29/04/2022 | Yazar: Hazal Deniz Kaya

Her şey Her Yerde Aynı Anda aşırılıklarla dolu meselesini ve sinemasını ufacık bir aile ve karakter üzerinden bize anlatıyor.

Bir “öteki” Marvel hikayesi: Her Şey Her Yerde Aynı Anda Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bu yılın iyi filmlerinden olacağını belli eden Her Şey Her Yerde Aynı Anda, Daniel’ların Swiss Army Man (2016)’den sonra beraber yönettikleri yeni projeleri. Filmde aile yapısı, sinemanın ve hatta toplumun geldiği nokta üzerine söylenenler “anlatılmamış” şeyler olmasa da bu sefer çok “farklı” ve “hızlı” şekilde anlatılıyor. Film, işi ve ailesi ile ilgili onlarca sorunla uğraşan yapacaklarının iki adım ilerisini bile planlamaya çalışan, benim gibi, annem gibi, çevremizdeki binlerce “sıradan” kadın gibi Evelyn’in faturalarla boğuşup bir yandan da ailesine laf anlatmaya çalıştığı bir sahne ile açılıyor. Aslında uğraşması gereken şeylerin sayısı ve çevresine karşı o sırada “zorunlu” gelen sessizliği seyirci olarak bizim için hem çok tuhaf hem de çok yakın. Evelyn geçmişle, babasından aldığı “adet” ile bağını koparamamış, her şeyi doğru yapmak için sürekli çabalayan ama aslında hiçbir şeyi, hiçbir zaman doğru yapamayan bir karakter.

Film; Her Şey, Her Yerde ve Aynı Anda olarak üç bölümden oluşuyor. İlk bölümün sonunda karakterimiz, kocasının başka bir evrenden gelen diğer benliği Alfa Wang ile tanışıp tıpkı “Matrix”teki gibi kendilerinin “diğer” versiyonlarına gidip istedikleri özellikleri kazanabildiklerini öğreniyor, mekanlar ve benlikleri arası yolculuklar yapmaya başlıyor. Spiderman’den sonra dünyayı kurtarmak için çoklu evrenler dünyasına adım atan yeni karakterimiz artık göçmen, kafası karışık bir anne ve iş hayatında başarısız olmuş bir kadın. Sadece bu bile bu “öteki” Marvel hikayesi için heyecanlanmamıza neden oluyor.

Film anlatı yapısında doğrusal bir akış izlese de mekanlar ve bilinçler/zamanlarda sürekli sapıyor ve bunu sinemasal araçlar ile de pekiştiriyor. Evelyn’nin benlik değiştirdiği yerlerdeki aşırı hızlı kamera hareketleri, jump cut’lar ve daha onlarca görüntü numarası dışında, film ikinci bölümüyle beraber mizanseni, kostüm tasarımları ve müzik tercihleri ile de bize derdini anlatmaya başlıyor. Dünyayı yok edilmekten kurtarması istenen Evelyn, düşmanın kızı Joy olduğunu fark ediyor. Joy, annesi tarafından her benliğini denemeye zorlatılmış ve en sonunda durdurulamaz hale gelmiş bir genç kız. Ancak filmin meselesi hiçbir zaman “iyi” ve “kötü” üzerinden gitmiyor. Film bize avaz avaz, sürekli tekrar ettiği 0 metaforlarıyla, Joy’un kavga sahnesinde insan varlığı, ahlak ve nesnel gerçeklikle “savaş”ını izlememizle, yine bu asi, ergen genç kızın kostümü ve annesine, topluma hatta yaşama karşı başkaldırısıyla nihilist bir perspektif sunuyor. Ayrıca filmin giderek maksimalist hale gelen bu ikinci bölümüyle beraber yönetmenlerimizin sevdikleri filmlerinden referanslar da görmeye başlıyoruz, “Space Odyssey”, “In the Mood for Love”, “Ratatouille” gibi.  Bu göndermeler bu yeni ve dinamik sinemasal dilin alay konusu ya da ufak göndermeleri değil anlatımın kendisinin aracı haline geliyor. Evelyn’in kafa karışıklığındaki teknoloji/evren kısmını Space Odyssey’den görüntüler, “aşk”la baş etmesini Wong Kar-wai’in karşılıklı bakışılan loş sokaklarıyla ve son zamanlarda hepimizin bir şeylerin kuklası olmamız halini ise Ratatouille ile seyirciye aktarıyor. Ayrıca film geleneksel sinema dilinin ve benzerlerinin yapı bozumu olarak da hem “her şeyi” hem de “hiçbir şeyi” inanılmaz hızlı şekilde bize söylemeye devam ediyor. Bu sonsuz gürültünün içinde saçları beyazlaşmış, renksiz, sıradan Evelyn’in bir türlü “çatlayamamasını” heyecanla izliyoruz. Bu noktada filmin karakterlerin diğer benliklerine gidip güçlü taraflarını kendilerine çektikleri kısımda hiç yapmayacakları şeyleri yapmalarından da bahsetmek gerek.  Film absürtle kurduğu bağı, beklenmedik davranışlarla bir nevi algoritmayı bozan ve güçlenen bu karakterlerle bize gösteriyor.

