31/01/2011 | Yazar: Özgür Güçlü

Müzik setim bangır bangır.

Müzik setim bangır bangır. Pop’umuzun ultra, mega, hiper starı haykırışta:
“Bu şarkılar da olmasa … n’apardım kimbilir”
 
http://www.youtube.com/embed/4XyMFzhWut4
 
Ne içli yazmış Nazan Öncel. Ne gerçek… Sizi bilmem ama ben şarkısız bir günü düşünemiyorum. Şarkı, hayat demek benim için.
 
Müziksever bir aileden geliyorum. Küçüklüğümden beri radyosundan, televizyonundan, kasediyle, plağıyla şarkıların, türkülerin duyulmadığı zaman olmadı evimizde. Üstelik pek çok kişinin sesi de güzeldir yakın akrabada. Ne zaman bir araya gelsek biri bir bahane bulur, ya bir bozlak patlatırdı Orta Anadolu’nun kıraç ovalarından, ya da “Unutturamaz seni hiç kimse”lerden dem vurulurdu. Yanında çay, kahve, rakı – ne denk gelirse. Şarkı ve aile birdir benim için.
 
Kendimi bildim bile şarkı söylemeyi de severim. İlkokuldan üniversiteye ve sonrasında, hep bir koronun içinde buldum kendimi. Hatta lisede bir ara kısa soluklu bir assolist kariyerim bile oldu. Duştayken, mutfakta bulaşık yıkarken, bazen sokakta yürürken şarkı söylerim. Hayali klipler çekerim şarkılara keyifle, havam yerindeyse. İnletirken ortalığı bir de normalde pek erişemediğim tiz bir notayı yakalayıverirsem değmeyin. Ayağım yerden kesilir. Şarkı, daha derin nefes almak benim için.
 
Benim gibi uzun süre özünün bir tarafını kimselerle paylaşamayanlara şarkıların önemi daha fazladır kanımca. Gören olmasın diye hep sımsıkı tuttuğum gözyaşlarımı ne zaman salıvermek istesem, bir odaya kapanır muslukları açardım “Yine bana esmer günler düştü” diyerek. Yaşamaya cesaret edemediğim aşkların tadını da ilk şarkılarda aldım. Kimi zaman sigara gibi bastım yaralarıma Sezen’in canhıras çığlıklarını, kimi zaman dirsek mesafesinde tuttum duyguları Ajda’nin “cool” sesinde. Canım çok sıkıldığında, boğulacak gibi hissettiğimde Leman Sam “Yol ver gitsin kederlere” diyerek elini uzattı, Sezen Aksu “içindeki çocuğa sarıl” diye öğüt Verdi, Bülent Ortaçgil “Oyuna Devam, Biz hiç yorulmadik” diye güldürdü beni kara mizahıyla. Şarkı, can kurtaran simidi benim için.
 
Bazen bir şarkının ilk üç notası yetiyor beni alıp götürmeye. Bir koku getiriyor dünümden, bir tat. Kah bir gülümseme, kah bir damla yaş. Kırkıma merdiven dayadığım şu günlerde baktım, hayatım bir “müzikal”. İrili ufaklı her saniyem, her anım, başka başka melodilerin ağlarına takılmış. Nağmeler anılarla tortulanmış, anılar şarkılarda billurlaşmış.
 
Biliyorum, yalnız değilim. Hepimizin hayatına eşlik eden bir “film müziği” var. Kimininki klasik ağırlıklı, kimininki Müslüm Baba yüklü. Her birimizin hayatı bir diğerinden farklı noktalardan geçiyor kuşkusuz, şarkılarımız da değişik olabiliyor. Kişiden kişiye değişmeyen, zifiri karanlıkta bile yaşanası umutların uzak ışığını farkedebilme gücümüz. Ve müziğin kimseyi ayırt etmeden, hepimizin acısını tatlısını yoğunlaştırması, güzelleştirmesi.
 
Sizi hayatıma davet ediyorum. İnişli, çıkışlı, bazen dolambaçlı gün ve gecelerimin şarkılı-türkülü, biraz oynak, biraz ağlak öyküsüne. Bundan sonra her hafta burdayım. Hayatımız müzik ola…


Etiketler: kültür sanat
nefret