12/11/2020 | Yazar: Ali Yıldırım

“LGBTİ+ ve Alevi Dünyalarını Birlikte Düşünmek: İmkanlar, Olasılıklar, Yeni Ufuklar” dosyasında dördüncü yazı: Alevi toplumundaki sağduyunun, heteroseksüel sözleşmeye dayalı bir toplumsal cinsellik düzenleyicisine dönüştüğünü ileri sürmek abartı olmaz.

“Beline sahip ol”: LGBTİ+ Alevilerin ahlak anlayışları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: Andrés Yeah / Culture Trip

Alevi toplumlarında istikrarlı bir ahlaki sistem için temel ilke olarak kabul edilen ve Hacı Bektaşi Veli’ye atfedilen “eline, beline, diline sahip ol” şeklindeki teolojik referansla ilgili okumalar yaparken Alevilik literatüründe çok sayıda çalışması bulunan Krisztina Kehl-Bodrogi’nin “Yol’un Ahlaki İçeriği” başlıklı kitap bölümünde şu notuna denk gelmiştim: Beline sahip olmak, cinsellikle ilgili emirlere riayet etmek anlamı taşır. Adet olduğu üzere evlilikte tek eşlilik vardır ve cinsel ilişki ancak evli eşler arasında caizdir. Bu kurala “Yezit’in önünde uçkur çözmek” yani Alevi olmayan biriyle cinsel ilişkiye girme yasağı da dahildir. Ayrıca beline sahip olan biri, doğal olmadığı için yasaklanmış olan eşcinsellik ve sodomi gibi cinsel ilişki şekillerinden kaçınmalıdır.[1]

Bodrogi’nin kendi yorumu gibi görünse de bu sözlerin Alevilik/Aleviler literatüründe eşcinsel arzuya konuşan nadir referanslardan biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şu soruları sormuştum: Eğer Alevilik öğretileri burada iddia edildiği gibi eşcinselliği ve tek eşlilik dışındaki cinsel pratikleri dışlıyorsa bu, LGBTİ+ Alevilerde nasıl hislere yol açar? İkincisi, Aleviler ve LGBTİ+’lar arasında tahayyül etmeye çalıştığım dayanışmaya ne yapar?

Öncelikle, evet, LGBTİ+ Aleviler arasında da “Yezit’in önünde uçkur çözmem” diyenleri, bu yorumu içselleştirenleri görmüşlüğüm var. Böyle bir “yasak” varsa da buna muhalefet eden, partner seçiminde inançsal, kültürel benzerlik beklentileriyle hareket etmeyen çok sayıda kişi de var. Saha araştırmalarımda görüştüğüm hemen her Alevi, “beline sahip ol” ifadesinin arkasındaki gerçek anlamın belirsizliğinden yakınmış ama günün sonunda bunun, Bodrogi’nin öne sürdüğü şekliyle, kendi cinselliklerini dışlayan bir ahlaki öğreti olmadığına inandıklarını söylemişlerdi. Öne çıkan yorumlama, beline sahip olmanın her türlü cinsel şiddet ve istismardan uzak durmak olduğu üzerineydi.[2] Öyle ki, benim görüştüğüm LGBTİ+ Aleviler için ahlak kavramının kendisi de ne cinsellik ne din ile doğrudan bağdaştırılabilir bir şeydi. Onlar için ahlak, insan haklarına saygı ve etik değerlere bağlılık fikirlerine karşılık geliyordu. Birlikte yaşama etiğini temel alan bu türden anlayışlar dünyada kimlerle dayanışmalar kurabileceğimize ve bu dayanışmalara izin veren dili nasıl geliştirebileceğimize dair bize cömert ipuçları veriyor.

“Yol”un Ahlaki İçeriğini Yeniden Düşünmek

Cinsel ahlak ve sansür tartışmalarının canlı tutulduğu ve siyasete araç edildiği bir zeminde, Nil Mutluer'in ifadesiyle, güç ilişkilerinin akrabalık/kan bağı üzerine kurulduğu toplumlarda, bireyin cinselliği toplumun tümünü ilgilendiren bir konu haline gelebiliyor.[3] Bana göre Alevi topluluğu da akrabalık ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı. Bunu, parçası olduğum aile ilişkilerine ve “geleneksel Alevilik” gözlemlerime dayanarak söylüyorum.

Örneğin, Aleviler arasındaki musahiplik (yol kardeşliği) ilişkisi kan bağı gerektirmese de bir tür akrabalık olarak düşünülebilir. En basit anlatımıyla musahiplik, Alevilikte ömür boyu sürmesi beklenen bir tür ritüel birliği ifade eder. Farklı ailelerden iki erkek ve iki kadın evlenirken birbirlerini musahip (kardeş) olarak seçerler ve böylece, ekonomik destek, malın mülkün paylaşılması da dahil olmak üzere ömür boyu karşılıklı dayanışmaya evet demiş olurlar.[4] Böyle bir akrabalık modelinin -günümüzde belli yerler dışında pratik edilmese de- ahlaki sorumlulukları beraberinde getirdiğini ve Aleviler arasında yüksek bir değere sahip olduğunu kendi çevremden biliyorum.

Benzer şekilde, sünnet ritüellerinde kirvelik ilişkisine giren Alevi aileler de sanal bir akrabalık oluştururlar. Kirve, kan bağı bulunmayan, farklı bir aileden seçilen ve hem sünnet düğününün bazı masraflarını karşılayan hem de sünnet sırasında çocuğa destek olan kişidir. Bu yakın ilişki, söz konusu iki aile arasında “heteroseksüel” evliliğin yasaklanması gibi temel bir kurala bağlanır.

Bana öyle geliyor ki bu tür gelenekler insanların cinsellikleri üzerinde ahlaki sınırlara dönüşüyor. Alevi toplumundaki sağduyunun, heteroseksüel sözleşmeye dayalı bir toplumsal cinsellik düzenleyicisine dönüştüğünü ileri sürmek abartı olmaz. Kanımca, bu kültürel geleneklerin, özellikle dolaptaki LGBTİ+ Aleviler'e etkisinin ve onların bu heteronormatif örüntülerle nasıl baş ettiğinin araştırılması çok önemli.

Hal böyle olunca, Mutluer’e göre, aile/akrabalık ilişkisi temeliyle güç ilişkilerinin de belirlendiği toplumlarda, cinselliğin denetimi bir yandan toplumun tümüne aitken, diğer yandan ailenin gücünü temsil eden erkekler namus(sallaştırma) odaklı cinsel denetimden ilk elde sorumlu hale geliyor.[5] Ahmet Yıldız’ın öldürülmesi, Türkiye'deki ilk 'eşcinsel namus cinayeti' olarak anılmıştı mesela. Cinayetin baş zanlısı, Ahmet’in biyolojik babası, halen firari olduğu için dava on yılı aşkın süredir adalet olmaksızın devam ediyor. O zamandan beri LGBTİ+ örgütler, Türkiye devletinin vatandaşlarını, -özellikle de kadın ve/veya LGBTİ+ kişiler söz konusu olduğunda- önlenebilir ve çoğu zaman ölümcül şiddetten korumadaki yapısal başarısızlığını eleştiriyor ve protesto ediyor.[6]

Tez sürecinde konuştuğum LGBTİ+ Alevilere göre, nefret suçları dini-kültürel aşırılıktan kaynaklanıyor ve “ahlakçı” aşırılık Aleviler arasında pek yaygın değil. Bunu destekleyecek ne güçlü bir kaynağım ne de iddialı bir argümanım var.

Sadece şu birkaç şeyi hatırlatmayı önemli buluyorum. Birincisi, birçok Sünni de İslam’da böyle nefret suçlarının yeri olmadığını, bunları yapanların dini kötü emellerine ortak ettikleri argümanını öne sürüyor. İkincisi, önyargı ve nefret motivasyonlu işlenen suçlarda şiddetin dolaylı ve manevi yollarla da gerçekleştiğini görüyoruz. Aileleri tarafından yalnızlaştırılan, dışlanan, psikolojik şiddete maruz bırakılan ve intihara sürüklenen LGBTİ+ Alevilerin hikayeleriyle de karşılaşıyoruz. Üçüncüsü, LGBTİ+ Alevilerin, Alevi toplumuna yönelik iyimser tavrının onların Alevi inancının 'insanlık' ve 'insan hakları' üzerindeki vurgusunu içselleştirmiş olmalarıyla ilintili olabileceği kanısındayım. Bu düşünceye kapılmamın en önemli sebebi, görüşmelerimiz esnasında yine Hacı Bektaşi Veli’ye ait “benim Kabe'm insandır" ve "okunacak en büyük kitap insandır" gibi sözlerin sıkça paylaşılması.

Her ne kadar salt insan-merkezci yaklaşımları şüpheyle takip ediyor olsam da, bu referanslar ve içselleştirilmeler olası dayanışmaları yaşanabilir kılabilecek güce sahip. Bu güç, heteronormatif örüntüleri bozup, bükmede ve “yol’un ahlaki içeriğini” dönüştürüp yeniden yazıp anlatmada bize kılavuzluk edebilir. 

Genel Ahlak-sızlar: İki Kere Açılma

Malumunuz, LGBTİ+’lar için kolektif kimliğin bir parçası gibi hissetmek ve kamusal hayatta görünür olmak için dolaptan çıkmak önemli. Elbette bir zorunluluk değil ve içsel/dışardan baskı aracına dönüştürülmemeli.

Bir tür politik eylemlilik hali ve cinsel çeşitliliğin tezahürü olarak düşünülebilecek farklı açılma biçimleri, toplumun “genel ahlak” normlarına ve algısına (Genel ahlak, kimin ahlakı?) meydan okuyor. Bağlamı farklı olmakla birlikte, günümüzde kamusal şekilde gerçekleşen edimsel Cem ritüellerinin de Aleviler için bir tür açılma deneyimi olduğunu düşünüyorum. Bu açılma hali, Türkiye’deki Aleviler tarafından onlarca yıl pratik edilen, bir kişinin dış dünyadan gelen tehditlerden korunmak için inancını gizlemesini işaret eden “takiye” uygulamasının kırılmasını ifade edebilir.

Bazen de Aleviler kimliklerini bile isteye açığa vurmazlar çünkü onlar, manevi liderlerinin onlara rehberlik ettiği “dört kapı kırk makam” olarak adlandırılan bir süreçten geçerler. Sürecin sonunda, Alevilerin fiziksel özelliklerinden arınmış, yaşamın, dünyanın ve kendilerinin bilincine varmış olgun insanlar (insan-ı kâmil) haline geldiklerine inanılır. Bu içe dönük süreç, Tanrı'ya dış dünyadan bağımsız olarak ulaşmak için bir “yol” olarak tasavvur edilir. Yol bir, sürek binbirdir. Yani yolu kat edecek Alevilerin pratiklerinde çeşitlilik, farklılıklar vardır.

Tam da bu noktada aklımı kurcalayan şu soruyu paylaşmak isterim: “Hakka” yürünen yolda Aleviler, içlerindeki LGBTİ+larla “yol kardeşliği” yapabiliyor mu? LGBTİ+ Aleviler “iki kere” açılma süreçlerinde neler yaşıyor? Dini-kültürel/cinsel “ahlaksızlıkla” bağdaştırılan bu iki topluluğun ortak açılma deneyimleri olası toplumsal ve siyasi dayanışmalar çerçevesinde bize ne söylüyor?

Özetlemeye çalıştığım tüm bu subjektif “ahlak” okumalarının ve “ahlaksızların” dilinin/açılmasının iktidarlara karşı geliştirilecek bir dayanışmada elimizdeki önemli potansiyel güçlerden olduğunu düşünüyorum.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 



[1] Kehl-Bodrogi, K. (2012). Kızılbaşlar/Aleviler. (B. E. Aybudak & O. Değirmenci, Trans.). Istanbul: Ayrıntı.

[2] İnanç teorisi ve kadın çalışmaları alanında araştırmalar yürüten sevgili Ceren Ataş, sohbetimiz esnasında yaptığı bir çalışmanın sonuçlarından bahsetmişti. Ataş’a göre Alevi sözlü kaynağı olan deyişlerde de eşcinselliği dışlayan veya Lut kavmini lanetleyen bir içerik bulunmuyor.

[3] Mutluer, N. (2008). Türkiye‘de cinsiyet hallerinin sınırları: Namussallaştırma. In N. Mutluer (Ed.), Cinsiyet halleri: Türkiye'de toplumsal cinsiyetin kesişim sınırları (pp.14-30). İstanbul: Varlık.

[4] Kehl-Bodrogi (n 1).

[5] Mutluer (n 3).

[6] Yıldız, E. (2014). Cruising politics: Sexuality, solidarity, and modularity after Gezi. In U. Özkırımlı (Ed.), The making of a protest movement in Turkey: #occupygezi (1st ed., pp. 103-120). New York, NY: Palgrave Pivot.


Etiketler: yaşam, din/inanç, cinsellik
İstihdam