22/11/2010 | Yazar: Ceren Avşar
Türkiye’de kadın, queer ve feminist olmak yeterince zor.
Türkiye’de kadın, queer ve feminist olmak yeterince zor. Peki ya Türkiye’de erkek, queer ve feminist olmak nasıl bir şey? Azınlık içersinde bile azınlık olmak, sürekli red hali ve inkar mekanizmaları ile karşıkarşıya kalmak? Merak ettim, ettikçe sordum; Erdem de tüm samimiyetiyle anlattı.
Röportaj: Ceren Avşar
ayhepkaranlik@yahoo.com.tr
Bize biraz kendinden bahseder misin?
Yirmi iki yaşındayım. İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümü mezunuyum; sinema eğitimi de aldım. Postmodernizm, Marksizm, psikanaliz, feminizm ve Antik Yunan felsefesi başlıca çalışma alanlarım. Ayrıca kısa filmlerde sanat yönetmenliği yapıyorum.
Eşcinsel kimliğini ne zaman fark ettin ve kimliğine uygun yaşamaya karar verdiğnde karşılaştığın zorluklar nelerdi?
Heteroseksüel olmadığımı anlamam, yaklaşık iki sene öncesine dayanıyor. Tam olarak ne olduğumu anlamam ise daha yeni. "Ben eşcinselim" diyebilmem biraz zaman aldı açıkcası. Az çok her yerde eşcinsellerin karşılaştığı zorluklarla karşılaştım. Aslında bir noktada, bu süreci oldukça rahat atlatmış olanlardan sayıyorum kendimi. Okulumda eşcinsel arkadaşlarım ve çevremdeki hemen hemen herkesin eşcinselliğe dair bir algısı vardı. Elbette, oldukça sıkıntı da çektim. Hayatıma girmiş, en çok aşık olduğum kadınlardan birine eşcinsel olduğumu hiçbir zaman söyleyemedim mesela. Lisedeki en yakın arkadaşıma eşcinsel olduğumu söylediğimde, "Ama biz seninle aynı yatakta yattık!" tepkisini almıştım ve içim sızlamıştı. Sanırım "erkek"liğe dair ilk kanaatim o sayede oluştu. Doğru ya, ben bir erkektim ve arzu nesnemle yan yana yatmak müthiş cinsel fantazileri tetiklemeliydi. Böyle olmadığını, ona aşık olmadığımı ve onun benim en yakın arkadaşım olduğunu ona hiç anlatamadım. Kendisine açıldığımdan beri de hiç görüşmedik. Onun dışındakiler de klasik hikayeler işte: Eşcinsel olduğuma inanmak istemeyen eski sevgililer, her yere sinmiş homofobik söylem, oğlunun eşcinselliğini kabul etmek istemeyen baba vesaire…
Kimlerden destek görebildin? Hiç de kolay olmayan bu süreçte yalnız değildin umarım… Ya reddenler, yok sayanlar?
Elbette, kendimi çok rahat hissettiğim yerler oldu. Lambdaistanbul, Kaos GL, Amargi ve kendi okulum gibi… Çok uzun bir zamanımı Kaos GL dergisini okuyarak geçirdim. Lambdaistanbul ve Amargi ise, hem teorik olarak hem de dernek bazında pratik olarak kendimi tanımlamama çok yardımcı oldu. Kaos GL'nin eski sayılarını almak için Amargi'ye ilk kez uğradığım zaman, onların beni anladığını fark ettim. İnanılmaz bir andı; sohbetimiz sadece yirmi dakika sürdü ancak ben yılların sıkıntısını boşalttım. Arkama dönüp bu iki yıllık sürece baktığımda, yanımda çoğunlukla kadınların olduğunu görüyorum: Özellikle ablam, manevi kız kardeşim, kadın arkadaşlarım, babamın verdiği tepkiyle kıyaslandığında annem. Bu insanların hepsinden destek gördüm ve her zaman yanımda oldular. Heteroseksüel erkekler genellikle sizi ve eşcinselliğinizi yok sayarak reddediyorlar. Reddedildiğinizi anlamak bile uzun sürebiliyor oldukça. Sevgilimle mutluluktan havalara uçarken sevincimi onlarla paylaşamamak, reddedildiğimi yüzüme çarpan olaylardan biri oldu.
Türkiye'de red mekanizmasnın nasıl işlediğini düşünüyorsun? Daha "gelişmiş" kabul edilen ülkelere göre neredeyiz?
Çok "gelişmiş" görünen toplumlarda bile, her türlü azınlığın reddedilme mekanizmaları tıkır tıkır işliyor. Sadece politik bir düzlemden bir diğerine birtakım farklar gözleniyor, o kadar. Ülkelerin ve toplumların katı ve değişmez olduğunu düşünmüyorum. Bu toplumu, kendi okulum üzerinden değerlendirirsem eğer, herhangi bir red mekanizması işlemiyor bile diyebilirim. Fakat bu, benim okuluma yirmi dakika uzaklıktaki Beyoğlu'nda nefret cinayetlerinin işlendiği gerçeğini değiştirmiyor. Az çok gözlemlediğim kadarıyla, dünyada da genel olarak böyle bir durum söz konusu. Red mekanizmaları çeşit çeşit ve sayısız. New York'un orta yerinde sevgilimle el ele, rahat rahat gezebilirim. Fakat arka mahallelerinde ne olur? Sadece suça eğilimden bahsetmiyorum; nefretten doğan şiddet arzusu, bireysel dinamiklere sahip olduğu kadar toplumsal da. Heteroseksist, homofobik ve "erkek" söylemin olduğu ve açıkca ifade edilip uygulandığı yerlerde, bu oranlar da artıyor. Türkiye'nin bu konudaki problemi, "üst"ten gelen emirlerle derneklerin kapatılmaya çalışılması, açık açık insan hakları ihlali yapılması ve bunda yönetimce herhangi bir problem yokmuş gibi davranılması. Başka yerlerde daha gizli saklı yapılıyor fakat yok saymaktan fiziksel şiddete ve cinayete kadar giden red mekanizmalarını çok açık seçik Türkiye'de görebiliyoruz.
Feminist olduğunu iddia ediyorsun. Bir erkek feminist olmak nasıl bir şey? Bir erkeğin feminist olabileceğine gerçekten inanıyor musun ve kadın feministler tarafından kabul görüyor musun?
Feminizmle ilgilenmeye başladığımda kendimi heteroseksüel zannediyordum. İşin açıkcası, "Ben erkeğim, benden feminist olur mu?" diye hiç de düşünmedim. Bir erkeğin feminist olması, birçok kadın feministe korkunç gelen bir fikir. En azından ben düşündüklerimi paylaştığımda aldığım tepki çoğunlukla bu yönde oldu. Kadınlar, kendilerine ait bir dil ve bir diskur geliştirmeye çalışırken, "kadınlara mahsus" feminizmin, hiçbir şeyden burnumuzu çıkaramayan biz erkekler tarafından sahiplenilmeye çalışılması fikri korkunç. Bunu biliyorum fakat işin şöyle bir noktası da var: feminizm üzerine düşünüyorum, yazıyorum, çiziyorum, kadın mücadelesini destekliyorum ve eşcinsel bir erkek olarak kendi yapmaya uğraştığım şeyin çok paralel olduğunu düşünüyorum. O zaman ben neden feminist olamayayım? Yani illa ki "feminizme göz kırpan", "feminist dostu" bir erkek olmak zorunda mıyım?
Çok güzel şeyler de yapıldı bu konuda, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi gibi… Feministival'in erkekleri projeye dahil etme fikri de inanılmazdı. Bu nedenle, evet, erkeklerin feminist olabileceklerini düşünüyorum ve buna sonuna kadar inanıyorum. Sadece şöyle bir ayrım var: Bunu benim fark etmem de oldukça uzun sürdü. Eşcinsel, heteroseksüel ya da biseksüel olmanız farketmeksizin, eğer biyolojik olarak erkekseniz, toplumun erkeklik kodlarından kolay kolay kaçamıyorsunuz. Bu nedenle, kendinizi feminist olarak neden tanımladığınız ya da kadın mücadelesindeki kadınların yanında olmaya neden çalıştığınız önemli. Kadınların, mücadelelerinde size muhtaç olmamalarından içten içe gocunup, “İlla ki ben kadın hareketini destekliyorum!" demek istiyorsanız, iktidar kurmaya çalışan ve erkinden vazgeçemeyen bir erkek olmaktan öteye gidemezsiniz ancak nasıl ki LGBTT hareketinin heteroseksüellere ihtiyacı varsa, feminizmin de erkeklere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin, erklerinin şiddetini ve yarattıkları hasarı görmeleri gerekiyor. Bu nedenle, annesi 8 Mart yürüyüşündeyken, evdeki işleri babasıyla yapan bir erkek çocuk, feminist olmasa bile, kadın bilincini az çok kabul ediyor demektir ve bu da oldukça önemli bir adım.
Biliyorsun, ben Amargi İzmirliyim ve bir Perşembe günkü konumuz “erkeklik” idi. Erkeklerin toplantılarımıza katılmaması gerektiği konusunda hem fikirdik. Kadınlarımızın çoğu, erkek egemen ideoloji tarafından sindirilmiş durumda; bir erkeğe karşıt görüş beyan etmek bir yana, kendi fikirlerimizi söylemekte bile oldukça zorlanıyoruz bazen. Bu yüzden, bizbize olduğumuz ortamlarda kendi dilimizi geliştirmemiz gerekiyor. Toplantıda Mürüvvet'in de dediği gibi, her şey önce bağımsız bir dille başlıyor. Uzun bir zaman önce İstanbul Amargi'deki toplantılara katılmak istediğini söylediğinde, neden katılmaman gerektiği konusundaki açıklama seni oldukça tatmin etmişti. Bunu bizimle paylaşır mısın?
Aslında az çok Mürüvvet'in söylediğine benzer bir şeydi: Dil konusunun önemi. Kadınlığın her yerde erkekler tarafından müdahaleye uğradığı düşünülürse, bağımsız bir dil, ancak kadınların kadınlarla yapabilecekleri bir şey. Elbette destek olunacak ve daha iyi bir dünyaya inanan herkes elinden geleni yapacak ancak bir erkek olarak Amargi toplantısına katılmak bir destek değil, kadınların zaten çok fazla fırsat bulamadığı "bir aradalık"larını zedelemek haline gelecek.
Feminist heteroseksüel erkeklere çok rastlanamıyorken, eşcinsel erkekleri feminist söylemin içinde daha sık görüyoruz. Bu neden kaynaklanıyor?
İnsan haklarına ve fırsat eşitliğine verilen ortak önemden kaynaklanıyor bence. LGBTT bireyler de, kadınlar gibi belirli şiddet mekanizmalarına -gerek psikolojik gerekse fiziksel- maruz kalıyor; dolayısıyla, ortak bir kültür oluşuyor ister istemez. Fakat bunun kesin kuralları da yok elbette… Kadın düşmanı olan eşcinsel erkekler de tanıyorum, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nde yer almış heteroseksüel erkekler de.
Bize homofobinin psikolojik ve toplumsal dinamiklerinden biraz bahseder misin? Eşcinsellik nedir? Neden bir korku öğesidir? Heteroseksizm sence neye hizmet eder?
Eşcinsellik, Antik Yunan'da gayet normatifken, şu an dünyanın çoğu yerinde akıl almaz, din ve toplum karşıtı olarak görülüyor. Homofobi de elbette hem bireysel hem de toplumsal dinamikleri olan bir durum. İktidar, sizden mal/mülk devretmenizi, miras bırakmanızı, ve çocuğunuzun "baba"sının/"ana"sının belli olmasını talep ediyor. Zaten evlilik kurumu da böyle ortaya çıkıyor. Eşcinseller çoğunlukla üremiyor; dolayısıyla kapitalist döngüye sadece kendi hayatları süresince -istemeseler de- katkıda bulunabiliyorlar. Bu, iktidar ve heteroseksist erk için oldukça büyük bir tehlike zaten. Burada, izninle, homofobinin kendini nasıl gösterdiğini iki farklı yolla açıklayayım çünkü erkek eşcinsellere ve kadın eşcinsellere aynı şekilde davranılmıyor. Erkek eşcinseller, iktidar için bir korku ve nefret unsuru çünkü ruhsal olarak "erkeklik kod"larına uymuyor. "Erkek dediğin..."le başlayan cümlelerce tutmayan eşcinsel erkekler, nefret söylemlerinin ve şiddetin bir nesnesi haline geliyor kolayca çünkü birçok eşcinsel erkek, bir şiddet nesnesi olduktan sonra kendi erklerinden vazgeçmeye gönüllü hale geliyor. Bu da, heteroseksist zihinleri rahatsız eden bir şey. Çok biyolojik ve fizyolojik temelleri de var elbette… "Aynı penis bende de var, aynı kudrete sahibiz. Peki o neden vazgeçiyor?" gibi derin bir korku var işin içinde. Onunla ne yapacaklarını bilmedikleri bir iktidar arzusuyla tek başlarına kalmaktan korkuyorlar. O "erkek gruplaşması" bitebilir yani… Düşünsene, eyvah!
Kadın eşcinsellerin durumu ise çok daha farklı. Az önce bahsettiğim bu biyolojik ve fizyolojik nedenler, kadın eşcinsellerin yok sayılmasına neden oluyor. Kadın eşcinselliği, bir penisten mahrum görüldüğü için, "Amaaan, kadın kadına ne olacak?" gibi tepkiler oldukça yaygın. Erkekler, genital keşiften sonra ve toplumsal kodlamalarla birlikte, penetrasyonu çevrelerindeki şeylere gerek fiziksel ve ruhsal olarak uyguladıkları için, lezbiyenliği "zararsız" görüyorlar. Tam da bu nedenle, kadın eşcinselliğinin daha yüksek sesle konuşulması gerekiyor. Erkek eşcinselliği kolayca fark edilebilirken, kadın eşcinselliği "el ele tutuşan iki kadın"dan ibaret görülüyor. Aynı nefret söylemi onlara da uygulansın demiyorum kesinlikle fakat kadın eşcinseller de var ve bazen birtakım sorunlarla karşılaşmak, yok sayılmaktan daha az kırıyor insanı. Kadın eşcinselliğinin heteroseksizmi korkutan başka bir yanı da, erkek iktidara "Aaa, bu kadınlar bizsiz de yapabiliyormuş!" diye düşündürtmesi. Kadın eşcinseller, senin yasalarına göre evlenmiyor, senin yasalarına tabi olmuyor ve "hanım hanımcık evinin kadını olma" öğretini alaşağı ediyor çünkü…
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Hayatıma girmiş tüm kadınlara, Amargi'ye, Lambdaistanbul'a ve Kaos GL'ye, en sıkıntılı anlarımda yanımda oldukları için teşekkür ederim. Onlara minnettarım. En çok da sana… Eşcinsel bir erkeğin ablası değil, Erdem'in ablası olduğun için.
Türkiye’de kadın, queer ve feminist olmak yeterince zor. Peki ya Türkiye’de erkek, queer ve feminist olmak nasıl bir şey? Azınlık içersinde bile azınlık olmak, sürekli red hali ve inkar mekanizmaları ile karşıkarşıya kalmak? Merak ettim, ettikçe sordum; Erdem de tüm samimiyetiyle anlattı.
Bize biraz kendinden bahseder misin?
Yirmi iki yaşındayım. İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümü mezunuyum; sinema eğitimi de aldım. Postmodernizm, Marksizm, psikanaliz, feminizm ve Antik Yunan felsefesi başlıca çalışma alanlarım. Ayrıca kısa filmlerde sanat yönetmenliği yapıyorum.
Eşcinsel kimliğini ne zaman fark ettin ve kimliğine uygun yaşamaya karar verdiğnde karşılaştığın zorluklar nelerdi?
Heteroseksüel olmadığımı anlamam, yaklaşık iki sene öncesine dayanıyor. Tam olarak ne olduğumu anlamam ise daha yeni. "Ben eşcinselim" diyebilmem biraz zaman aldı açıkcası. Az çok her yerde eşcinsellerin karşılaştığı zorluklarla karşılaştım. Aslında bir noktada, bu süreci oldukça rahat atlatmış olanlardan sayıyorum kendimi. Okulumda eşcinsel arkadaşlarım ve çevremdeki hemen hemen herkesin eşcinselliğe dair bir algısı vardı. Elbette, oldukça sıkıntı da çektim. Hayatıma girmiş, en çok aşık olduğum kadınlardan birine eşcinsel olduğumu hiçbir zaman söyleyemedim mesela. Lisedeki en yakın arkadaşıma eşcinsel olduğumu söylediğimde, "Ama biz seninle aynı yatakta yattık!" tepkisini almıştım ve içim sızlamıştı. Sanırım "erkek"liğe dair ilk kanaatim o sayede oluştu. Doğru ya, ben bir erkektim ve arzu nesnemle yan yana yatmak müthiş cinsel fantazileri tetiklemeliydi. Böyle olmadığını, ona aşık olmadığımı ve onun benim en yakın arkadaşım olduğunu ona hiç anlatamadım. Kendisine açıldığımdan beri de hiç görüşmedik. Onun dışındakiler de klasik hikayeler işte: Eşcinsel olduğuma inanmak istemeyen eski sevgililer, her yere sinmiş homofobik söylem, oğlunun eşcinselliğini kabul etmek istemeyen baba vesaire…
Kimlerden destek görebildin? Hiç de kolay olmayan bu süreçte yalnız değildin umarım… Ya reddenler, yok sayanlar?
Elbette, kendimi çok rahat hissettiğim yerler oldu. Lambdaistanbul, Kaos GL, Amargi ve kendi okulum gibi… Çok uzun bir zamanımı Kaos GL dergisini okuyarak geçirdim. Lambdaistanbul ve Amargi ise, hem teorik olarak hem de dernek bazında pratik olarak kendimi tanımlamama çok yardımcı oldu. Kaos GL'nin eski sayılarını almak için Amargi'ye ilk kez uğradığım zaman, onların beni anladığını fark ettim. İnanılmaz bir andı; sohbetimiz sadece yirmi dakika sürdü ancak ben yılların sıkıntısını boşalttım. Arkama dönüp bu iki yıllık sürece baktığımda, yanımda çoğunlukla kadınların olduğunu görüyorum: Özellikle ablam, manevi kız kardeşim, kadın arkadaşlarım, babamın verdiği tepkiyle kıyaslandığında annem. Bu insanların hepsinden destek gördüm ve her zaman yanımda oldular. Heteroseksüel erkekler genellikle sizi ve eşcinselliğinizi yok sayarak reddediyorlar. Reddedildiğinizi anlamak bile uzun sürebiliyor oldukça. Sevgilimle mutluluktan havalara uçarken sevincimi onlarla paylaşamamak, reddedildiğimi yüzüme çarpan olaylardan biri oldu.
Türkiye'de red mekanizmasnın nasıl işlediğini düşünüyorsun? Daha "gelişmiş" kabul edilen ülkelere göre neredeyiz?
Çok "gelişmiş" görünen toplumlarda bile, her türlü azınlığın reddedilme mekanizmaları tıkır tıkır işliyor. Sadece politik bir düzlemden bir diğerine birtakım farklar gözleniyor, o kadar. Ülkelerin ve toplumların katı ve değişmez olduğunu düşünmüyorum. Bu toplumu, kendi okulum üzerinden değerlendirirsem eğer, herhangi bir red mekanizması işlemiyor bile diyebilirim. Fakat bu, benim okuluma yirmi dakika uzaklıktaki Beyoğlu'nda nefret cinayetlerinin işlendiği gerçeğini değiştirmiyor. Az çok gözlemlediğim kadarıyla, dünyada da genel olarak böyle bir durum söz konusu. Red mekanizmaları çeşit çeşit ve sayısız. New York'un orta yerinde sevgilimle el ele, rahat rahat gezebilirim. Fakat arka mahallelerinde ne olur? Sadece suça eğilimden bahsetmiyorum; nefretten doğan şiddet arzusu, bireysel dinamiklere sahip olduğu kadar toplumsal da. Heteroseksist, homofobik ve "erkek" söylemin olduğu ve açıkca ifade edilip uygulandığı yerlerde, bu oranlar da artıyor. Türkiye'nin bu konudaki problemi, "üst"ten gelen emirlerle derneklerin kapatılmaya çalışılması, açık açık insan hakları ihlali yapılması ve bunda yönetimce herhangi bir problem yokmuş gibi davranılması. Başka yerlerde daha gizli saklı yapılıyor fakat yok saymaktan fiziksel şiddete ve cinayete kadar giden red mekanizmalarını çok açık seçik Türkiye'de görebiliyoruz.
Feminist olduğunu iddia ediyorsun. Bir erkek feminist olmak nasıl bir şey? Bir erkeğin feminist olabileceğine gerçekten inanıyor musun ve kadın feministler tarafından kabul görüyor musun?
