısa boylu, şişman diye dalga geçiyor... İddiasına göre kadınlar sadece pasaklı, kısa boylu ve çirkin olduğu için devrimci olurmuş. Öyleyse erkeklerin koca kafalı, at suratlı, bol gıdılı ve kimden para alırsa onun adına konuşanları da (zamanında Star’da Cem Uzan’a dair yazdıklarını okuyun) liberal mi oluyor?

Yazılmış bunca şeyden sonra Hıncal Uluç’un düştüğü bunalıma bu yaşta mı düşülür? Bunca nefret dolu, iğrenç kelam ediliyor da, Türkiye’de yaşadığımız için mi bu sessizlik? Öyle ya, ana akım medyanın en çok satan gazetelerinden birindeki bu yazı, başka ülkede yayımlansa yazarı çoktan işten atılırdı.

Ardıç, ‘kan’ kardeşi Aköz’ün sırtını sıvazlayacak, aralarında yıvışık bir dayanışma var da Aköz Türkiye’deki şarapların bile AKP döneminde güzelleştiğini yazabilmiş, yoksul öğrencilere köşesinden beleşci diye tükürmüştü; ona yumurta atan kadına dair kurulmuş cümleye bakın: “Keşke o kızı tutup şap diye öpseydin Emre... Belli ki kimse öpmemiş… Belki de ossaat liberal kesilirdi!” Demek haysiyetleri bu kadar! Fikir değiştirmenin şartı öpülmekmiş demek. O zaman Ardıç’ı ve Aköz’ü kim, nasıl öptü de böylesi düştüler acaba diye sorar insan? Sormalı.

İnsan, kendisi gibi düşünmeyeni olumsuz sıfatlarla niteleyebilir. Normaldir. İnsanlık düşmanı der, seksist, faşist, yalak, yalama der, diyebilir; ama kendisi gibi düşünmeyeni bastırılmış cinsellikle, orospuluk imasıyla, çirkinlikle, pasaklı olmakla, seviştiği erkeğin siyasi görüşünü sırf onunla seviştiği için benimsemekle, ana babadan sevgi görmemekle, kara kuru olmakla niye eleştirir?

İstifa et Engin Ardıç! Hiç değilse ‘Şengül Hamamı’ kitabın için istifa et de aklımızda sana dair; Kemal Tahir’den, Attilâ İlhan’dan çaldığın o güzel üslup kalsın. Ritsos’u andığın o yazı kalsın hiç değilse. Yoksa bayağılaşıyorsun.

Yazmayayım, işim didişmek değil, yazdıkça pis kelimeleri değer görecek, nefret yaratarak pazarlamak da reklam tekniği diyorum; fakat ‘Bacı’ karşısında suskun kalmak mazime ihanet. Engin Ardıç yazdıkça Sevgi Soysal’a haksızlık. Hani hâkim “ne iş yapıyorsun” diye sorar ya devrimci Soysal’a; o da “yazarım” der. Hâkim devam eder: “Yaz kızım, ev hanımı!” Ardıç yazdıkça ‘Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na, ‘Yürümek’e ihanet.

Ardıç yazdıkça AKP’li belediye başkanına karşı “partinizin aşağılık enerji politikaları” diye kükreyen Latife Tekin’e, 1 Mayıslarda Taksim’e yürüyen Leyla Erbil’e, 47’lileri yazmış Füruzan’a ayıp. Onların güzelim satırlarına... Gerçi boş; 26 kişi tecavüz ettikten sonra “istese karşı koyabilirdi” denilen hukuk sisteminin savunucusudur, başka ne beklenir? Ardıç yazdıkça 12 Eylül zindanlarında yarı beline kadar suyun içinde uyumuş, tabutluklarda tutulmuş devrimci kadınlara haksızlık.

İstifa etsin. O yazdıkça 18 yaşında 32 kurşunla delik deşik edilen Mine Bademci’ye; devlet dersinde kanser olup ölen Güler Zere’ye; 22’sinde idama giden Güney’in kızıl çiçeği Leyla Qasım’a; koskoca Behice Boran’a; ölüm kampında doğurup gaz odasında boğulan Olga Benerio’ya; adanmış ömrüyle Sevim Belli’ye; yüzüğüne taş yerine mermi çekirdeği takmış Leyla Halid’e; ABD’nin en çok aranan on suçlusundan, ‘kara kuru’ Angela Davis’e; 32 yaşında, Ulucanlar Cezaevi’nde, 182 gün ölüm orucunda kalan Hatice Yürekli’ye; ağır yaralıyken işkenceyle öldürülen 27 yaşındaki Çapa Tıp öğrencisi Meral Yakar’a; “yaşamın olduğu her yerde savaşmak istiyorum” diyen Clara Zetkin’e; dipçikle dövülüp ölüsü nehre atılan Rosa Luxemburg’a; “dans edemediğim devrim, devrim değildir” diyen Emma Goldman’a; Kübalı Haydee Santamaria’ya ayıp oluyor. Yazmasın Ardıç. İstifa etsin. Sonra gidip çay falan demlesin. Yoksa boğulacak saçtığı kusmukta.

Zira pis ağzında çiğneyip tükürdüğü o kerhane kadınları, namusuyla çalışıyor bunu bilsin! Bir de bacılarıyla kardeşlerinin, ona çok çok çok selamı var. Bunu da!


Etiketler: medya
nefret