05/06/2015 | Yazar: Rahmi Öğdül

Çizgisel ve döngüsel ritimler; kulakların değil, gözlerin dinleyeceği türden.

Çizgisel ve döngüsel ritimler; kulakların değil, gözlerin dinleyeceği türden. Ama bir süre sonra bu görsel müzik içinize de işleyecek, kentin ve doğanın ritimleriyle titreşime geçeceksiniz. Yinelenen örüntülerden oluşan İsmet Değirmenci’nin resimleri size önce otoyolda hız yaptırıyor, ardından doğanın içindeki döngülerin yavaşlığını duyumsatıyor. Bir yanda yalıtılmışlığın, diğer yanda ilişkiselliğin ritmi. Böceklerin, kuşların, rüzgârın kontrpuanlarla birbirlerine bağlanan ritmik, döngüsel seslerinin yanı başında bağlantısızlığın ve yalıtılmışlığın otoyolunda hız yapanların motor sesleri, vınlamanın sesi. Doğal ritmimiz olan nabzımızın yavaşladığı ve hızlandığı anlar.
 
Göz bu; yapıtların içine de girer yüzeyinde de gezinir. Derinlemesine baktığınızda birbirine paralel, yan yana uzanan parkurlar ya da uzam şeritleri gözünüze çarpacak. Boya katmanlarından, lekelerinden ve gazete kesiklerinden oluşturulmuş çizgisel kent peyzajları. İlişkisizliğin otoyollarını andıran bu uzam şeritlerini birbirinden ayıran duvarlar ve üzerlerinde yükselen kuleler, aynı zamanda tutsaklığın mekânını, hapishaneleri de anıştırıyor. Kariyer, para, başarı uğruna deli gibi hız yapan, birbiriyle yarışan, kent insanlarına ayrılmış kapitalizmin hız ve hırs pistleri. Şerit ihlali yapmamanız, yanlamasına hareket etmemeniz için gözetleme kulelerindeki iktidarın bakışı hep üzerinizde. “Denize yakın” başlığını taşıyan tuval denize, doğaya ne denli yakın olduğumuzu, ama bir o kadar da duvarlarla uzak düşürüldüğümüzü anlatıyor.
 
Yapıtların yüzeyini taradığınızda kentten alınmış dikey bir kesitle karşılaşacaksınız. Geçirgen olmayan sınırlarla birbirinden ayrılmış katmanlar. Hız şeritlerinin hiyerarşiye ve toplumsal sınıflara göre katmanlaştığı Babil Kuleleri. Ayrıştırılmış, katmanların arasına sıkıştırılmış kent insanlarının tutsaklığı. Yanlamasına, dikine, verevine hareketler engellenerek katmanların birbirine bulaşmasının, melezleşmesinin, ebrulaşmasının önüne geçilmiş. Kapitalist otoyolların ve tabakalaşmanın kentsel peyzajını yaparken sanatçının, malzeme olarak akrilikle birlikte gazete kesikleri kullanması medyanın, yani iktidar ortamının yüz yüze ilişkileri dolayımladığına, bağlantıları kesip bizi kompartımanlara kapattığına işaret ediyor.
 
Değirmenci, önce ilişkisizliğin ortamlarını, çizgisel kent peyzajlarını sanatın diliyle sorunsallaştırırken, ardından döngüsel ve ilişkisel kır peyzajlarıyla çözüm öneriyor. “Kayıp manzara” serisinde kullandığı malzemeler doğadan: Kâğıt ve yün. Her iki malzeme de kompartıman tutsaklarına göçebe-oluşun kaçış çizgilerini gösteriyor. Her iki malzeme de, dokularındaki selüloz ve yünün her yöne eğilip bükülen lifleriyle, sınır tanımayan göçebelerin doğadaki hareketlerini yineliyor çünkü. Çözüm hem kullanılan malzemelerin dokusunda hem yapıtların kompozisyonunda saklı. Yün topaklarının kâğıt üzerindeki döngüsel hareketleri, kentin çizgiselliğinden farklı bir ritim yaratıyor. Hızın değil, yavaşlığın ritmini. Ağaç lifleriyle yün lifleri arasında kurulan kontrpuansal bağlantılar, doğal döngülerin, farklı yaşamların aralarında kurdukları ilişkileri yansıtıyor: Mesela arılarla çiçekler ya da ağaçlarla insanlar arasında kurulan türden ilişkileri.
 
Ve “yürüyüş günlükleri” serisinde yün topaklarının döngüselliğini boyayla yinelerken zeytin ağaçlarının arasında dolaştırıyor bizi. İngiliz arazi sanatçısı Richard Long’un doğada yürüyüşleri sırasında tuttuğu rüzgâr günlüklerinden esintiler taşıyor günlükleri. Long, yürüyüşü sırasında rüzgârın değişen yönünü oklarla göstermişti. Değirmenci’nin günlüklerinde sadece rüzgârın sesini değil, doğanın tüm döngülerinin birbirine bağlanarak yarattıkları çok sesli müziği de duyacaksınız.
 
Not: İsmet Değirmenci’nin “Bir Yerde” başlıklı sergisini 12 Haziran’a kadar Teşvikiye Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde izleyebilirsiniz. 

Etiketler: kültür sanat
nefret