01/12/2009 | Yazar: Çağlar Yerlikaya

Yolu tesadüfen Tiyatro Dot'un kurucusu Murat Daltaban'la kesişen kontrtenor Nuri Harun Ateş, ilk oyunuyla yurtdışında ödül kazandı.

Yolu tesadüfen Tiyatro Dot'un kurucusu Murat Daltaban'la kesişen kontrtenor Nuri Harun Ateş, ilk oyunuyla yurtdışında ödül kazandı. Ateş şimdilerdeyse bir travestiyi canlandıracağı oyunu için çalışıyor
 
Boynuna ismini dövme yaptırtacak kadar büyük hayranlık duyduğu Ajda Pekkan'ı örnek alarak, 16 yaşında başladığı şan dersleri sırasında operaya olan yeteneğini keşfeden Nuri Harun Ateş, almak istediği eğitimle ilgili bölüm olmadığı için sık sık okuduğu okulları yarıda bırakıp yoluna devam eden bir kontrtenor. Tezgâhtarlık yaparken tanıştığı Murat Daltaban'ın yönlendirmesi sonucu, 5. Sokak Tiyatrosu'yla profesyonel sanat hayatına başlayan Ateş, oynadığı ilk oyunla önemli tiyatro ödüllerinden biri olarak kabul edilen International Zurich Theater Spektakel 2003 performans ödülüne layık görüldü. Bu ödülden sonra, kariyerinde hızlı bir yükselişe geçen Ateş, 2004-2009 arasında 5. Sokak Tiyatrosu'yla yaptığı ikinci müzikli oyunu olan Aşura'yla Almanya, İsveç, İtalya, Danimarka, Belçika, İsviçre ve Fransa'nın başlıca müzik ve tiyatro festivallerinde performans sergiledi. 2007'de 'Siemens Opera Yarışması'nda mansiyon ödülünü kazandı. Yeni bir oyun için İsveç'e gitmeye hazırlanan Nuri Harun Ateş, 2 Aralık'ta garajistanbul'da başlayacak olan ve Murat İpek'in yazdığı Dar-ül Love adlı tek kişilik oyunuyla izleyicileri bir travestinin zaman ve mekânı yitirdiği son rüyasına davet ediyor.

Ödül, Hayatımı Çok Etkiledi
- Akademik hayatınıza bakıldığında, arka arkaya birçok konservatuarı yarıda bıraktığınız görülüyor. Bu kadar sık okul değiştirme sebebiniz ne?
- Ben ne istediğimi çok iyi bilerek başladım işe. Ajda Pekkan hayranıydım. Pekkan ne yapıyorsa onu yapıyordum, o şan dersi alıyor diye, ben de almaya başladım. Bu dersler sırasında, o sıralar 16 yaşımdaydım, operaya yeteneğim olduğu ortaya çıktı. Konservatuara gitmeye karar verdim ve tenor olarak konservatuara girdim. Barok dönem müziğini çok sevip dinlemeye başladığımda, kontrtenorları ve kendimin de kontrtenor olduğunu keşfettim. Ve sonrasında eğitim alabileceğim bir yer arayışına girdim. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde okuduğum sıralarda, barok müzik üzerine eğitim alabileceğim kimse yoktu. Bu yüzden arayışım beni başka başka okullara götürdü. Şu ana kadar beş tane konservatuar değiştirdim. Sonunda kendimi Prof. Güzin Gürel'le çalışırken buldum. İstanbul Devlet Konservatuarı'nda 2004-2005 yıllarında müfredatta kontrtenorlara yer açıldı ve amacıma ulaştım. Oyunlar ve konserler nedeniyle okulum benden bağımsız bir şekilde kayıt üzerinde devam ediyor, arada uğruyorum.

- Profesyonel sanat hayatına başladığınız 5. Sokak Tiyatrosu'na geçmenizde katkısı olan, Dot Tiyatrosu'nun kurucusu ve oyuncu Murat Daltaban'la yolunuz nasıl kesişti?
- Tamamen rastlantı sonucu gerçekleşti. Mimar Sinan'ı bırakıp tamamen ümidimi kestiğim bir dönemde, bir müzik markette tezgâhtar olarak çalışmaya başladım. Bir gün oraya Murat Daltaban geldi. Hiç benzememelerine rağmen Murat Daltaban'ı, Fikret Kuşkan zannettim. (gülüşmeler) İki saat boyunca ona şarkılar dinlettim, sohbet sırasında benim kontrtenor olduğumu öğrendi, sonra gitti. Aradan altı ay geçtikten sonra Murat Daltaban'la Cihangir'de karşılaştık ve bana 5. Sokak Tiyatrosu için Mustafa-Övül Avkıran'la Neos Cosmos adlı bir proje yaptıklarını ve kontrtenor aradıklarını, ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. İlgileneceğimi söyledikten sonra da telefonlarını aldım. Daha sonra 5. Sokak Tiyatrosu'na gittim, beni dinlediler ve beğendiler. Bir sene sonra da proje hayata geçti.

Ben de Bir Ötekiyim

- Ve oynadığınız ilk oyun olan Neos Cosmos'un Zürih turnesinde International Zurich Theater Spektakel 2003 performans ödülüne layık görüldünüz. Bu ödül hayatınızı nasıl etkiledi?
- Bu ödül hayatımı çok etkiledi. Orada Basel milletvekili Zeynep Yerdelen bana burs verdi. Barok müzik üzerine çalışmalarım oldu. Oradan tekrar Türkiye'ye döndüm ve Prof. Güzin Gürel'le çalışmaya başladım. Daha sonra 5. Sokak Tiyatrosu ile Aşura adlı oyunu sahnelemeye başladık ve Avrupa turnesine çıktık. Danimarka turnesinde, Danimarka'nın çok önemli tiyatro topluluğu Hotel Proforma'nın yönetmeni Kirsten Delholm'la tanıştım ve bana Kum Çocuk adlı oyununda oynamamı teklif etti. Hem şarkı söyleyecek hem de oyunun filminde oynayacaktım. Özel bir tiyatro projesiydi ve büyük mutlulukla kabul ettim.

- Önümüzdeki hafta İsveç'e yeni bir oyun için gidiyorsunuz.
- Yine Aşura oyununun oynandığı sırada, İsveç turnesinde Göthenburg'da bir yönetmen bana Gay Pride'da (Eşcinsel Onur Günü Yürüyüşü) konser yapmayı teklif etti. Ben de büyük mutlulukla kabul ettim, hayatımın ilk 'Gay Pride'ı olacaktı. Çok eğlenceli geçti. O konser sırasında yine İsveçli bir yönetmen, Glorious Death isimli bir oyun yaptığını ve bir kontrtenora ihtiyacı olduğunu belirtti, ben de kabul ettim.

- Bu oyunun hikâyesi ne üzerine?
- Türk bir çocuğun hikâyesi. Onun üzerinden ciddi bir Avrupa eleştirisi yapılıyor. Avrupa'da insanların nasıl yalnızlaştığını ve Avrupalılarla etnik azınlıkların ilişkisini anlatıyor.

- Oynadığınız oyunların hikâyesi ve karakterler, toplumda 'öteki' diye adlandırılan kişiler üzerine kurulu. Toplum tarafından ayrımcılığa uğrayan ve yalnızlık duygusunu hissedenler... Etnik azınlıklar, eşcinseller, travestiler. Kendi hayatınızda 'öteki' kavramıyla özdeşleştiğiniz için mi bu rolleri seçiyorsunuz?
- Özdeşleşmek diyemem. Aslında bakıldığında herkes öteki. Herkes, başkasına öteki olarak bakıyor. Müslümanlar Hıristiyanlara, Hıristiyanlar Yahudilere, heteroseksüeller eşcinsellere, diğerleri diğerlerine vs. Ben, bütün dünyanın azınlıktan oluştuğuna inanıyorum. Çoğunluk diye bir şey yok. Azınlık kavramının, bu oyunların bana geliş şekli, tamamen benim hissiyatımla ilgili bir şey. Evet, ben de bir ötekiyim.
 
Bir Travestinin Son Rüyası
- garajistanbul'da oynayacağınız Dar-ül Love adlı oyundan bahseder misiniz?
- Mustafa-Övül Avkıran'dan aldığım güç ve destekle ekibi kurmak için işe giriştim. Yönetmenim Ali Cem Koroğlu, oyunun tüm atmosferini, ışığını, kostümünü ve dekorunu yarattı. Murat İpek'in yazdığı harika cümleleri, Hakan Baycılı, Armağan Kulualp ve Burak Şentürk'ten oluşan Kapsül grubu müziğe dönüştürdü. Hikâyede, bir travestinin ölüm döşeğindeki son rüyası var. Kafasının içinde zamansız bir yolculuk yapıyor. Kendi hayatı ve hayal ettiği ne varsa yan yana, iç içe, altüst bir halde. Aşk, yalnızlık, yaşlanmak ve korkmak üzerine bir oyun. Oyunun dünya prömiyeri Rotterdam Opera Günleri'nde yapıldı. 2 Aralık'ta garajistanbul'da başlayacak, sonra yine yurtdışına gideceğiz.

- Hazırladığınız başka projeler var mı?
- Başka oyunlar olacak. Bu oyunun çok uzun soluklu olacağını düşünüyorum. Onun dışında kendi şarkılarımdan oluşan bir albüm hazırlıyorum. Elektro-pop tarzında olacak. Onun dışında Dar-ül Love'ın albümü çıkacak, elektro-opera. Yeni tiyatro projeleri ve konserler var tabii.

Etiketler: kültür sanat
nefret