25/08/2023 | Yazar: ChinaBird

O doktorlar olmayınca insanlar ölüyor ya da ölümle burun buruna yaşamak zorunda kalıyor. Bizim cinsiyetimizi zorla değiştirmeye çalışan; bize hiç istemediğimiz ve hiçbir aidiyet hissetmediğimiz bir kimlikle yaşamaya mecbur kılan; hayatı bize zindan eden o doktorlar değil; homofobinin, transfobinin esiri ve aynı zamanda taciri olmuş gerici, yobaz zihniyettir.

Biri bu doktorları durdurmuştu Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

*Tetikleyici içerik uyarısı

Basın özgürlüğü, meslek etiği; daha temelde yaşam hakkı, insan hakları nedir diye sorgulatan bir haberde hedef gösterilen bilim insanlarından bahsediyorum.

Çok öfkeliyim. Trans bir özne olarak bu yazıda öfkemi, trans aktivizm ekseninde yapıcı bir etkiye dönüştürmeye gayret ederek hedef gösterilen bilim insanlarına, bilimsel çalışmalara, doğru bilgiye erişimin olmadığı bir ortamda yetişmenin, trans bir ergen için ne demek olduğunu anlaşılır bir dille ifade etmeye çalışacağım:

Tek kelimeyle cehennem!

Durumun bu şekilde bir tabir edilmesi cishetero bireylere abartılı gelebilir. Herkesin trans öyküsünün biricik olduğunu hesaba katan bir trans özne olarak söyleyebilirim ki cehennem tabiri ergenliğini “yapayalnız” geçirmiş bazı translar için hafif bile kalmış olabilir. Benim için o yıllar utanç, suçluluk duygusu ve kendi varoluşumdan duyduğum derin tiksinti ile iç içe geçmiş yıllardı.

Doksanlı yılların ortalarıydı. Ana akım medya trans avına çıkmış; televizyonlardan ve gazetelerden travesti terörü, travesti dehşeti başlıklı haberler eksik olmuyordu. Trans kadınlar; sürekli sapkınlıkla, çirkinlikle, benzersiz kötülüklerle özdeşleştirilip kadın taklidi yapan rezil erkekler olmakla yaftalanıyordu. Trans geçmişi olan kadınların yapabileceği tek meslek zorunlu seks işçiliğiymiş gibi gösteriliyordu. Trans kadınların asker kaçağı olmakla suçlanıp adeta canlı bir varlık değillermiş gibi karga tulumba götürüldüğünü, işkenceyle saçlarının makineye vurulduğunu gösteren haberler toplumun genelinde gülünç bir rezalet etkisini uyandırıyordu. Trans kadın olmak iğrençti. Ana akım medyanın bir nevi yansıması olan gündelik yaşam da bu çirkin ve asılsız yakıştırmaları pekiştirdiği için ben de “onlar” gibi düşünmem gerektiğini sanıyordum. Taşranın bir köşesinde internetin “hiç” olmadığı o yıllarda, kendini açabileceği, bu konular hakkında konuşabileceği bir tek kişinin dahi olmadığı, ulaşabildiği ve güvenilir olduğuna inandığı tek kaynağı dönemin gazetelerinin verdiği “Cinsel Sağlık Ansiklopedisi”nde, varoluşuna dair biz iz ararken türlü türlü hastalıklara, bozukluklara, sapkınlıklara denk gelen bir ergendim ben. Bahsi geçen doktorlar, modern bilim, doğru bilgi benden çok uzaktı. Kendimi o kitaplarda yazan felaketlere inandırmıştım.

Kendimden tiksindiğim için özellikle anne babam, kardeşim, arkadaşlarım hatta tüm insanların gözünde kendimi bir utanç kaynağı olarak görüyordum. Keskin bir yalnızlık içinde yoğun suçluluk duygusunun beslediği acılar yaşıyordum. O zamanlar en iyi ihtimalle hastalık olduğunu düşündüğüm varoluşumun gizli kalması için hayatımı bile feda etmeye hazırdım. Bu utancı önce “onlara” sonra da kendime yaşatmak yerine ölsem daha iyi diye düşünüyordum.

Bu ve benzeri insanı kahreden duygu ve düşüncelerle beni yetiştiren anneme babama layık bir insan olmaya, okul okumaya, yaşamda kendime bir yer edinmeye çalıştım. Yaşanım doğasına içkin olan, herkesin çeşitli şekillerde karşılaştığı zorlukları; ben sırtımda bu büyük yükle göğüslemeye çalıştım. Yıllarımı kendime psikolojik işkence çektirerek geçirdim. Kendi varoluşuma karşı giriştiğim düşmanca mücadeleyi irade sandım. Fırsatını bulduğumda, gizli gizli yaptığım cinsel kimliğime işaret eden her eylem uykularımı kaçırdı. Yıllarca huzur nedir bilmedim. Mutluluğu, şefkati kendime çok gördüm. Zor da olsa böyle idare edebilirim sandım. Ta ki kendimi reddetmenin ağırlığı, beni nefessiz bırakıp “Gerçekten de ölsem ya da hiç doğmamış olsam daha mı iyi olurdu?” sorusunun cevabını buldurana kadar…  Hayır, her şeye rağmen yaşamaya devam etmeliydim. Maalesef herkesin öyküsü de bu soruya verdiği cevap da farklı. Ben, belki de şansı yaver gidip doğru cevabı bulabilenlerdenim. İşte o doktorlar, insanın yanında olmayınca doğru cevabı görebilmek şansa kalmış oluyor. O doktorlar olmayınca insanlar ölüyor ya da ölümle burun buruna yaşamak zorunda kalıyor. O doktorlar bizi yaşatıyor, hayata bağlıyor, kendimizle barışık bir yaşamın mümkün olduğunu gösteriyorlar. Bizim cinsiyetimizi zorla değiştirmeye çalışan; bize hiç istemediğimiz ve hiçbir aidiyet hissetmediğimiz bir kimlikle yaşamaya mecbur kılan; hayatı bize zindan eden o doktorlar değil; homofobinin, transfobinin esiri ve aynı zamanda taciri olmuş gerici, yobaz zihniyettir. Bu bağlamda biz trans varoluşlar başta olmak üzere neredeyse tüm canlıların yaşam haklarına göz diken karanlığın sorumluları; patriyarka, kapitalizm ve bunların irili ufaklı temsilcileridir. Bu temsilciler, varlıklarının devamını sağlamak için üretmeye ve yaymaya mecbur oldukları dipsiz cehalet ve korkunç sefalet ortamında dahi, insan becerisinin ve emeğinin en yüce erdemlerini taşıyan bilim, sanat, felsefe gibi üretimler ve insan hakları gibi değerler karşısında korkudan titremekte ve bu korkuyu nefretleri ile maskelemektedirler. Korkularının kabarttığı, içlerinden taşan nefretlerini; toplumun, kendi yaşamsal sorunlarına eğilmesine ve çözüm üretmesine imkan vermeyen bir alet gibi kullanırlar. Başka çareleri yoktur.

İşte ben, işte o bahsettim zamanlarda bu korku ve nefret yığınının kaynağını kendi varoluşum zannettim. Geçmişte o doktorlarla hiçbir zaman karşılaşma şansım olmadı ama hayatımın sonraki yıllarında beni anlayacak, beni yargılamadan olduğum gibi kabul edecek, kendimle barışık olmanın mutluluğunu ve huzurunu bana öğretecek dernekler, kurumlar ve insanlar olduğunu gördüm. Sizi gördüm. Nefrete inat yaşasın hayat diyebilmenin ve dayanışmanın gücünü, sağaltıcılığını hissettim. Aydınlık fikirlerin ve insanların tüm engellemelere rağmen durdurulamayacağına tanık oldum. Hayatın, içimizdeki ve dışımızdaki evrene doğru sonu olmayan bir keşfin mücadelesi olduğunu yaşayarak öğrendim. Durdurulamayacağımızı biliyorum.

Tüm çiçeklerimizi koparmayı kafasına koymuş gerici zihniyete karşı, bilimin aydınlığıyla inşa edilecek adil, eşit ve özgür bir dünyada yeşeren baharlar için mücadele eden, emeğini sakınmayan tanıdık, tanımadık tüm dostlara selam olsun.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, sağlık
İstihdam