Feminizmle ilgilenmeye başladığımda kendimi heteroseksüel zannediyordum. İşin açıkcası, "Ben erkeğim, benden feminist olur mu?" diye hiç de düşünmedim. Bir erkeğin feminist olması, birçok kadın feministe korkunç gelen bir fikir. En azından ben düşündüklerimi paylaştığımda aldığım tepki çoğunlukla bu yönde oldu. Kadınlar, kendilerine ait bir dil ve bir diskur geliştirmeye çalışırken, "kadınlara mahsus" feminizmin, hiçbir şeyden burnumuzu çıkaramayan biz erkekler tarafından sahiplenilmeye çalışılması fikri korkunç. Bunu biliyorum fakat işin şöyle bir noktası da var: feminizm üzerine düşünüyorum, yazıyorum, çiziyorum, kadın mücadelesini destekliyorum ve eşcinsel bir erkek olarak kendi yapmaya uğraştığım şeyin çok paralel olduğunu düşünüyorum. O zaman ben neden feminist olamayayım? Yani illa ki "feminizme göz kırpan", "feminist dostu" bir erkek olmak zorunda mıyım?
Çok güzel şeyler de yapıldı bu konuda, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi gibi… Feministival'in erkekleri projeye dahil etme fikri de inanılmazdı. Bu nedenle, evet, erkeklerin feminist olabileceklerini düşünüyorum ve buna sonuna kadar inanıyorum. Sadece şöyle bir ayrım var: Bunu benim fark etmem de oldukça uzun sürdü. Eşcinsel, heteroseksüel ya da biseksüel olmanız farketmeksizin, eğer biyolojik olarak erkekseniz, toplumun erkeklik kodlarından kolay kolay kaçamıyorsunuz. Bu nedenle, kendinizi feminist olarak neden tanımladığınız ya da kadın mücadelesindeki kadınların yanında olmaya neden çalıştığınız önemli. Kadınların, mücadelelerinde size muhtaç olmamalarından içten içe gocunup, “İlla ki ben kadın hareketini destekliyorum!" demek istiyorsanız, iktidar kurmaya çalışan ve erkinden vazgeçemeyen bir erkek olmaktan öteye gidemezsiniz ancak nasıl ki LGBTT hareketinin heteroseksüellere ihtiyacı varsa, feminizmin de erkeklere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin, erklerinin şiddetini ve yarattıkları hasarı görmeleri gerekiyor. Bu nedenle, annesi 8 Mart yürüyüşündeyken, evdeki işleri babasıyla yapan bir erkek çocuk, feminist olmasa bile, kadın bilincini az çok kabul ediyor demektir ve bu da oldukça önemli bir adım.
Biliyorsun, ben Amargi İzmirliyim ve bir Perşembe günkü konumuz “erkeklik” idi. Erkeklerin toplantılarımıza katılmaması gerektiği konusunda hem fikirdik. Kadınlarımızın çoğu, erkek egemen ideoloji tarafından sindirilmiş durumda; bir erkeğe karşıt görüş beyan etmek bir yana, kendi fikirlerimizi söylemekte bile oldukça zorlanıyoruz bazen. Bu yüzden, bizbize olduğumuz ortamlarda kendi dilimizi geliştirmemiz gerekiyor. Toplantıda Mürüvvet'in de dediği gibi, her şey önce bağımsız bir dille başlıyor. Uzun bir zaman önce İstanbul Amargi'deki toplantılara katılmak istediğini söylediğinde, neden katılmaman gerektiği konusundaki açıklama seni oldukça tatmin etmişti. Bunu bizimle paylaşır mısın?
Aslında az çok Mürüvvet'in söylediğine benzer bir şeydi: Dil konusunun önemi. Kadınlığın her yerde erkekler tarafından müdahaleye uğradığı düşünülürse, bağımsız bir dil, ancak kadınların kadınlarla yapabilecekleri bir şey. Elbette destek olunacak ve daha iyi bir dünyaya inanan herkes elinden geleni yapacak ancak bir erkek olarak Amargi toplantısına katılmak bir destek değil, kadınların zaten çok fazla fırsat bulamadığı "bir aradalık"larını zedelemek haline gelecek.
Feminist heteroseksüel erkeklere çok rastlanamıyorken, eşcinsel erkekleri feminist söylemin içinde daha sık görüyoruz. Bu neden kaynaklanıyor?
İnsan haklarına ve fırsat eşitliğine verilen ortak önemden kaynaklanıyor bence. LGBTT bireyler de, kadınlar gibi belirli şiddet mekanizmalarına -gerek psikolojik gerekse fiziksel- maruz kalıyor; dolayısıyla, ortak bir kültür oluşuyor ister istemez. Fakat bunun kesin kuralları da yok elbette… Kadın düşmanı olan eşcinsel erkekler de tanıyorum, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nde yer almış heteroseksüel erkekler de.
Bize homofobinin psikolojik ve toplumsal dinamiklerinden biraz bahseder misin? Eşcinsellik nedir? Neden bir korku öğesidir? Heteroseksizm sence neye hizmet eder?
Eşcinsellik, Antik Yunan'da gayet normatifken, şu an dünyanın çoğu yerinde akıl almaz, din ve toplum karşıtı olarak görülüyor. Homofobi de elbette hem bireysel hem de toplumsal dinamikleri olan bir durum. İktidar, sizden mal/mülk devretmenizi, miras bırakmanızı, ve çocuğunuzun "baba"sının/"ana"sının belli olmasını talep ediyor. Zaten evlilik kurumu da böyle ortaya çıkıyor. Eşcinseller çoğunlukla üremiyor; dolayısıyla kapitalist döngüye sadece kendi hayatları süresince -istemeseler de- katkıda bulunabiliyorlar. Bu, iktidar ve heteroseksist erk için oldukça büyük bir tehlike zaten. Burada, izninle, homofobinin kendini nasıl gösterdiğini iki farklı yolla açıklayayım çünkü erkek eşcinsellere ve kadın eşcinsellere aynı şekilde davranılmıyor. Erkek eşcinseller, iktidar için bir korku ve nefret unsuru çünkü ruhsal olarak "erkeklik kod"larına uymuyor. "Erkek dediğin..."le başlayan cümlelerce tutmayan eşcinsel erkekler, nefret söylemlerinin ve şiddetin bir nesnesi haline geliyor kolayca çünkü birçok eşcinsel erkek, bir şiddet nesnesi olduktan sonra kendi erklerinden vazgeçmeye gönüllü hale geliyor. Bu da, heteroseksist zihinleri rahatsız eden bir şey. Çok biyolojik ve fizyolojik temelleri de var elbette… "Aynı penis bende de var, aynı kudrete sahibiz. Peki o neden vazgeçiyor?" gibi derin bir korku var işin içinde. Onunla ne yapacaklarını bilmedikleri bir iktidar arzusuyla tek başlarına kalmaktan korkuyorlar. O "erkek gruplaşması" bitebilir yani… Düşünsene, eyvah!
Kadın eşcinsellerin durumu ise çok daha farklı. Az önce bahsettiğim bu biyolojik ve fizyolojik nedenler, kadın eşcinsellerin yok sayılmasına neden oluyor. Kadın eşcinselliği, bir penisten mahrum görüldüğü için, "Amaaan, kadın kadına ne olacak?" gibi tepkiler oldukça yaygın. Erkekler, genital keşiften sonra ve toplumsal kodlamalarla birlikte, penetrasyonu çevrelerindeki şeylere gerek fiziksel ve ruhsal olarak uyguladıkları için, lezbiyenliği "zararsız" görüyorlar. Tam da bu nedenle, kadın eşcinselliğinin daha yüksek sesle konuşulması gerekiyor. Erkek eşcinselliği kolayca fark edilebilirken, kadın eşcinselliği "el ele tutuşan iki kadın"dan ibaret görülüyor. Aynı nefret söylemi onlara da uygulansın demiyorum kesinlikle fakat kadın eşcinseller de var ve bazen birtakım sorunlarla karşılaşmak, yok sayılmaktan daha az kırıyor insanı. Kadın eşcinselliğinin heteroseksizmi korkutan başka bir yanı da, erkek iktidara "Aaa, bu kadınlar bizsiz de yapabiliyormuş!" diye düşündürtmesi. Kadın eşcinseller, senin yasalarına göre evlenmiyor, senin yasalarına tabi olmuyor ve "hanım hanımcık evinin kadını olma" öğretini alaşağı ediyor çünkü…
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Hayatıma girmiş tüm kadınlara, Amargi'ye, Lambdaistanbul'a ve Kaos GL'ye, en sıkıntılı anlarımda yanımda oldukları için teşekkür ederim. Onlara minnettarım. En çok da sana… Eşcinsel bir erkeğin ablası değil, Erdem'in ablası olduğun için.
Etiketler: yaşam