18/02/2020 | Yazar: Ümit Koluaçık

Başım dönüyordu şaraptan. Varsın dönsün, bir şeyler olacak ya bu gece. Bir şeyler değişecek ya bu hayatta. Varsın dönsün.

Bir şeyler olacak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Dalgaların sesi ötede gürülderken “Bu gece bir şeyler olacak,” dedi. Kumların üzerinde şarabını yudumluyordu. “Bir şeyler olacak.” Anlamaz gözlerle baktık hepimiz. Etraf deniz kokuyordu. Deniz ve de şarap. Öylece baktık. Çatlak bir ses böldü bakışlarımızı o sırada. Esmer, çok güzel bir kadındı:

“En iyi şarap mı?”

Beş, on belki yirmi dakika önce konuşulan konudan bahsediyordu. Küçük bir sessizliğin ardından tek eli havada çok önemli bir şey söyleyecek gibi bir halde beklerken konuştu bir anda:

“Paranın yettiğidir tabii.”

Herkes onaylamıştı. Bir sessizlik çöktü bunun ardından, sanki ondan önce konuşulan bir şeyi düşünüyordu herkes. Yeniden konuşan o esmer kadın olmuştu:

“Güneş ne ara battı?”

Gülümsedik yalnızca, çok içmiş anlaşılan. Gülümsesek de düşünceliydik, kafamız hâlâ o bir öncekindeydi. Kimi şeyleri anlamak için erkendi belki de. Anlamak için yaşamak gerekiyordu. Ve biz elbette yaşayacaktık. Elbette yaşayacaktık ama nereden başlayacaktık? Ben sanırım pek de farkında olmadan İstanbul’u seçmiştim. Bu gece de zaten onun için toplanmıştık. Son gecemin anısına. Ama yanımıza çakmak sormaya gelip de oturup kalan esmer bir kadının cümlelerinin aklımda kalan son sesler olacağını bilmiyordum elbette. Tek düşüncem ve tek yaptığım yaşamaktı. Plansız, faydasız, yalnızca yaşamak. Bir sonraki günün akşamında apar topar geldim İstanbul’a. Hayatla Cihangir’de küçük bir apartman dairesinde tanışacağımı nereden bilecektim.

Aylar sonrası, İstanbul’dayım işte. O gün daldığım derin çukurdan çekip çıkarmak kendimi kolay olmadı. Ne şarap kokuyor bu kez ne deniz. Yalnızlığın kokusu da varmış meğer. Dağılsın bu atmosfer istedim, biraz da küçücük dairem havalansın diye odamın penceresini açtım, sokaklar vızır vızır. Sekiz ay geçmiş Cihangir’e geleli, hâlâ alışamadım bu debdebeye. Saat, öğleden sonra 3. Dört tane zeytin, bir dilim kızarmış ekmek yedim mutfağa geçip. Masaya bile oturmadan ama, hemen tezgâhın önünde. Canım çok bir şey istemiyordu. Son günümdü İstanbul’da bugün. Biraz oyalanıp çıkacaktım evden. Kim bilir belki son kez “biz” olurduk bu gece.

Ortalığı toparlamaya başladım. Geçmiş günlerin yılgınlığı vardı dokunduğum her şeyde. Beynimdeyse aylar öncesinin yılgınlığı. İzmir’in hatırası bırakmıyor peşimi, ne de haklıydı o esmer kadın. Güneş ne zaman batmıştı hakikaten? Kim boğmuştu bizi karanlığa? Gözüm kapalı koşturup durdum, sarhoş muydum, yoksa ayık mı? Hayat dedikleri bu muydu, tam dokunacakken bir şeylere elinin karanlığın içine süzülmesi mi? Ben o karanlığın içine defalarca düştüm. Aldım derslerimi. Hakikaten! Çok şey öğrendim ben. Bilinmezliğin sokaklarında koşarken bedenimin yalnızca kötülüğün duvarlarına çarpmayacağını öğrendim mesela. Elimi uzattığımda tutacak birilerinin olabileceğini de gördüm. Tepe taklak yuvarlanmanın vücudun kanasa da eğlenceli olabileceğini…

