14/04/2023 | Yazar: Burak Su

Renk fark etmeksizin özgürlük mücadelesinde toplumun her kesimi bir bütün olabilmeli, demokratik kazanımlar toplumun en karanlıkta kalan kesimlerine kadar ulaşabilmelidir.

Boğaziçi direnişinde “Onur” kavramı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

2 Ocak 2021’de Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle intihalli akademisyen Melih Bulu Boğaziçi Üniversitesi’ne 80’li yıllardan günümüze eşi benzeri görülmemiş bir şekilde dışarıdan atanmış, bu durum 4 Ocak 2021’den günümüze dek devam etmekte olan tarihi Boğaziçi direnişine neden olmuştur.

Boğaziçi direnişinin nedenleri hakkında politik figürlerin de etkisiyle çeşitli spekülasyonlar ortaya atılmış, LGBTİ+’lar direnişin en etkin ögesi haline gelmiştir. Kayyım rektör Melih Bulu’nun saraydan aldığı talimatlarla yönetime atanır atanmaz yaptığı ilk icraat okulun sivil toplum altyapısını yok etmek olmuştur. Bu ideal doğrultusunda önce BÜLGBTİ+ kulübünü saray medyası kanalıyla hedef alıp terörize etmeye çalışmış, akabinde BÜLGBTİ+ ve BÜKAK’ın birlikte kullandığı kulüp odası kulüplerin danışman hocaları ve mensuplarının onayı alınmadan bir gece yarısı kolluk kuvvetleri tarafından basılarak rektörlüğün kararıyla önce adaylık statüsünün kaldırıldığı daha sonra kulübün fiilen kapatıldığı belirtilmiştir. BÜLGBTİ+ kulübünün yanı sıra Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK) koordinatörü Cemre Baytok’un ücretsiz izne çıkarılması, okulun toplumsal cinsiyet eşitliği temelli sivil toplum altyapısının yok etme aksiyonlarının diğer bir kolunu oluşturmuştur. Boğaziçi direnişi altında gerçekleştirilen tüm toplu yürüyüşlere baktığımızda LGBTİ+ ve onur kavramının özellikle vurgulandığını görüyoruz. Bu, direnişin herhangi bir kümesi olmayan üçüncü taraflarca anlamlandırılmamış, eylemi kriminalize etmeye çalışan çevrelerce direnişi sönümlendirmek için önemli bir malzeme olarak kullanılmıştır. “Öğrencilerin rektör talepleriyle LGBTİ+ flamasının ne alakası var?’’, “Neden LGBTİ+’ları direnişin en ön safında yer alıyor?’’ gibi soruları Melih Bulu’nun atanır atanmaz yaptığı faaliyetlerle birlikte ele aldığımızda “Onur’’ kavramının direnişle ilgisiz gibi görünüp esasında ne kadar ilgili olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda etkili politik figürlerin nefret söylemleriyle doğru orantılı artan LGBTİ+ nefret suçları ve cinayetlerine baktığımızda, onur kavramının Boğaziçi direnişinde talep edilen özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla özdeşleştirilmesinin yanlış olmadığını görebiliriz çünkü özgürlük toplumda sadece hâkim üst kültürün istifade edebileceği bir değer olmamakla birlikte daha resesif alt kültürlerin de dominant kültürlerle eşit oranda faydalanabileceği bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, toplumsal hareketlerde vurgulanan “Ya hep beraber ya hiçbirimiz’’ şiarı, rektörlük seçimleri vasıtasıyla talep edilen demokratik kazanımların toplumun marjinalize edilen azınlık sosyal gruplarının talep ettiği özgürlük kavramıyla iç içe geçmiş, birbirinden ayrılamaz bir bütün olduğunu ifade eder. 2014’ten bu zamana dek çeşitli gerekçelerle iptal edilen LGBTİ+ onur yürüyüşleri ve yasaklara rağmen anayasal haklarını kullanmak isteyen LGBTİ+’ların etkinlikten önce kaymakamlık ve valilik tarafından sosyal medya aracılığıyla deklare edilmiş gerekçeler öne sürülerek baskılanması çok defa özgürlükçü üniversite kampüslerinde de karşımıza çıkmıştır. ODTÜ ve Boğaziçi örneğinde görüldüğü üzere, önceki yıllarda çok daha rahat ve güvenli ortamlarda gerçekleştirilen bu geleneksel yürüyüşler, hükümet kanalıyla ülke genelinde artan baskı ve otoriterliğin etkisiyle önce sınırlandırılmış belirli alanlarda gerçekleştirilmesi, daha sonra hiç gerçekleştirilmemesi ve katılımcıların orantısız güçle gözaltına alınarak bastırılmasıyla sonuçlanmıştır. Tüm bu yaşananlar elbette ki, cumhuriyetin demokratik kazanımlarını yok etmeyi amaç edinen siyasi konjonktürün ülke geneline yaymak istediği korku ikliminin yeterince politikleşmiş, hükümetin adeta arka bahçesi haline gelmiş üniversite kampüslerine sirayetidir.

Velhasıl, temelinde özgürlük mefhumu yatan geniş tabanlı toplumsal hareketlerin toplumun azınlıkta kalan mağdur kesiminin özgürlük taleplerinin göz ardı edilmesiyle başarıya ulaşması mümkün değildir. Dolayısıyla, renk fark etmeksizin özgürlük mücadelesinde toplumun her kesimi bir bütün olabilmeli, demokratik kazanımlar toplumun en karanlıkta kalan kesimlerine kadar ulaşabilmelidir. 

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Onur dosya konulu 186. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam