13/10/2021 | Yazar: Umut Güner

Evde sanki sürekli bir çamaşır makinesi çalıştırıyoruz ama ne yaparsak yapalım kirli çamaşırlarımız hiç bitmiyor. Ama şunun farkındayız sanki artık; biz kirli sepeti dolu olan insanlarız ama birbirimizin çöpünü karıştırmıyoruz.

Bizimkisi bir “tuhaf” aile hikayesi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: Dylan Glynn

Queer/lubunya aile deneyimlerimizi yazma çabası aynı zamanda içinde yaşadığımız evin hikayesini anlatmaya götürüyor beni. Bu hikâye 2003 yılının Sonbaharına kadar geri gidiyor. Partnerimin ailesine açılmak zorunda kalması üzerine birlikte yaşamaya karar verdik. Tamamen imece usulü ile tutulan ev, ödenmeyeceği bilindiği halde alınan borçlarla yuvamızı kurduk. Lubunya ruhu böyledir; beldenle(paranla) dövemezsin belki ama her genç lubunya bir Robin Hood’tur. Sonrasında ailelerle tanışma süreçleri başladı. Bu tanışma süreçleri de bir bakıma yeniden açılma süreciydi. Açılma hiçbir zaman bitmeyen, sürekli kendini tekrar eden ve aynı tadı veren çikolatalı bir gofret gibidir. Bir dönem hayatında olmasa da eksikliğini fark etmezsin. Benim ailem “damat/gelinlerini” çok sevmişlerdi. Çünkü bende eksik buldukları ne varsa onda vardı: Üniversiteyi bitirmiş, ehliyeti, arabası, düzenli bir işi olan, yabancı dil bilen, ütülü pantolon ve gömleğiyle saygı ve sevgi dolu bir erkek. Kaynanamın ise beni gördüğünde ilk yorumu, diğer çocuklarının o dönemki partnerlerinin balıketli olmasından kaynaklı “o da şişmanmış” olmuş. Ailelerin birbirleriyle tanışması biraz zaman alsa da ailelerinden habersiz evlenen heteroseksüel bir çiftten çok da farkı olmayan birliktelikti.

6 yıllık ortak ev yaşantımızda en radikal değişim köpeğimiz Bobi’nin hayatımıza girmesi idi. Bobi ile kartlar yeniden karıldı. Bir evladımız olmuştu. “Mutsuzluğa çözüm” ya da “mutluluğu çocukla taçlandırma” çabası arasındaki ince çizgi bizi üç kişilik bir çitlembik aileye dönüştürdü. Bobiyle mutluyduk. Aslında bu hikâyenin ana kahramanı hayatımıza girmesi ile birlikte kendiliğinden Bobi oldu. Partnerimle “sevgili” olarak yollarımızı ayırmaya karar verdik ancak hem Bobi için hem de birbirimiz için aynı evde yaşamaya devam ettik. Bir süre sonra eski partnerim yeni ev arkadaşımın sevgilisi Metoş’un da bizimle yaşamaya başlamasıyla birlikte aslında yaşantımız bir queer aile deneyimine dönüşmeye başladı.

Eski sevgilim ve onun yeni sevgilisiyle yaşamaya başladığımda “hem çok geleneksel hem de çok queer bir deneyim mi” tartışması lubunya ortamlarının eğlencesi olmuştu. Gelenekselliği aslında lubunya arkadaşlarımızın “kumamla” yaşadığımı ilişkin güllüm sohbetlerinden kaynaklanıyordu. Bu durum çok uzun sürmedi, ben de Taytayımla tanıştım. Taytay ailesiyle yaşayan bir üniversite öğrencisiydi. Doğal olarak her daim bizimle olamıyordu. Böylece ev deneyimimiz yarı zamanlı bir ilişkiyi de kapsamaya başladı. Bu süreç Bobinin ailenin yeni öznelerini önce kabullenme, sonra onlar üzerinde kendi hâkimiyetini kurması ile başarılı bir şekilde tamamlandı. Ailede esas oğlan Bobi idi, gerisi hikâye…

Altı yıllık bir arada yaşama deneyimimiz, ev arkadaşlarımın sevgililik ilişkilerini bitirmeye karar vermesiyle yeni bir dönemecin eşiğine geldi ve bizim çitlembik ailemiz çıtladı. Bu, annemle babamın “çocuklarımız için çekiyorum” gerekçesi üzerine bina edilmiş “ayrılsak da beraberiz” hallerinin sanki yansıması haline dönüşmeye başlamıştı gözümde. İlişkilerimizi bitirmek istemiyordum, bitiremiyordum bir türlü. Ev arkadaşlarım sevgililik ilişkilerini sonlandırmıştı, ancak ben evden kimin, nasıl ayrılacağı konusunu konuşmayı kabul etmiyordum. Bu arada Bobi sanki benden önce tercihini yapmıştı; uzun süredir benimle uyuyan Bobi artık benimle değil, Metoş’la uyumaya başlamıştı. Lubunya annem Ali Ferhat, “Kız alık ne öyle hetero gibi meseleyi uzatıyorsun. Bu kriz senin değil. Ne olmuş evden biri ayrılır, senin evden ayrılanın da evinde bir odan olur, arada sırada Bobiyle ona gider gelirsiniz” dedi. Evet bu fikir hoşuma gitmişti, iki evli, iki aileli bir yaşantım olacaktı, neden olmasın ki?

Bir sene kadar sonra ben, Metoş ve Bobi üçlüsü olarak yaşamaya alıştığımız bir dönemde ufaktan ufağa Yıldız Tar hayatımıza girmeye başladı. Ankara ziyaretlerinde bütün güzelliğini Ankara laçolarına sunmak yerine bizde kalmayı tercih ediyordu. Aslında son bir iki senedir yavaştan yerleşmeye başlamıştı bizim eve. Gelirken yanında getirdiği kıyafetlerin bir kısmını kirli sepetinde bırakarark bir kısmını misafir odasındaki dolaba koyarak niyetini belli etmişti. Bunun kendisi küçük eğlenceli bir oyun gibi olsa da gelecekte olacağın habercisiydi.

Ülkede siyasal iklim hızla değişmeye başlamıştı. Malûm 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında ardından OHAL günlerinin içerisinde bulduk kendimizi. Seçilmiş kızım Yıldız Tar’ı Ankara’ya çağırdık, gözümüzün önünde olsun istiyorduk zira. Onun İstanbul hikâyesine “kısa bir ara” veriyorduk. Şoray kanunları gibi bir dizi kanunla gelse de Şoray kanunlarının her daim lubunyalaşacağını bildiğimizden kabul ettik. Yıldız’ın evi İstanbul’du, Ankara’ya geçici geliyordu. İstediği her zaman İstanbul’a dönebilecekti ve İstediği kadar İstanbul’da kalabilecekti. Sanki İstanbullu Gelin dizisinin lubunya versiyonunu bir İç Anadolu kasabasında çekiyorduk.

Queer aile olma yolundaki hikâyemize devam etmeden önce, bir parça “lubunya aile” olma meselesine değinmek istiyorum. “Babanın” olmadığı, “annelik-kızlık” ilişkisi üzerine kurulan bir aile biçimi lubunya ailelik. Elbette kazara “oğlan” evlat edinme halleri olmuyor değil, lubunya kültüründen yeteri kadar beslenemeyen, gey kültürü ile büyüyen çocuklarım, “oğullarım” da oldu. Onlarla ilişkim daha çok atanmış ailedeki anne-oğul ilişkisi gibi, bazen her iki taraf da unutuyor ya da unutmak istiyor aradaki bağı ama o bağ var. Ama kızlar öyle mi? Ne demiş İngilizler; “Oğlum evlenene kadar oğlum, kızım ölene kadar kızım”.

Bu arada kim kimi ne zaman seçti veyahut hangi ara birbirimizi seçtiğimiz konusunda uzlaştık bilemiyorum ama artık bir sürü lubunya bana anne diyor. Bir kısmı gerçekten karşılıklı, bile isteye seçtiklerim ve beni seçenler. Benim kızlarım Laçonya Çekiç, Sarı Kız Aslı, Yıldız Tar, Metoş Ebru Meral Esin Güzel, yeğen-kızlar kategorisinde Gözde, oğul Levent P, torun Evren Ç. Ve bunun dışında kızlarımın çocukları, kızlarımın akranları ile geniş bir aile oluveriyoruz.

Seçilmiş çitlembik ailemizde ise beş kişiyiz; ben, Yıldız Dar, Metoş, Taytay ve Bobi. Lubunyalık üzerinden queer ailemizi tarifleyecek olursak Metoş, Yıldız ve ben varız. Çoğu zaman atanmış ailelerimize karşı birbirimizi koruduğumuz bir yarenlik ilişkisi aramızdaki. Ve zamanla bu yarenlik ilişkisinin gerçekliği atanmış ailelerimiz tarafından da kabul edilmek zorunda kalınıyor. Hetero ailelerimiz (atanmış aileler) ile queer ailemizin karşılaşması da “iyi dünür buluşmaları” gibi oluyor. “Kızımızı seviyor ve el üstünde tutuyorlar” tebessümü ile kabul ediyorlar benim seçilmiş bir ebeveyn olduğumu, bizim de kendi çapımızda bir aile olduğumuz gerçeğini.

Yıldız’ın annesi iki sene önce bize geldi. Yıldız için heyecanlı bir süreçti, hem annesini hem de beni karşılaşma öncesi sıkı sıkı tembihledi. Tembihlediği yer Yıldız’ın çocukluğu idi, atanmış annesine de seçilmiş annesine de güvenemediği yerdi. O konuşma öncesine kadar Yıldız’la ergen kızının büyüdüğünü fark etmeyen “anne” gibi kavga ettiğimiz mevzuların hepsinin Yıldız’ın sevmem gereken yerleri olduğunu sonradan anlayacaktım. Yıldız’ın annesi, Songül abla ise sanki bütün bunları, bu gerilimleri hissetmiş gibi kaldığı iki gün boyunca bana Yıldız Tar 101 atölyesi yaptı. Bilgisayar programcısı gibi Yıldız’ın kodlarını önüme bir bir serdi. Böyle yaparsan sonuç bu olur, şunu elde etmek istiyorsan bunu yap, bak şimdi gör diyerekten örnekli, uygulamalı bir iki gün geçirdik. Atanmış ailenin seçilmiş aileye maçı gibi de okumak mümkün ki ben öyle okudum ve okumaya devam edeceğim. Ancak bunun rövanşı olmalıydı. Biz de queer çitlembik ailemizle birlikte Bursa’ya gittik; ve rövanşımı aldım- ya da aldığımı zannediyorum kendimce-  

Çitlembik ailemizde birbirimizle çocukluğumuzu paylaşıyoruz, kimseyle paylaşmadığımız şeyleri, hatta anılarını inkâr eden akranlarımızla yaşadıklarımızı paylaşıyoruz. Birbirimizin tarihine, mahrem tarihlerine tanıklık ediyoruz. Çocukluklarımızı iyileştiriyoruz kendiliğinden böylece. Bazen birbirimizin yarasına tuz basıyoruz, canını acıtıyoruz. Daha hızlı iyileşsin istiyoruz. Kendimize şefkatli olabildiğimiz kadar birbirimize şefkatli olabiliyoruz, ki her lubunya en çok kendisine karşı acımasızdır. Bazen bu haller “dışı seni yakar, içi beni yakara götürebiliyor”. Bizim queer/lubunya aile deneyimimiz de böyle oluyor. Ama bir yandan da şu halde buluyoruz kendimizi, “sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkarız bu heteronormatif ilişkiler yumağından”. Çünkü aile, birlikte yaşam, dostluk, yarenlik, sevgililik bütün ilişki biçimleri normatif olarak tanımlanıyor, kodlanıyor, içselleştiriliyor.

Bazen birbirimizden bunaldığımız da oluyor, bu kadarı fazla diyoruz, çoğunlukla karşılıklı olarak yaşıyoruz bu hisleri. O zaman içimizden biri ya da ikisi bavulunu topluyor, kısa süreli bir tatile çıkıyor. Birbirimizi özleyip dönüyoruz sonrasında, özlemin güzel bir duygu olduğunu hissettiriyor bize ev-aile deneyimimiz. Yıldız ile birbirimize ilişkin madi koli atma deneyimlerimizi farklı sosyal medya mecralarında farklı kitlelere aktarıyoruz bazen. Yıldız genelde twitterda “ev arkadaşım U.G, ev arkadaşım M.U” diye hicvini konuştururken ben de instagramdan lubunyalara sesleniyorum yahut kaosgl.org’da içimi döküyorum Tanju Tar’iz olarak. Yıldız’ın anlık paylaşımları, benim instagramda tarihe not düşmek için biriktirdiklerimle birbiri ile çelişen ve birbirinden farklı bir ilişki inşa ediyoruz. Her ikisi de gerçek ve eş zamanlı yaşanabiliyor.

Queer yaren aile deneyimimiz aynı zamanda içimizdeki lubunyayı da yeşertiyor. Artık her birimizin dolabında elbiseler, topuklu ayakkabılar, ojeler, sütyenler var. Birbirimize bu eşyaları hediye ediyoruz. Gündelik kıyafetlerimiz üzerinden birbirimize madikoliler atarken drag-trans-nonbinary deneyimlerimizi sanki ilk kez giyiniyor, sanki ilk kez makyaj yapıyormuşçasına okşuyor ve seviyoruz.