Karanlık dediysem saf bir karanlık asla değil. Yıldızlı bir gece gibi. Kalbi direnişle çarpan yüreklerin gözleriyle dolu. Mesela İstiklâl’de gökkuşağının altında mücadele edenlerin gözlerini gördüm, gece sokaklarda direnen fahişelerin gözlerini, sonra ölmek istemiyoruz diye haykıran kadınların gözlerini… Tüm dünyaya inat, bu coğrafyada biz de buradayız diyen gözlerin parıltısını buldum düştüğüm o karanlıkta. Anahit’in önünde paldır küldür içkimizi yudumlarken, yine o gece çok sarhoş olduğumuzda da karanlıktaydık, Maçka’da öpüşürken de, Şişhane’de kol kola gecenin bir körü şarkılar söylerken de. Ama biz, biz var ya hep kendi karanlıklarımıza aydınlık olmayı bildik. Bize hakaret ettiklerinde, bize vurduklarında, bizi küçümsediklerinde ele ele tutuşmayı bildik. İstanbul bana çok şey öğretmişti. En başta “biz” olmayı... Ve ben böylece anlamıştım o sekiz ayda. İşte ben yaşamıştım!

İstanbul’da son günümde, son gecemdeydim. İzmir’e döneceğim sabahında. Son kez beraber eğlenmek için çıkmıştık o gece. Etrafımdaki insanlar ve karmaşayla esir olmuşken “Sen de ister misin?” diye koptu geldi bir ses gürültünün içinden. Yeniden Anahit’in önündeyiz. Cevap alamayınca, “İster misin bir tane?” diye tekrar doldurdu kulağımı aynı gülümseyen ses. Sigara paketi uzatıyordu. Yolun ortasına oturmuşuz öylece, ne de güzel gülümsüyordu. Bir tane aldım teşekkür ederek. Yakmayı da beceremem ya, olsun. Keşke tüm dünya bilse böyle paylaşmayı, dedim bir an. Gülümseyerek baktı, elimi okşadı. Bense keşke bir kez daha baksaydı diyerek duyumsadım güzelliğini geceler boyu. Geceler uzadıkça gündüzler kısaldı. Bir süre sonra öylesine kısaldı ki gündüzler, geriye bir şey kalmadı. Ben yine karanlığa düştüm ve rüzgâr bu kez beni İzmir’e savurdu. Yeniden İzmir, deniz kenarında, gece. Tek başımayken hep korkmuşumdur denizden, bakamıyorum bu kez de. Gözlerim kapalı nemli kumların üzerine diz çöküp tatlı rüzgâra bırakıyorum ruhumu, salınıyorum dalgaların korku veren sesinde öylece. Yeniden şarap kokusu var etrafta, bak, alıyor musun kokuyu? Peki ya renkler, renkleri görüyor musun artık? Maviyi, yeşili, kırmızıyı… Aşkımın, bedenimin, sevişmemin renklerini. Hayatımın renklerini görüyor musun? Anahit’in önünde içtiğim sigarada da vardı bu renkler ya da İstiklâl’de gökkuşağının altında sloganlar atarken de, küçük apartman dairemde de… Şimdi ben de hissediyordum. Bu gece bir şeyler olacak, yalnız bu gece değil sonraki gece de, ondan sonraki ve ondan sonraki geceler de. Döndüm yüzümü hırçın denize temiz havayı sarhoş kafa çektim içime. Görebiliyordum, özgür yarınları, renkli yarınları. Bir şeyler olacak illa, değişecek bir şeyler, gitmez böyle. Gözlerimi açıp karanlığa baktım. Korktuğum denizi süzdüm öylece. Başım dönüyordu şaraptan. Varsın dönsün, bir şeyler olacak ya bu gece. Bir şeyler değişecek ya bu hayatta. Varsın dönsün.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Bellek” dosya konulu 169. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene Yayınları ile iletişime geçebilirsiniz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam