12/09/2024 | Yazar: Defne Öcal
Hissetmediğim tek şey en başından beri yalnızlık, yalnız hissetmiyorum, deneyimlerin, hislerin benzer olduğunu biliyorum. Gün içinde takip edemediğimiz noktalarda bazı lubunyalarla birbirimizi güncelliyoruz, duygularımızı paylaşıyoruz.
Fotoğraflar: İstanbul Pride Komitesi
Onur ayımızın ve yürüyüşümüzün üstünden neredeyse 2 ay geçmek üzere ve ben bu yazıyı ancak yazabiliyorum. Bugüne kadar birçok deneyim yazısı okudum ve kendi deneyimimi nereye koymam gerektiği konusunda bana fikirler verdi, deneyim paylaşan herkese bu vesileyle sevgilerimi gönderiyorum.
Öncelikle şundan bahsetmek istiyorum, ben bazı kişisel ve politik kaygılar yüzünden mücadele alanlarından uzak duran ve örgütlenmemiş olan bir lubunya oldum hep. Birçok mücadeleyi takip ettiğim gibi onur haftası ve yürüyüşü altında örgütlenen mücadeleyi de uzaktan takip eden birisiydim. Bu sebeple bu senenin onur haftasında ve yürüyüşünde örgütlenme kararı vermek ve bu kararın arkasında durabilmek büyük bir meseleydi benim için. İçimde taşıdığım öfke taşmak üzereyken, Bayram Sokak’ta transların evlerinin mühürlendiği Mart ayının ilk haftası İstanbul Onur Haftası’nın açık çağrısını gördüm ve katılmak için mesaj attım fakat o hafta hasta olduğumdan dolayı 22 Mart günü olan son açık çağrıya katıldım.
İlk toplantım biraz ağır bir gündemin üstüne gelmişti ve bazı şeyleri yakalamakta çok zorlandığımı asla ama asla unutamıyorum. Bir yandan her şeyi biraz da sabırsızca anlama isteğimden dolayı sürekli ‘Ben yeni geldim de, acaba neyden bahsediyorsunuz?’ derken buldum kendimi. Bu yazıyı bu başlıkla yazmamın sebebi de aslında o ilk toplantıda soru sorarken yaptığım ‘yeni örgütlülük’ vurgusu oldu çünkü ilk toplantıda gösterdiğim anlama çabası benim için gerçekten özel bir yere sahipti ve her güçten düştüğümde kendime o günkü heyecanımı aslında belki de ilk defa örgütlenmenin ve alan yaratabilmenin heyecanını hatırlattım. Daha sonra zaman geçtikçe birçok şeyi anlayan bir konuma geldiğimi hissettiğimi hatırlıyorum.
Hafta komitesi içinde benim için en unutulmaz anlardan biri sanırım temamızı seçtiğimiz andı. Biliyorsunuz ki bu sene temamız ‘Hatırlıyorum, Hatırlıyor musun?’ idi. Tema seçme toplantısında en çok oy alan temalara baktığımızda benim içimden hep bu temanın seçilmesi geçiyordu ve öyle de oldu. Tema beni çok heyecanlandırmıştı hem kolektif hem de kişisel bir yerden çünkü bize devlet tarafından gösterilen bütün baskılara ve yasaklara rağmen hafızamızı kullanacağımız bir direnme gösterecek ve yapmak istedikleri hafızasızlaştırmaya inat mücadelemizin tarihini, neye karşı mücadele gösterdiğimizi, eski yürüyüşlerimi, hayatını kaybeden, bizden kopartılan lubunyaları hatırlayacaktık. Ben her zaman hafızanın sadece geçmişle ilgili değil gelecekle de ilgili olduğunu düşünen birisi oldum. İlk defa örgütlenen bir lubunya olarak geçmişi o geçmişin parçası olanlarla öğrenmeye çalışırken aynı zaman da mücadelenin gelecekte var olacak hafızasında biz yeni örgütlenen lubunyaların yer alacağını düşünmek beni iyi hissettirmişti.
Haziran’a yaklaştıkça hem heyecanlanıyor hem de biraz kaygılanıyordum. Bu duyguları yaşarken yalnız olmadığımı biliyordum çünkü hepimiz benzer şeyler hissediyorduk, paylaşsak da paylaşmasak da. Birlikte olmanın en güzel taraflarından birisi bireysel kaygı ve korkularımızın kolektif bir bağlamda güvene dönüşmesi ve azalması oldu benim için. Tek başıma bu korkuları ve kaygıları dönüştürebilir miydim bundan pek emin değilim. Benim örgütlenme pratiğimde bu his çok iyileştirici ve güçlendirici oldu. Her şey toz pembe değil ya, hafta içinde birçok etkinliğimize yasak kararları tebliğ edildi. Gün boyunca etkinlikten sorumlu lubunyalar günü yeniden kurgulamakla geçirdi ve üstesinden gelmeyi bildi. Her şeyin üstesinden gelecek gücü nasıl bulabildik diye düşünürken bütün bu süreçte yaşadığımız baskı ve şiddet ve bize reva görülen alansızlık politikalarına rağmen aslında gerçekleştirdiğimiz her hareketin bir direnme biçimi olduğunu fark ettim belki de üstesinden gelebildiğimiz her şey bu direnme iradesinden geliyordu, benim hissim böyle oldu.
Haftanın benim için en etkileyici etkinliklerinden birisi Hormonlu Domates Ödül Töreni oldu. Tören başlayana kadar içimde bir kaygıyı ve korkuyu taşımadığımı söylesem yalan söylemiş olurum. Sabahından başlayan hazırlıklar için koşuşturmalarımız bir yana, acaba yasaklanır mı, acaba yaşatabilecek miyiz düşünceleriyle bütün günü geçirdim ve hazırlıklar boyunca bu düşünceler hep benimleydi bir yandan da heyecandan yerime oturamadığım bir gün olduğunu söylemeliyim. Her şeyin yolunda gideceğini hissettiğim an çok mutlu oldum bugünü yaşatabileceğimiz için.Fobikler ödüllerini alırken çok güldük ben biraz sarhoş oldum; çok ağladım ve herkese sımsıkı sarıldım.
Yürüyüş gününe gelirsek… İçimde bir bayram havası var bir yandan da kopan bir fırtına. 2015 yılından beri yasaklarla mücadele ettiğimiz ve ‘’yasak ne ayol’’ diye haykırdığımız bir geçmişi hatırlıyorum. Sosyal medyada yürüyüş hafızasını paylaşan lubunyaların paylaşımlarını görüyorum. Boysan’ı görüyorum, Zeliş’i görüyorum. Çok uzağa gitmeden 2022’deki Cihangir, 2023’teki Nişantaşı yürüyüşlerini görüyorum, Galata Kulesi’nden sarkıtılan bayrağımızı görüyorum. Sonra çok uzaklara gidiyorum 2013’e İstiklal Caddesi’ni dolduran binlerce lubunyayı ve lubunya seviciyi görüyorum. Hande ve Didem’i görüyorum. Hatırlıyorum.
Alıktırmamak zorunda olmak biraz zoruma gidiyor, alıktırmamaya çalışıyorum. Birkaç gün önce bana hediye edilen gökkuşağı renklerindeki kolyemi çıkartmıyorum. Son güne kadar hissettiğim kaygıyla mücadele ediyorum ve alana doğru yola çıkıyorum, erken geliyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Karşılaştığım lubunyalara selam bile veremiyorum dikkat çekmemek için. Hissetmediğim tek şey en başından beri yalnızlık, yalnız hissetmiyorum, deneyimlerin, hislerin benzer olduğunu biliyorum. Gün içinde takip edemediğimiz noktalarda bazı lubunyalarla birbirimizi güncelliyoruz, duygularımızı paylaşıyoruz. Saat 16:00’ya yaklaştıkça başlangıç noktasında gitgide kalabalıklaşıyoruz, sonra herkes toplanmaya başlıyor. Basın açıklaması okunuyor. Yürüyoruz, yürüyorum. İlk defa yürüyorum ve asla yalnız olmadığımı hissediyorum. Dağılırken yanımda olan lubunyayı kaybediyorum, birbirimizi buluyoruz sonra. Yanlış yol seçip Erenköy’e kadar uzun bir yürüyüş daha yapıyoruz. Hatırlıyorum, hatırlıyor musun? Bugünü de hatırla aşkım. Eve dönerken kendi kendime ‘Şimdi her şey bitti mi?’’ diye soruyorum ve cevaplıyorum. Hayır bitmedi, her şey yeni başlıyor.
Bu yazıyı okuyan kendini belirli kaygılardan dolayı örgütlenmelerden uzak tutmuş lubunyam, bu duyguları hissederken asla yalnız olmadığını bilmeni isterim. Ben de hala bazı duygulardan sıyrılmış değilim, şiddeti azalıp artabiliyor. Kolektif birliktelik bana yalnız olmadığımı ve birlikte güçlü olabileceğimizi hissettirdi. Belki de ihtiyacımız olan şey birlikte olmaktır, kim bilir? Kocaman sarıldım.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, onur yürüyüşü, yorum