Tam da söz konusu yarenlik hallerimiz, Tanju Tariz’i doğurdu. Aktivist ve Kaos GL’nin emekçisi Umut Güner olarak hetero toplum nezdinde makul ve makbul olmaya kendimi zorlarken, queer ailemiz Tanju Tar’iz’i doğurdu. Ayarsız, madi kolili, bol seks konuşmayı seven, el alem ne derse desin kendi bildiğini yapan bir Tanju Tar’iz. Tanju Tar’iz en çok Yıldız’la uğraşıyor, ama hep sevdiğinden yapıyor bunları. Tanju Tar’iz de bu evin bir öznesi, yazılarıyla vücut bulan bizimle aynı evi paylaşan bir özne.

Evdeki ikinci doğumumuz ise Metoş’un “Ebru Meral Esin Güzel’i. “Her halde, en güzel göt Meral’de” lubunya deyişinden Meral’i, sesini hayran olduğu Ebru Gündeş’ten Ebru’yu, Esin Koman’ın aylak isimli ev arkadaşın esin dışında kimseyle gezmiyorken Metoş’la gezdiği içinde Esin ismini aldı. Sonra da Yıldız’ın kızı Defne’nin soyadını aldı. Ebru Meral Esin Güzel oldu.

Biz aynı ev içinde kendiliklerimizle varolmaya çalıştığımız kadar olmak istediğimize dair performanslarla da varoluyoruz. Anne-kızlık ilişkisine yüklediğimiz anlamlar bile her gün yeniden kurulabiliyor. Anne-kız olma halimizin içinde Metoş ve Yıldız’ın kızkardeşlik hikâyesi var. Bazen bana karşı ortaklaşan, bazen birbirine incelikli madilikler atan, kendi lubunya evimiz dışında herkese karşı tek yürek olan kızkardeşlik.

Bu arada bu evde Yıldız’ın kızları var. Osmanlı sultanlarından isimlerini alan bebekleri. Her birinin ayrı bir hikayesi var. Her biri bizim hayatlarımızda farklı dönemlere, farklı kişilere işaret ediyor. Hetero dünyada yok sayılan hayatlarımıza inat Yıldız’ın kızlarının her birinin hikâyesi var. Bazen ilginç bazen sıradan ama kendi hikâyeleri.

Ev bizim için içinde yaşadığımız dört duvardan ibaret değil, içine alabildiğimiz her şey ve dışarıya akisleriyle ev. Yılbaşı yemekleri, doğum günü gerilimleri, birbirimizi haberdar ettiğimiz süprizli doğum günleri ile kalabalıklaşan bir ev deneyimi yaşıyoruz. Evde birimiz eksildiğinde ev kendiliğinden sessizleşiyor.

Pandemide eve kapanma zorunluluğunu bizi bunaltacak mı, sıkılacak mıyız? derken neredeyse bir seneyi aşkın bir süredir evin sınırları içinde kendi akışkanlığınımızı yakaladık. Evden en çok kaçmak isteyen Bobi’yi gezdiriyor, uzun uzun gezdiriyor. Bir yolunu buluyoruz evde, yan yana iken yalnız kalmanın, yalnızken kalabalık hissetmenin.

Yıldız’ın İstanbul’dan bavulunda getirdiği “daha sonra giymek üzere misafir dolabına yerleştirdiği kıyafetler ve kirli sepetine bıraktığı kıyafetler” gibi biz de ailelerimizden, başka dostluklardan, hetero dünyadan bir sürü şey taşıyoruz evimize. Bobiyle on beş sene, Ebru Meral Esin Güzel ile on iki sene ve sonrasında Yıldız’la beraber beş seneye yakın bir süredir bir arada yaşamaya çalışsak da bu heteronormatif dünyanın kirlileri hiç bitmiyor. Evde sanki sürekli bir çamaşır makinesi çalıştırıyoruz ama ne yaparsak yapalım kirli çamaşırlarımız hiç bitmiyor. Ama şunun farkındayız sanki artık; biz kirli sepeti dolu olan insanlarız ama birbirimizin çöpünü karıştırmıyoruz.

*Bu yazı ilk olarak Birikim dergisinin Temmuz-Ağustos 2021 sayısında yayınlanmıştır.

**KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, aile
İstihdam