06/01/2009 | Yazar: Umut Güner



LGBTT bireylerin öldürülmesinin arkasındaki nefretin, Hrant Dink’in öldürülmesindeki nefretten, Güldünya Tören’i öldüren nefretten hiçbir farkı olmadığını, sadece bizlerin değil, aynı zamanda feministlerin ve insan hakları savunucuları başta olmak üzere farklı toplumsal hareketlerden insanların da görmesi önemli bir gelişme.

Yılın son günü uyandığımda, 2008 yılına nasıl girdiğimi düşündüm, yılbaşı akşamı neredeydim? Neler yapmıştım? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Hiçbir şey hatırlamamın sanırım en önemli nedenlerinden biri ise ne yazık ki yeni yılın bana yeni bir şey getirmemesinden kaynaklanıyor.

Evet, yeni yılda beni şaşırtacak, ayaklarımı yerden kesecek şekilde mutlu edecek bir şeylerin olacağına ilişkin umudum hiç olmadan birkaç yıldır yeni yıla giriyorum. Doğal olarak benim için yeni yıl, diğer 364 günden farkı olmayan sıradan bir güne dönüşüyor. Senenin son birkaç haftası ise daha karamsar olmaya başladığım, bu ülkede hiçbir şey değişmez, her şey daha kötü oluyor diye düşünmeye başladığım anlarla doluyor. Çünkü son iki senedir, LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporlarını Avukat Senem Doğanoğlu ile birlikte yazıyoruz. Son bir sene boyunca, Türkiye’de lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel (LGBTT) bireyler ve örgütler insan hakları alanında neler yaşamışlar, LGBTT örgütler, LGBTT Hakları Platformu yaşanan ihlallere nasıl tepkiler vermişler, bizim ulaşamadığımız gazetelerden haberdar olduğumuz ihlaller neler gibi genel bir tarama yapıyoruz. Ve sene içinde bizi mutsuz eden, kolumuzu, kanadımızı kıran bütün ihlallerle yeniden karşılaşıyoruz ve o anki öfkemizi, acımızı, üzüntümüzü yeniden yaşıyoruz. Son bir yıl film şeridi gibi gözünüzün önünden akıp gidiyor. ‘Biz sadece seyrediyoruz’, yapabildiğimiz tek şey tarihe not düşmek… Düştüğümüz notlar ise genel de ‘hiç olmasın, tekrar yaşanmasın’ şeklinde oluyor ve aslında tersinden unutmak istediğimiz notlar oluyor. İnsan acılarını unutmak üzere örgütleniyor beyni, ama LGBTT bireylerin insan hakları alanında mücadele ederken, beyninizin, ruhunuzun aksine hatırlamak, unutturmamak üzere çalışıyorsunuz.

2008 yılına dönüp baktığımda unutmak istediğim ama unutulmaması için mücadele ettiğimiz onlarca olayla karşılaşıyorum: Ege, Ahmet Yıldız, Dilek İnce, Lambdaistanbul Davası, Eryaman-Esat Davası, Vakit gazetesi davası bunların başında yer alıyor. Ege, Kaos GL’nin Adıyaman Muhabiri idi, umutla yazıyordu, Mart’tan beri yazmaz oldu, Ege neden yazmıyor diye kendi kendime sordum durdum, sonrasında intihar haberi geldi. Ege’nin bir arkadaşının bize verdiği bilgiye göre Ege ailesi tarafından eşcinsel olduğu öğrenildikten sonra intihara sürüklenmişti. Ege’yi Haziran’da kaybettik. Ege gibi şimdiye kadar kaç eşcinselin intihara sürüklendiğini bilmiyoruz. Bu bilmemezlik bize her gün gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz intihar haberlerini bir kez daha ‘acaba?’ diye okumamıza neden oluyor.

Sonra Ahmet Yıldız, ailesi tarafından ölüm tehditleri aldığı gerekçesiyle şikâyetçi olmuştu. 17 Temmuz 2008’de Ahmet Yıldız öldürüldü. Ahmet Yıldız cinayeti halen aydınlatılmadı, Ahmet Yıldız soruşturması hakkında hiçbir bilgi verilmiyor, hatta bir soruşturma olup olmadığından da habersiziz.

