30/07/2021 | Yazar: Ebru Nihan Celkan

Gökkuşağı renkleri adı konmamış şekilde yasaklandıkça yaratıcı ve dirençli bir başkaldırının renkleri haline geliyor.

Biz olduğumuz kişileriz Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Cihangir, Meydan Gazetesi

Berlin için anons edilen çok sayıdaki Onur Yürüyüşü organizasyonundan haberdardım. İlk başta kararsızlık yaşadım. Hangisine gitmeliyim? Sonra yürüyüşlerin bir noktada birleştiğini öğrenince kolayca dahil olabileceğim Hermannplatz’dan başlayan yürüyüşe katıldım. Yürüyüşün farklı çıkış noktaları olması sadece içeriklerine dair çeşitliliği göstermiyor aynı zamanda yürüyüşün herkes için rahat erişilebilir olmasını sağlamanın da bir yolu haline geliyor. Açıkçası ilk başta yanlış bir seçim yaptığımı düşündüm zira buluşma noktasında katılımcı sayısı ve çeşitliliği sınırlı geldi. Lakin attığımız her adım, geçtiğimiz her yol ağzı, durduğumuz her meydan rengimize renk, insana insan kattı. Sesler, diller, temsiller… Bir kaygı duymadan şarkılar, alkışlar ve dansla yürüyorduk. Polis de bizimle yürüyordu. Polislerin kalabalığı korumak üzere orada olduklarını katıldığım bir yürüyüşte arkadaşım söylemişti.

“Polis yürüyen LGBTİQA+*’ları korumak üzere burada.”

Gerçekten mi?

Polis tarafından korunuyor olma fikri zihnimi Türkiye saatiyle 17:00’de İstanbul Taksim’de başlayacak yürüyüşe taşıdı. Gözüm Instagram ve Twitter’daydı. Nerede olursam olayım Türkiye kalbimde yer etmiş ve bir türlü kapanmayan kâğıt kesiği gibi kendini anımsatır. Bedenim birbirinden farklı insanların oluşturduğu, renkli, coşkulu nehirle akarken aklım ve ruhum İstanbul’da, Taksim’de. Sadece oradan gelmiş olmaktan dolayı yaşadığım bir merak değildi. Yıllardır farklı zeminlerde ve zamanlarda tiyatro için ya da toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik için beraber çalıştığım binlerce yol arkadaşım yürüyüşe katılıyordu.

“19. İstanbul Onur Yürüyüşü polisin sert müdahalesiyle karşılaştı.”

Türkiye ile ilgili bu ve benzeri cümlelerle, haberlerle hem son Onur Yürüyüşü sırasında hem de son yıllarda artan şekilde karşılaştığınızı düşünüyorum. En son 2014 yılında gerçekleşen ve yüzbinlerce insanın katıldığı İstanbul Onur Yürüyüşüne son yedi yıldır izin verilmiyor.

Bu sene de benzer haberler yürüyüşten yaklaşık iki saat önce sosyal medyada yayınlanmaya başladı. Henüz sabahın erken saatlerinde kapatılan ana ve ara caddeler, üzerinde gökkuşağı renkleri olan t-shirtler giyindiği için İstiklal Caddesine alınmayanlar, “suç unsuru” teşkil eden Gökkuşağı ve Trans bayraklarıyla gezenlere müdahaleler, bunları fotoğraflamaya çalışan AFP muhabiri Bülent Kılıç’ın oldukça sert şekilde gözaltına alınmasına dair görüntüler... 

biz-oldugumuz-kisileriz-1

Fotoğraf: Hacı Bişkin / Gazete Duvar

Bu yazıda bu hikâyenin diğer tarafını sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum. Sert müdahalelerle karşılaşanların, renkleri yasaklanmaya çalışılanların hikâyesini aktarmak istiyorum. Sadece İstanbul gibi bir metropolde değil nispeten küçük denebilecek şehirlerde kimliklerini ortaya koymaktan geri durmayan bunu yaparken barışçıl yaklaşımlarından taviz vermeyen ve sosyal medyayı çok iyi kullanan bir nesilden bahsetmek istiyorum. İlham aldığım, büyük bir coşkuyla takipçisi olduğum, onları izleyerek öğrendiğim bir nesil.

Hakikat ve zorbalık

Türkiye’de kolluk kuvvetlerini organize etmek ve inşaat ihalelerini sürdürmek dışındaki alanlarda, özellikle ekonomi ve eğitim sisteminde hakimiyet kuramayan hegemonya kendisiyle beraber yurttaşları aşağı çekmek üzere büyük bir çaba harcıyor. Bunu yaparken de sıkça kullandığı yöntemlerin başında zorbalık geliyor. Yarattığı yıkıcı enerjiyle her şeyi içine çeken, bünyesinde ne olduğunu asla tam manasıyla bilemediğimiz ve yuttuklarını da geri vermeyen bir karadelik. Gökkuşağı bayraklarının çevresinde oluşan kolluk kuvveti kalabalığı görünce Türkiye’de heteroseksüelliğin canhıraş korunduğu yanılgısına düşebilirsiniz. Oysa “iktidar” olduğunu anımsamak ve anımsatmak ihtiyacında olan oldukça kısıtlı bir çevrenin “şovu” söz konusu.  

En son gerçekleşen Onur Yürüyüşü’nde ve Onur Haftası’nda bu “şov” Queer insanların hakiki, barışçı, dirençli, neşeli ve inatçı bir varoluş mücadelesiyle karşılaştı.

Sosyal medya üzerinden umutsuzluğu ve şiddeti hızla yayan haberleri yürüyüşe katılan insanların gönderileri aynı hızda hükümsüz kıldı. Gelen müdahale haberlerini takiben iki genç Queer’in bütün sakinlikleriyle etten duvar örmüş polise doğru yürüdüğünü, seslerine yansıyan hayal kırıklığıyla yaşıtları olan memurlarla diyalog kurma çabalarını gördük.

“Ben niye ülkemin toprağında insanca niye yürüyemiyorum? Neden? Açılın geçelim. Hiçbirinize kötü bir şey yapmıyorum. Kimseye zarar vermiyoruz, kimseden bir şey istemiyoruz. Neden? Aynı okullarda, aynı sıralarda okumadık mı?”

Bütün ikiliklerin ötesinde

Dünyayı cinsellik ve cinsiyet haricinde de ikilikler (binary) üzerinden okumayı kabul etmeyen bir nesil var. Bu nesil, zemin bellediği dijital dünyada “ya bizdensin ya onlardan” yıkıcılığından sıyrılarak iletişim kurmayı arzulayan, siyah ve beyazın ötesinde bir dilin ve temsilin pratiğine bizi ortak etti ve ediyor. Bunu zamanı ve zemini genişleten bir davet olarak görüyorum. Elimden geldiğince bu davete eşlik ediyorum. Berlin’deyim ama binlerce kilometre uzakta gözaltına alınanların sesi olabilirim.

Eskişehir’de gerçekleştirilecek 1.Onur Yürüyüşü’ne katılanlardan gelen bir fotoğraf ekranlarımızda beliriyor.

biz-oldugumuz-kisileriz-2

Fotoğraf: Kızıl Okyanus LGBTİ+

“Gözaltı aracındayız. Bir aradayız, korkmuyoruz.”

Fotoğrafla beraber bu mesaj paylaşılıyor. Sonra fotoğraf elden ele. Sosyal medya üzerinden büyük bir baskı oluşuyor ve kısa süre içerisinde gözaltına alınanlar bırakılıyor. Sanki bu korkunç haksızlığı hiç yaşamamış gibi yan yana, omuz omuza, gözlerinde bin bir farklı ışıltı, yüzlerinde kocaman gülümsemeyle yeni bir fotoğraf yolluyorlar.

“Gözaltı sonrası yazıyor bu sefer fotoğrafın mesajında. Fotoğraf yine elden ele…

Ihlamur kokuları arasından yürüyoruz Berlin’de, fotoğrafı herkese göstermek istiyorum. İstanbul’a sesimiz ulaşsın, kimse kendisini yalnız hissetmesin istiyorum. Yalnızlığın ne olduğunu, insana ne yaptığını eşcinsel ve/veya trans bir çocuk kadar kim iyi bilebilir ki?

Bir başka queer derneğinin videosu düşüyor ekrana, basın açıklamasını İstiklal Caddesinde okuma ısrarı devam ediyor. İnsanlar bir sokaktan “süpürülüyor” diğer sokaklarda soluğu alıyorlar. En baştan başlıyor biri okumaya,

“19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşümüzü Taksim’de gerçekleştiriyoruz. Alanlarımızın daraltılmasına dağılarak, her yerde var olarak direnmemizin ardından, bu kez hep beraber sokaklara dönüyor, sokakları dolduruyoruz. Haykırıyor, zırıldıyoruz… Geçtiğimiz yıl hem LGBTİ+’lar hem de tüm toplum için baskıyla, şiddetle, zorbalıkla geçti. Ancak hiçbirimiz haklarımızdan, varoluşlarımızdan ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz.”

Berlin’de kapısına gökkuşağı bayrakları asılmış devlet dairlerinin arasından geçerek diğer gruplarla birleşiyoruz. Keşke diyorum İstanbul Onur Yürüyüşü basın bülteni de okunsa ve tam şu anda orada neler olduğunu buradakiler de bilse. Oradaki direnişe ses verebilsek.

Biz olduğumuz kişileriz

Yavaş yavaş Berlin Onur Yürüyüşü kalabalığından uzaklaşırken telefon ekranıma müthiş bir video daha düşüyor. Saatlerdir İstiklal Caddesinin farklı noktalarından “süpürülen” insanlar Cezayir Sokak aralığı ile Galatasaray Lisesi’nin sınırladığı cadde arasında bir araya geliyor. Gözaltına alınan yirmiye yakın insan dışında saatlerdir görüntülerini gördüğüm herkes bir araya gelmiş. Arkadaşlarıyla gönlünce dans eden başörtülü genç kadını da görüyorum bir arabanın üzerine çıkıp bedenin bütün kıvrımlarını keşfedercesine dans eden trans kadını da. Sanki saatlerdir şiddet gören onlar değilmiş gibi, gözaltına alınma korkusunu yaşamamışlar gibi düşmanlığa, öfkeye, şiddete en ufak prim vermiyorlar. Onları dans ettiren intikam duygusu değil kendileri olma arzusu. Kekrek ve ürkek bir hal değil, her birini farklı renge boyadığı tırnaklarını havaya mutlulukla savuran, dudağındaki ruju, gözlerindeki sürmeyi tazeleyen, hayatı olduğu gibi yaşamak isteyen canların hevesi…

biz-oldugumuz-kisileriz-3

Fotoğraf: Cihangir, Meydan Gazetesi

Gökkuşağı renkleri adı konmamış şekilde yasaklandıkça yaratıcı ve dirençli bir başkaldırının renkleri haline geliyor. Görünen o ki Gezi’den bu yana korkulan değil orada oldukları için güven duyulan insanlara dönüşen Türkiyeli queerlerin hikâyesi güçlenerek, renklenerek, dirayetini arttırarak devam ediyor.

Zira İstanbul’da, Berlin’de, Eskişehir’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde, bütün ikiliklerin ve dayatmanın ötesinde…

Biz neysek, kimsek oyuz.



* Bundan sonra queer olarak anılacak

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, yaşam
İstihdam