26/12/2023 | Yazar: Sa Bahattin

O zorlama anında kafam karışık bir şekilde uyandım. Uyanır uyanmaz, bunun uzun zamandır gördüğüm en “rahatsız edici” rüya olduğunu düşündüm.

Bir rüya Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: Friccafracc 

Size bir rüyamı anlatmak istiyorum. Pazarı Pazartesi’ye bağlayan gece gördüm bu rüyayı. Anlatmak istiyorum, çünkü hem bireysel hem toplumsal birçok meseleye dokunuyor gibi geldi bana. Birçoğumuzla ortaklaştığımız endişeleri barındırıyor sanki.  

Boş gibi ama değil

Rüyamda köy gibi bir yerdeyim. Sanırım yaşadığım şehri temsil ediyor orası. Çünkü birçok anlamda köye benzetiyorum bu şehri.  Müstakil bir evde oturuyorum. Yalnız değilim, ama kiminle olduğumu bilmiyorum. Beraber yaşadığım kişilerden korkmasam da özel bir yakınlık hissetmiyor gibiyim.

Mezar

İki katlı bir ev. Çocukluğumun geçtiği yere benziyor biraz. Vakit gündüz. Hava açık. Ben alt kattayım. Evin arka tarafında biraz bakımsız, ama yine de ihtişamlı bir bahçe varmış. O an fark ediyorum. Dikkatli bakınca bir mezarlık olduğunu görüyorum buranın. Korkutucu olmayan, heyecan uyandıran, saygın bir mezarlık.

Ben merakla arka pencereden aslında mezarlık olan bahçeye bakarken bir ses, sanırım televizyondan bir ses; bu mezarların biri Fransa’dan diğeri Macaristan’dan iki kadın aşığın mezarı olduğunu söylüyor. Uzun yıllar önce ülkelerinden kaçıp buraya yerleşmişler. Herkes kabul etmiş onları. Aşkları öyle meşhurmuş ki mezarları kültürel bir miras olmuş şimdi.

AB destekli aşıklar

Öyle ki üstüne bir bayrak bile konulmuş. Boyumu biraz aşan bir direğe tutturulmuş üçgen küçük bir bayrak. Üzerinde Fransa ve Macaristan bayrakları ile bir Avrupa Birliği işareti ve gökkuşağı renkleri olan ilginç bir kolaj bu. Bayrak yani. Küçücük üçgenin üzerinde tüm bu temsillere yer bulmuş. Gökkuşağı renklerini fark edince inanıyorum içeriden gelen sese. Bir şey demeden çıkıyorum evden.  

Kağıttanmış

Biraz gizli bir şekilde mezarların başına gidiyorum. Orada yatanlara duyduğum saygıyı ve dayanışmayı göstermeye çalışıyorum. Mezarın başında saygı duruşunda gibiyim. Bayrak çok uzakta olmadığı için elimi uzatınca ona dokunabiliyorum. Ama ben dokunduğum anda bir rüzgâr esiyor ve bayrak yırtılıyor. Meğer kağıttanmış bu bayrak. Bunca zaman yağmura, rüzgâra, güneşe, kara nasıl dayandı diye düşünürken, neden olduğum kaza için büyük bir utanç duyuyorum. Derken bayrağın parça parça kopup tamamen yok olduğunu görüyorum.

Düşün düşün

Endişeleniyorum. Ne yapsam diye düşünüyorum. Önce evden ve tüm köyden bu gerçeği saklamam gerektiğini söylüyorum kendime. Buraya; bu mezardakilere saygı duyduğum bilinirse başım belaya girecekmiş gibi hissediyorum.

Ama bir yandan bayrağa zarar verdiğim için üzgünüm. Kesinlikle yeni bir bayrağın buraya dikilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hiçbir şey olmamış gibi gitsem bile, Avrupa Birliği’nin olanı duyacağına ve mutlaka bir sorgulama başlatacağına eminim. Etrafa baktığımda bulunduğum yeri gören bir güvenlik kamerası olduğunu da fark ediyorum.

Kurumsal iletişim

“Fransız konsolosluğuna bir yazı yazayım” diye geçiriyorum aklımdan. Ama bunun da o kadar iyi bir fikir olmadığını, kameraların beni görmemiş olması durumunda kendimi ele vermiş olacağımı, tüm ülkenin benden bahsedeceğini ve bir anda ifşa olacağımı düşünüyorum. İşin içinden çıkamıyorum. “Belki de Fransız konsolosluğundan önce muhtarla konuşmalıyım” diyorum. Bunu der demez muhtarın beni tehdit edeceğine dair bir endişeye kapılıyorum.

Kötü fikir

O ana kadar aklıma gelmemiş bir fikir geliyor birden: “Bayrağı bile isteye, kızgınlıkla yırtığımı” söylemek. Hemen vazgeçiyorum bu fikirden. Sırf muhtarın hoşuna gidecek diye bu fikri ortaya atmanın doğru olmadığına inanıyorum. Mezara saygı duyduğumu belli etmeden, meraktan geldiğimi söylesem diyorum, buna kendim bile inanmıyorum. Yalancı olmakla suçlu olmak arasındayım. Avrupa Birliği’nin de beni suçlu görmekten hoşlanacağını varsayıyorum. Tam bir belirsizlik içerisindeyim. Bir yerde bariz bir çıkış var da ısrarla görmüyormuşum gibi kendimi zorluyorum.

Bitti

O zorlama anında kafam karışık bir şekilde uyandım. Uyanır uyanmaz, bunun uzun zamandır gördüğüm en “rahatsız edici” rüya olduğunu düşündüm. Birçok anlamda “yalnız gibi ama değil” yaşadığım bu şehirde, kimliğimle ilgili çıkmazım, ilginç bir alegoriyle önüme sunulmuştu.

Analizimsi

Zihnimin “açılma nesnesi” olarak ölen lezbiyenlerin mezarlarını seçmesi, sanırım, durumu olabildiğince kabul edilebilir kılmaya çalışmasından geliyordu. Bilinç altımın da bilincim kadar korkak ve garantici olması komik. Ama belki daha çok “acı”.

Muhtarın mevcut iktidarı temsil ettiği ortada. Sanırım Fransa da “özgür olduğumuzu sandığımız” birçok Avrupa ülkesinin ortalaması.

O köyün boşluğunun ve oradaki tek başınalığımın, insanlarla araya koyduğum mesafeyi, daha açık bir ifadeyle insanlara duyduğum güvensizliği yansıttığını düşündüm.

Rüya boyunca aklıma ülkeler ya da kurumlar dışında hiçbir ismin gelmediğini ise ancak, rüyayı buraya yazınca fark ettim. Tek bir insan isminin geçmemesi, fark ettiğimde, rüyanın en büyük tekinsizliği oldu benim için.

Ne oldu?

Rüyadaki en belirgin his belirsizlik ve güvensizlikti.  Sonrasında düşününceyse, gizlilikle suçluluk arasındaki çıkmazı bu kadar içselleştirmiş olmama bozuldum en çok. Her şey yolundaymış gibi yaşadığımız hayatların hep ince bir çizgide, hep her an kayacak, çürük, belirsiz zeminlerde inşa edilmiş olmasına da kızdım hafiften.

Bunca çok şey hissedince de, bu duygularda yalnız olmadığımı düşünerek, size ulaştırmak istedim bunları. Umarım canınızı sıkmamışımdır.

Hepinize esenlik, sabır ve hoşgörü dolu günler dilerim.

Dayanışmayla,

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam