23/05/2011 | Yazar: Osman Bulugil

Premier Lig, bugün futbol dünyasının en önde gelen ligi konumunda.

Premier Lig, bugün futbol dünyasının en önde gelen ligi konumunda. 1992–93 yılında kurulmasından bu yana birçok yönüyle diğer ligleri de etkisi altına almaya başladı. “En iyi futbol” un oynandığı lig olarak sıkça öne çıkartılan ligin, 20 kulübünün içinde Chelsea, Manchester United, Liverpool ve Arsenal ligin tekelini elinde tutan kulüpler. Manchester City, Tottenham, Everton ve Aston Villa dört kulüpten sonra en çok öne çıkan ekipler.
 
Premier Lig’de futbol kulüplerine yarısından fazlasına dolar milyarderleri sahip. Durumu sadece Manchester City üzerinden okuyamayız. Durum futbolun endüstrileşmesinin sürecinin bir parçası. Günümüzde adeta bir yağ lekesi gibi işadamlarının kulüp satın almaları hızla devam ediyor. Bu noktada sahadaki oynanan futbol da bu sürecin bir parçası konumunda.
 
Aslında Premier Lig diğer liglere futbolda bir dayatma ilişkisi içinde. Futbol yönüyle bakarsak, süratli oynanan bir oyunda fiziki gücün öne çıktığı, sert ve maç boyu didişmelerin hiç bitmediği maçlar izliyoruz. Teknik adına herhangi bir gelişme ya da icattan söz edemiyoruz. Futbolu değerlendirmeleri takımların fiziki kapasitesine göre yapılıyor. Sahada aslında 22 kişiden oluşan bir makine izliyoruz.
 
İngiltere milli takımı için de benzer bir durumdan söz edebiliriz. İngiltere milli takımı da hemen her turnuvada favoridir ama sıkça da hüsrana uğrar. Premier Lig’deki makinelerinin milli takımda yansımasının telaşlı futbolcuların didişmesi olduğunu söyleyebiliriz. Premier Lig’deki o makine takımlarında, sadece mevkilerinin görevini yapan oyuncuların futbolun farklı değişkenlerden oluştuğunu ve farklı karakterde oyuncular ya da takımlarla karşılaştıklarında, üzerlerindeki o telaşlı hallerini ve nasıl değişemediklerini görüyoruz. Bu futbolun endüstrileşmesinde oyunun ve oyuncuların tek tipleşmesini ifade ediyor.  
 
Örneğin Premier Lig’de Everton ile Fulham arasındaki futbolun farkından bahsetmek zor. Premier Lig’de nasıl makine gibi oynadıkları değil de, neleri yapamadıklarına bakmak gerekiyor. Basit bir orta saha analizi yaparsak: Premier Lig’de oyunun iki yönünü de oynayabilen orta saha oyuncusuna pek rastlayamazsınız. Fakat defansif özellikleri yanında ileriye koşular yapabilen savaşkan orta saha oyunlarına her takımda bulabilirisiniz. Bu durum aslında şöyle de okunabilir: Rooney’in yılmadan mücadele eden halinin modern futbolun son hali olarak sunulması.   

Daha çok pasla oynayan, teknik kapasitesi yüksek takımlara karşı geriye düştüklerinde artık tam da yapamadıkları durum oluşuyor. Yani makinenin dışına çıkmak zorunda kalıyorlar. Burada da artık Premier Lig’deki maçlarda o tek tipleşen oyunda yıldız olarak öne çıkarılan oyuncular (Rooney, Gerrard, Lampard gibi), farklı durumlarda telaşlı ve ne yapacağını bilmez bir hale geliyor. Bu durumu İngiltere’nin milli maçlarında görüyoruz ve bu yapıda da daha sıkça göreceğiz. 

 


Etiketler: yaşam, spor
nefret