Eryaman olaylarının devamında Esat’taki olaylar sonrasında Pembe Hayat LGBTT Derneği’nin yürüttüğü çabalar sonrasında yakalanan çete, yargılandı ve ilk defa LGBTT bireylere yönelik işlenen suçlar örgütlü suçlar kapsamında değerlendirildi ve Eryaman çetesine, yargı ‘çete’ dedi.

12 Kasım’da Dilek İnce pompalı bir tüfekle öldürüldü. Dilek, bizim tanıdığımız ismi ile Bahar, Eryaman davasının ilk şikâyetçilerinden biriydi ve sadece transeksüel olduğu için öldürüldü.

Ege’nin intihara sürüklenmesi, Ahmet Yıldız ve Dilek İnce’nin öldürülmesi, Eryaman Çetesi vakası ve polisin LGBT bireylere yönelik şiddeti ve kötü muamelesinin arkasında sadece sadece nefret duygusu yatıyor. Bu duygu, bazen işimizden atılmamıza, bazen en sevdiklerimizle aramıza uçurumlarına oluşmasına bazen de öldürülmemize neden oluyor. LGBTT bireylerin öldürülmesinin arkasındaki nefretin, Hrant’ın öldürülmesindeki nefretten, Güldünya’yı öldüren nefretten hiçbir farkı olmadığını sadece bizlerin değil aynı zamanda feministlerin ve insan hakları savunucuları başta olmak üzere farklı toplumsal hareketlerden insanların görmesi önemli bir gelişme… Aslında bu aynı zamanda LGBTT hareketin de diğer toplumsal meselelere kendi içinde gündemleştirmesi ile de ilgili olduğunu düşünüyorum. LGBTT hareketin, ‘başkalarının derdini’ kendi içinde ve kamusal alanda gündemleştirmesi aslında LGBTT hareketinin de geliştiğine ve sadece cinsel kimlik üzerinden politika yapılmadığına dair önemli bir işaret olarak değerlendiriyorum.

LGBTT’lerin bir yılına dönüp baktığımızda, ülkedeki herkesi ilgilendiren bütün sorunların bizleri de ilgilendirdiğini, buna karşın bize özel sorunların hayatımızı dönem dönem bloke ettiğini görüyoruz. Bütün bu blokaja karşı yapabileceğimiz birkaç şey var, bunların başında LGBTT örgütlerin yapıp ettiklerine bakmak, eylemlerine destek olmak, elini taşın altına sokmak geliyor:

Lambdaistanbul’un ev sahipliğini yaptığı eşcinsel Onur Haftası etkinlikleri, Kaos GL’nin Mayıs’ta düzenlediği Homofobi Karşıtı Buluşma etkinlikleri, Pembe Hayat’ın bu sene ilk kez düzenlediği ve gelenekselleştirmeye çalıştığı 20 Kasım Travesti ve Transeksüelleri Anma Günü etkinlikleri ile LGBTT hareketin gündemini genişletmeye ve daha fazla insanlarla tartışmaya açıyoruz. Bunun yanında, Kaos GL dergisi ve web sitesi, Türkiye’nin gündemini LGBTT bakış açısı ile değerlendirmeye ve gündemleştirmeye devam ediyor.

2008 yılında, bana yaşadığım bütün acıları unutturabilecek nitelikte olan tek bir olay oldu diyebilirim. O da Lambdaistanbul içinde örgütlenmeye başlayan aileler... Aileler, Onur Haftası etkinliklerinde bizimle beraber yürüdüler ve ‘çocuğumun derneğine dokunma’ isimli dövizlerle hem orada bizimle birlikte olduklarını hem de bizimle birlikte mücadele edeceklerinin işaretini verdiler. (http://listag.wordpress.com)

2009 yılına girerken ailelerimizle, iş arkadaşlarımızla, sevgililerimizle, sendikamızla, örgütlerimizle, kendi medyamızla birlikte her türlü ayrımcılığa karşı hep birlikte mücadele etmek umuduyla…

Etiketler: insan hakları
nefret