01/02/2021 | Yazar: Can Yaman

Dünyanın büyük bir gerçekliği vardı. O da dünyada birçok gerçekliğin olduğu ve bunların bir arada yan yana yaşayabilme zorunluluğuydu. Bu zorunlu beraberliğin içinde queer’i kimlik kategorisi olarak değil, iktidarı kesintiye uğratan bir süreç olarak kullanmak daha uygundu.

Bir kominin queer aforizmaları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Uzun zamandır hizmet sektörünün içindeyim. Bu sektörün birçok kolunda çalıştım. En son bir restoranda çalışmaktayım. Bildiğiniz gibi, pandeminin ilk dalgasındaki gibi çalışma alanlarının çoğu kapatılmadı bu ikinci dalgada. Sürecin sıkıntısını restoran, cafe ve barlar çekti. Ben bu alanın çalışanı olarak, son birkaç aydır evdeyim. Çok fazla dışarıya çıkma isteğim de yok açıkçası. Özellikle hafta sonları tam izoleyim. Çok acil bir şey olmadıkça çıkma arzusunda değilim. Fakat geçen hafta sonu, annemin bir ilacı için eczaneye gitmek zorunda kaldım. Havanın soğuk olması etkili olacak ki insanların sokağa çıkma ihtiyacı minimuma inmişti.

Mahalle butiğimizin yeni vitrinini bu şekilde fark ettim. Çocuk giyimi üzerine açılan butiğin, genel olarak klasik kıyafet çizgisini koruyan tarzı vardı. Ama bu seferki şok ediciydi. Çocuk mankenin üzerinde gördüğüm yazı ve altındaki amblem, alışılagelmiş çizgisini bertaraf eden türdendi. Pembe ve beyaz renklerin hâkim olduğu eşofmanın alt üst takımı üzerinde “queer” yazıyordu. Ve altında o yazıyı netleştiren bir gökkuşağı vardı. Sanırım üretici firma, yıllarca queen’di, mueen’di kelimelerini yerli alıcıya yutturtmuşluğundan mütevellit, halkın, son harfi dikkate almayacak bilgisizliğinde olduğunu düşünerek üretime sunmuştu malı. Yasağı delen gökkuşağı amblemini yazının altına iliştirmelerini de uyanık bir üretici zekâsından çok, aktivizmin geldiği ana akım şahikası olarak görmek gerekirdi. Cinsiyetsiz duruşuna rağmen, kız çocuğu algısı yaratılmak istenen mankenin vitrin edilmesini, siber cinsiyet algısının fütürist bir dille lanse edildiğini notlarımıza ekleyelim.

Şaka bir yana, queer akıma dair bakış açım, dinozor bir aktivist olarak hep mesafeliydi. Çünkü yerel lgbt siyasetinin queer teoride geldiği entelektüel nokta takdir edilesi bir seviyeye ulaşmasına karşın, Türkiye toplumunda hala bir karşılığı olmadığı kanısındayım.

Örneğin Seyfi Dursunoğlu’nun vefatından önce yapılan bir söyleşide Zeki Müren için “çok sevildi, sevildiği için kötü tarafını görmek istemedi insanlar”, demişti. Buradaki “kötü” kelimesi, eşcinsel olmasıydı. Elbette 1930’ların İstanbul’unda doğup büyüyen birinin farklı düşünmesi beklenemezdi. Fakat günümüz deyimiyle hem drag performans sanatçısı olup hem de cinsiyet kimliğiyle müphem duruş sergileyen birinin, lgbt gerçekliğine negatif anlamlar yüklemesi acınasıydı. Demek ki toplumda queer’lik, lgbt cinsel ve cinsiyet kimliği oturtulmadan inşa edilirse çöküyordu.

Türkiye lgbt hareketi queer tartışmalarıyla hiç olmadığı kadar orta sınıflaşmış, dindar ve alt sınıf lgbt bireyleri kendinden uzaklaştırmıştı. Çünkü aşırı akademik kalmıştı. Hâlbuki lgbt hareket akademiye sığmayacak kadar büyük ve engindi. Bu, lgbt hareketin özerk kimliğini kaybetmesi gibi bir şeydi. Asıl soru, kendimiz kalarak nasıl başka bir şey olabilirizdi? Özellikle 2000’lerin ortalarından itibaren daha büyük bir özne olma adına tikel konumları yokmuş gibi yapmak, sol geleneğin önceden yaptığı hataları tekrarlamanın ötesine geçmedi. Hâlbuki hem lubunya hem gey aktivist, hem de bu gerilimi diğerleriyle birlikte başka bir kolektif adın birleştiriciliği içinde yaşayabilmek mümkündü.

Açıkçası, bizim gibi alt kimliklerin çarçur edildiği toplumda sağlam bir kimlik görünürlüğünün olması şarttı. Hoş, Marks’ın meta fetişizmi kavramını yeniden işleyen Hennessy, “görülebilir” nesnenin maddenin bütününü oluşturmadığı ilkesinin altını ısrarla çizerken, cinsiyet politikalarının sürekli bir rekabet içerisinde olduğunu gizlememişti.

Kimsenin zorla solcu, zorla feminist, zorla Müslüman olmadığı dünyada, kimse zorla lezbiyen olmuyordu. Zorla hiçbir şey olunmuyordu. Ama dünyanın büyük bir gerçekliği vardı. O da dünyada birçok gerçekliğin olduğu ve bunların bir arada yan yana yaşayabilme zorunluluğuydu. Bu zorunlu beraberliğin içinde queer’i kimlik kategorisi olarak değil, iktidarı kesintiye uğratan bir süreç olarak kullanmak daha uygundu. Yoksa Nicki Minaj’ın Motorsport şarkısına yaptığı featuring gibi, “kendine bir pipet al zenci, organımın sulu olduğunu bildiğin gibi, bu kişiye özel Givenchy’yi *Saks’tan alamayacağını biliyorsun”, görgüsüzlüğüne varan etiketleşme sürecine karnımız toktu.

*Saks Fifth Aveneu: Satılmayan, sezon sonu malların oldukça makul fiyatlarla pazarlandığı pahalı marka zinciri.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, moda, cinsellik
İstihdam