01/03/2011 | Yazar: Yıldırım Türker

Erdoğan daha 2007 yılında Altan Öymen’in yüzde 10 seçim barajı konusundaki sorusuna, “Bu barajı biz koymadık, bize niye soruyorsunuz?

Erdoğan daha 2007 yılında Altan Öymen’in yüzde 10 seçim barajı konusundaki sorusuna, “Bu barajı biz koymadık, bize niye soruyorsunuz? 1987’den bu yana bu baraja muhalif olanlar neredeydi? Ben yüzde 10’a karşıyım ama şu anda istikrar ve güven açısından gerekli görüyorum. Koalisyonlar Türkiye’nin zararına oldu” cevabını yapıştırıyordu.
Başbakan’ın bu cevabının tercümesini en yetkin şekilde ona hayran seçmeninin yapabileceğine inanıyorum. Çünkü bu fikir yürütme yordamı, bu üslup onu sarsılmaz kılıyor.
Ezcümle Erdoğan, ‘kim koyduysa o kaldırsın’ demek istemiyor elbet. Ama bu barajın mesuliyetini de taşımayı reddediyor. “Birileri zamanında koymuş. Neden o zaman çıkıp itiraz etmediniz?” diyor. Şimdi susup oturun, bu barajı siz hak ettiniz, demeye getiriyor.
Dünyayı ego kapısından izlediği için, hırçın savunma diline sarılıveriyor.
Tabii bu dilin arkasında “şimdiye kadar sessizken biz iktidara geçince şahin kesildiniz, sizin derdiniz barajla değil, benimle” cümleleri gömülü. 

Muhaliflerine bu tür yanıtlarına alışkınız.
Her şey, ama her şey Erdoğan ve hükümetini yıpratmak, yıkmak, itibarsızlaştırmak çabasından ibaret.
Bu dilde Genelkurmay’ın, her hasıraltından çıkan marifeti karşısında ‘orduyu yıpratmaya çalışıyorlar’ diye muhtırayı basıvermesinin ikizi bir ruh hali sırıtıyor. Her itiraza, her barış ufkuna karşı ‘orduyu yıpratıyorlar’ savunusunun.
Erdoğan’ın bu dört yıl önceki sözlerinin ikinci kısmı da klasik ‘Türkiye henüz hazır değil’ klişesiyle berkitilmiş bir ikirciklilik halinden müteşekkil. “Ben yüzde 10’a karşıyım ama şu anda istikrar ve güven açısından….”
O anın üstünden epeyi zaman geçti. Ama istikrar kelimesinin tanımı muktedirlerin sözlüğünde yenilenmedi.
İstikrar, yaşanan eşitsizlik-adaletsizlik-zulüm ekseninin her halükârda muhafaza edilmesi sonucu varılan olağanüstü hal anlamına gelir o sözlükte.
Barış yerine ketlenmiş söz; fikir yerine statüko; özlenen ve hedeflenen yerine katlanmamız gereken zaruriyetler.
Şimdi AKP yandaşlarını incitse de şunun altını iyice bir çizmek zorundayız.
AKP, CHP adındaki deveyken kuş olan tuhaf oluşumun kendisi için kaygı verici olmadığını görüyor elbet. Kim görmüyor ki?
Doğal olarak tek partili sistemin en istikrarlı durum olduğunun farkındalar. Muhalefet gerekirse de biz yaparız, mantığı. 

Ya ötekiler
Elbette CHP ve MHP de aynı yolun yolcusu. Kendileri bir gayret barajın üstünde kaldıkları için onlar da ‘yeter ki Kürt anasını görmesin’ makamından söylüyorlar.
Birkaç gün önce Meclis Anayasa Komisyonu’nda yapılan oylama bunu iyice aşikâr etti. Seçim yasasıyla iligili görüşmede BDP’li Hamit Geylani’nin verdiği seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesi teklifi AKP, CHP ve MHP’li üyeler tarafından reddedildi.
Geylani, bianet’e anlatmış: “Benzeşenler uzlaştı. Tek olumlu oyu ben verince espri yapmak zorunda kaldım, ‘Kıl payıyla kaybettim’ diye. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, anadiline ilişkin özgürlükler, Kürtlerin talep ettiği demokratik haklar söz konusu olunca hepsi karşı çıkmakta uzlaşıyor.”
Herkesin gıptayla baktığı Türk demokrasisinin durumu işte budur.
Milletin ufukta görüp yolunu açmak için referandumda birbirine girdiği yeni anayasa değişikliği paketinde Kürtler yine oyun dışı bırakılıyor.
Yeni anayasayı yapması beklenen seçim sonrası parlamentoda Kürtlerin kalemi yine kırık.
Kaç milyon seçmenin oyunun karşılığı yok, bu demokraside.
Temsil edilmeyen milyonlarca oy.
Bu üç barajı aşmış partinin ortak özelliği barışa olan düşmanlıkları.
Çünkü yüzde on barajı kaldırılmadıkça Kürt sorununun barışa evrilerek çözülebilmesine imkân yok.
Kürtlerin dağdan inmesi, meşru siyasi zeminde sözünü dolaşıma sokabilmesi istenmiyor.
Savaşın yegâne çözüm olduğu dayatmasının Genelkurmay’ın üstüne atılacak hali kalmamıştır.
Anadilde eğitim konusundaki direnç de Genelkurmay’ın değil CHP-MHP-AKP koalisyonunun ortak kararıdır.
Önümüzdeki seçimler, yüzde 10 barajıyla birlikte bir kez daha şikeli olacaktır.
Bu yazının armağanı Dünya Anadil Günü’nde çekilmiş.
Oyu hiçe sayılacak olan, anadilini yaşatması yasaklanmış bir vatandaş, seçim-yeni anayasa-demokrasi oyunu içinde heyecanla koşturan hepimize dil çıkarıyor. Belki bezgin ama mizah duygusunu kaybetmemiş.
Bezgin, çünkü bu konuda hiçbir şey değişmiyor. On yıllardır istikrar ve asayiş içinde yaşayıp gidiyoruz.
Devletin programı çok açık:
Sus. Konuşma. Bırak, senin yerine onlar konuşsun. Öğretme. Öğrenme. Nasılsa ölü bir dilin var. Bildiğini de yavaş yavaş unutacaksın. Kelimelerin eriyecek zamanla. Anıların silinecek. Türkülerin tükenecek. Sonunda hepimiz dilsiz kalacağız, dilsiz kardeş. Hepimiz susacağız. Birlikte ve beraberce. 



Oyu hiçe sayılacak, anadilini yaşatması yasaklanmış bir vatandaş demokrasi oyunu içinde koşturanlara dil çıkartıyor.


Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam