11/11/2010 | Yazar: KAOS GL

“Etrafımızdaki benle yaşıt, hatta benden küçük tüm akrabalarımız ya evlendi ya sözlendi ya da nişanlandı.

“Etrafımızdaki benle yaşıt, hatta benden küçük tüm akrabalarımız ya evlendi ya sözlendi ya da nişanlandı. Buna rağmen kendi kızı hâlâ yalnız ve evlenmek de istemiyor. 25 yaşı da hesaba katarsak, küçük bir ilçede yaşayan bir anne için panik yapma zamanı geldi demektir.”
 
Tuğba yazdı
 
Ben bir lezbiyenim. Bu terimden, lezbiyen kelimesinden, hakareti andırdığı için hoşlanmasam da, duygusal yönelimi hemcinsine dönük olan kişilere bu ad verildiği için burada da bu terimi kullanıyorum. Bu durumda yaşamaya "mecbur" biri olarak hayatım boyunca nerdeyse hergün ne kadar çok "mış gibi" durum yaşamak zorunda kaldığımı tahmin edebilirsiniz.
 
Hayatımın şimdiye kadar olan kısmını insanlar arasında hep "normal-mış gibi" yaparak geçirdim. "Mecbur" kelimesini özellikle seçtim. Çünkü birçok insan bu durumun bir tercih meselesi olduğuna, bir yoldan çıkmışlık ve sapkınlık olduğuna inanıyor. Sanki keyfiyetten, farklılık olsun diye seçilmiş ya da seçilebilen bir durummuş gibi. Oysa ben de, dini inançları olan ve mümkün olduğunca islamiyetin gerekliliklerini, sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan bir müslümanım. Ama elimden birşey gelmez ki, bu şekilde doğdum.
 
Birçok insan, ben ve benim gibilerin aslında istediğimiz anda bu durumdan kurtulup, doğanın gerektirdiği gibi karşı cinsle “normal” bir duygusal ilişki geliştirebileceğimizi düşünüyor. Ama biz, sırf asiliğimizden, ahlaksızlığımızdan, düzen bozma ve kötü örnek olma isteğimizden dolayı buna yanaşmıyoruz(!)
Bu aslında hiç de öyle bir tercih meselesi değil! Şimdiye kadar okuduğum kaynaklara ve kendi hayatıma dayanarak söyleyebilirim ki bu durum; henüz anne karnındayken oluşmaya başlayan, doğumdan itibaren var olan bir özellik, durum ya da siz nasıl demek isterseniz... 

Bunu kendi yaşadıklarımı, sıkıntılarımı anlatarak bile size kanıtlayabilirim diye düşünüyorum. Eğer tarafsız düşünürseniz...
Hatırladığım ilk çocukluk anılarım arasında, 5-6 yaşlarımdayken evimize gelen "bayan" misafirler bana değil de, ablama ya da erkek kardeşime ilgi gösterdiklerinde onları ne kadar çok kıskandığım var. Onları kıskanıp “bayan” misafirlerimize kendimi sevdirmek için türlü şirinlikler yapardım. Söz konusu erkek misafirler olduğunda kesinlikle böyle bir çaba içine girmezdim. Onlar kimi severlerse sevsinler, pek de umrumda olmazdı.
 
İlkokul yıllarına başlaşladığımda, özellikle ilkokul 4-5. sınıfta, çok güzel bi kız olan sınıf arkadaşıma karşı yoğun bi sevgi duyuyordum. Tabii o zamanlar bunu sadece yakın arkadaş sevgisi, olması gereken bir sevgi olarak kabul ederdim. Hergün okula giderken ona rastlamak için türlü çabalar içine girerdim. Sınıfta onun yanında oturmak isterdim ve bunun gibi bir çok şey daha...
 
Ortaokula geldiğimde bu kez çok hoş ve genç bir kadın olan fen bilgisi öğretmenimize karşı yoğun bir sevgi hissetmeye başladım. Düşünün ki okulda onunla her karşı karşıya geliğimde kalp atışlarım hızlanır heyecandan ne yapacağımı ne diyeceğimi şaşırırdım. Yıllarca etrafımda onlarca karşı cinsten yaşıtım olmasına rağmen onlara karşı en ufak bir şey hissedemezdim.
 
Üniversiteye geldiğimde, mezun olmama 6  ay kala yeni tanıştığım bir kadın arkadaşıma karşı yine bu tanıdık hisleri yaşamaya başladım. Ona aşık oluyordum
ve ne kadar uğraşsam da buna engel olamıyordum. Tüm bunları yaşarken, ilk olarak ergenlik döneminde bende diğerlerinde olmayan bir gariplik olduğunu hissetmiştim.

13-14 yaşlarımda, tüm kız arkadaşlar toplanınca konuşulan en önemli ortak konu erkekler olurdu. Kim nasıl erkeklerden hoşlanıyorsa ya da kime aşık olmuşsa itiraf ederdi. Ben bu konuşmalarda hep sessiz kalırdım. Düşünürdüm ama etkilendiğim bir erkek ismi gelmezdi aklıma. Oysa kız sorsalar onlarca sayabilirdim...
Bu konuşmaların geçtiği bir gün sıra yine bana geldi ve ben gayet masum; "benim hoşlandığım bir erkek yok ki, ben kızları seviyorum" dedim. Ortamda tuhaf bi sessizlik oluştu. O gün bende ciddi bir sorun, bir eksiklik olduğunu anlamıştım. Ama sorunun ne olduğunu kendi kendime çözemiyor, başkasına da soramıyordum. 
 
Şimdi, daha kendi cinsiyetinin bile farkındalığının tam oluşmadığı o çocuk yaşlarda ben nasıl oldu da bir “cinsel tercih” yapabildim. Nasıl oldu da bu tercihimi kızlardan yana kullanmayı seçtim o çocuk yaşlarda?
 
Bu gibi konuları konuşabileceğim anlayışlı, eğitimli bir ailem yoktu. Bu yüzden ergenlik dönemim etrafımdaki diğer kızlar ile benim aramdaki farkı, sorunu anlamaya çalışarak geçti. Çok içine kapanık, sessiz, sancılı bir süreçti.
 
Nihayet 16 yaşımda bir gün gazete okurken rastladığım bir haber çok ilgimi çekti. Merakla okumaya başladım. Haber o zamanlarda tanınan lezbiyen 2 yabancı sanatçı hakkındaydı ve tam sayfada eşcinselliğin ne olduğu, belirtileri herşey ayrıntısıyla anlatılıyordu. Ben anlatılan herşeye harfiyen uyuyordum. Hislerim, o güne kadar yaşadığım sıkıntılarım herşeyiyle anlatıldığı gibiydi. Artık ne olduğumu biliyordum nihayet.
 
Bu kendimi tanıma evresinden sonra başka bir süreç başlıyordu benim için. O da, bu durumla nasıl yaşayacağımı kendimi nasıl gizleyeceğimi, nasıl normalmiş gibi görünebileceğimi öğrenme dönemiydi. Kendimi hiçbir şekilde ele vermemem lazımdı. Çünkü etrafımda o tür insanlar hakkında neler söylendiğini, onlara neler yapıldığını, toplumdan nasıl dışlandıklarını hergün görüyordum.
 
20’li yaşlarda, ailem artık erkek arkadaş edinme ve evlenme hakkındaki fikrimi üzeri kapalı ya da açık sorduklarında hep bir bahaneyle geçiştiriyordum ya da henüz anlaşabileceğim biriyle tanışmadığımı belirtiyordum. Artık bir kaç duygusal ilişkiyi arkada bırakmış arkadaşlarım beni sürekli "şimdiye kadar nasıl kimseden
hoşlanmazsın, mutlaka birileri olmuştur ama sen bize anlatmıyorsun" diyerek sıkıştırır, ağzımdan laf almaya çalışırlardı. Yine türlü yalan ve bahanelerle bu durumdan sıyrılmaya çalışırdım.
 
Bazen insanlara "erkek arkadaşım var" ya da "yeni ayrıldım" gibi yalanlar bile söylüyordum. Tüm bunları yaşarken, birbirinden bir kaç yıl arayla, tabii ki platonik olarak, aşık olduğum 2 kişi oldu. İçimde onlara duyduğum büyük aşk varken, aynı zamanda insanlara karşı da sürekli rol yapmak zorundaydım. Özellikle aşık olduğum o kişiye. En iyi arkadaş rolünü kusursuzca oynamam gerekirdi. En zoru da buydu zaten. İçinde derin bir aşk beslerken, karşı tarafa hiçbirşey hissetirmemek. O arkadaşına, erkek arkadaşıyla yaşadığı sorunlarda destek olmak, onların tekrar birleşmesi, mutlu olması için elinden geleni yapmak. Ne kadar acı veren bir "mış gibi" durumdur bu bilemezsiniz...
 
Şimdi 25 yaşındayım. Ailem ve akrabalarım evlilik konusundaki bu isteksizliğime anlam veremiyorlar. Üniversiteyi bitirdim, evlilik için sınır yaşa geldim, hiçbir eksikliğim yok, üstelik evlilik talebiyle karşıma çıkan bir çok seçeneğim varken neden hâlâ bu konuda sustuğumu anlamıyorlar. Özellikle annem, sanırım endişelenmeye başladığından bu konuyu sık sık açar oldu. Ve her açışında, artık bu baskıya dayanamadığımdan çok sert tepkiler vermeye başladım. Annem bu konuyu her açtığında sonu tartışmayla bitiyor.
 
Annemi anlıyorum aslında…
Etrafımızdaki benle yaşıt, hatta benden küçük tüm akrabalarımız ya evlendi ya sözlendi ya da nişanlandı. Buna rağmen kendi kızı hâlâ yalnız ve evlenmek de istemiyor. 25 yaşı da hesaba katarsak, küçük bir ilçede yaşayan bir anne için panik yapma zamanı geldi demektir. Birkaç kez ailemi üzmemek için kendimi zorlayıp bir erkekle evlensem nasıl olur acaba diye düşündüm. Belki zamanla sevebilirdim, alışabilirdim... Ancak kendimi zorlayarak bir erkekle evlenmenin düşüncesi
bile bunun hayatımı karartacak bir karar olacağını anlamama yetiyor. Ailem mutlu olurdu evet. Ama bu benim hayatımın sonu olurdu... O kadar da "mış gibi" yaşayamam.
 
Tüm bu anlattıklarımı okusalardı, bu durumun bir “tercih” meselesi olduğunu düşünen insanlar yine aynı şeyleri düşünürler miydi acaba? Eğer onların zannettikleri gibi bi tercih meselesi olsaydı bu, yüzbinlerce insan bilerek, isteyerek bu kadar işkence eder miydi kendilerine? Toplumdan dışlanmayı, bu korkuyla yaşamayı göze alırlar mıydı? "Mış gibi" yaşamamak için ömür boyu yalnız yaşamayı tercih ederler miydi isteyerek?
Ben kesinlikle etmezdim...


Etiketler: yaşam
İstihdam