“İstediğin zaman istediğin kişi olabilir, her şeyi yapabilirsin ama hiçbir önemi yok, hepimiz sadece bir bok parçasıyız.” diyor Joy annesine. Ve filmin son kısmı ile, Joy’un devasa “sıfırına” davet ediliyor Evelyn. Kızını düşman bellediği ama aslında ona ait Jobu alt benliğinden “kurtarmak” gibi geleneksel bir misyon edinen baş karakterimiz, bu yolculuk sırasında hayatın anlamsızlığını tıpkı kendi kızı gibi fark ediyor. Bu umursamazlık gücü ile de sürekli sessizliğini koruduğu tüm anlara tek tek dönüp ses çıkarıyor Evelyn. Ve bu durma, umursamama, uyuşukluk durumuna karşılıklı kayalar olarak devam ediyorlar Joy ile. “Ne önemi var ki hepimiz aptal, boktan insanlarız…” Film iki kadının hayatın anlamsızlığından emin oldukları, bu gürültüden sıkıldıkları ve bu “çok”luk içinde aslında “hiç”liği buldukları bir finale doğru sürükleniyor. Ancak bu sırada sessiz sedasız köşede duran, ezik koca/baba Wang Evelyn’e iyimserliğin kalbinden nazikliği yeni bir final olarak sunuyor. Evelyn her seferinde gözünün önünden neredeyse bir “instagram gönderisi” hızında geçen farklı hayatlarında hem neşenin eksiliğini ve aslında umudu bulduğu ufak anların hepsini kocasının bu yönlendirmesiyle, “sersem gözleriyle” hatırlıyor. Bu kısımdan itibaren yönetmenlerimiz epik final sahnesinde klasik Batı sinemasının önerdiği gibi dövüşleri, saldıranı ve savunanı değil, umutlarımızı, kalp kırıklıklarımızı, arzularımızı onurlandırmaya başlıyor.  Savaşanların travmalarını bir bir çözerek, kucaklayarak “barışıyor” Evelyn ve kendi ailesine kadar ilerliyor, elinden kayıp giden kızına “Bırak gitsin” diyen Transformers’a dönüşmüş “evin direği” babasıyla “bırakılma, sevilmeme” travmasına gidiyor. Nostaljiye sırtını dönüp yeniye, daha hızlıya, daha farklı ama daha umutsuza sarılmayı tercih ediyor.  Kızının kendisine benzeyen ve her karakter gibi başka hallerinin hepsinden birer parça taşıyan bu haline “O ufak anlar için değer” diyor. İki taş da birbiri ardından yuvarlanıyor, belki de düşerken gördükleri manzara için…

Her şey Her Yerde Aynı Anda aşırılıklarla dolu meselesini ve sinemasını ufacık bir aile ve karakter üzerinden bize anlatıyor. Ne “her şeyini” ne de “hiçbir şeyini” anlasak da gördüklerimize kapılıp, manzaranın keyfini çıkarıyoruz…

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler: kültür sanat, aile
İstihdam