09/11/2022 | Yazar: Aslı Alpar
Ömrünü bütünleşik haklar için mücadeleye adayan Burak Özgüner’in ardından öğrendiklerim…
Uykumdan uyandım, uyku tutmadı geri. Kalktım kedilerin suyunu tazeledim. Göğsümde bir yorgunluk vardı, soluklandım. Hatırladım, üç sene önce sabah saatlerinde Burak’ın ölüm haberini almıştım.
Efsun’un ağlayarak konuşan, titreyen sesi kulağımda: “Aslı, Burak’ı kaybettik.”
Nasıl yani?
Burak, çocukluğundan beri hayvan kurtarmacı, 10 yaşında İstanbul, Bahçeköy Hayvansever Çocuklar Kulübü'nü kuruyor. Hayvanseverlikten haklar temelli bir sorgulamayla vegan yaşamı benimsiyor, antimilitarizmi savunup vicdani retçilerin arasına giriyor, yargılanıyor, Kamp Armen’i yıktırmayan çocuklar arasında, Onur Yürüyüşü’nde yaka paça gözaltına alınıyor, 1 Mayıs’ta öyle, Gezi’de polis saldırısının zarar verdiği hayvanlar için sokakta en çok, hayatını bütünleşik haklar üzerine gönüllü bir mücadeleye adamış, yüzlerce cana dokunmuş yaşatmış Burak Özgüner mi öldü?
Yok artık!
***
Onun ölümünü haberi aldığım 9 Kasım 2019’dan geçtiğimiz yaza kadar kabullenemedim, sevgimin sorumluluğu yasımı tuttum; bu yaz bir sabah nasıl oldu bilmiyorum kabullendim Burak’ın ölümünü.
Burak, dokunduğu herkesi değiştiren sabra, iyi niyete, entelektüelliğe, anlayışa sahipti; haliyle aramızdan ayrılışı çok çeşitli çevrelerden kişilerde derin bir mateme beraberinde eminim kendilerini, hayatı bir defa daha sorgulamaya yol açmıştır.
Bende de öyle oldu. Hayatının son bir yılına yakın tanıktım, son birkaç ayı aynı evde, aynı odalarda geçirmiştik, çok çalıştığını, her yere yetişmeye çalıştığını biliyordum; o dönemlerde ben de benzeri bir tempoyla ilerliyordum. Hepimizin ümidi “Hayvan Hakları Yasası” için çalıştığı gecelerden birkaçını birlikte sabahladık. Yine de onu yitirene dek fark etmediğim çok önemli bir şey bir şekilde gözümden kaçmıştı.
Bilgisayarındaki özbakım dosyası
Burcu’yu aradım, günlerdir bir şey yemediği, uyumadığını bildiğimden onu görmeye gittim. Hem gitmişken ondaki valizini de İstanbul’a Özge’ye vermek için almam gerekiyordu. Burcu perişandı, oturup saatlerce ağladık, biriyle ağlamanın tuhaf bir gücü olduğunu o zaman anladım. Ayrılmamıza yakın valizini kapattık, bilgisayarından bir hayvan davasıyla ilgili dosyayı almam gerektiği için bilgisayarını açtık.
Burak’ın bilgisayarı demek Burak’ın hayatı demekti. Oldukça eski, zor açılan, çok ısınan, kendi kendine kapanan bu bilgisayarla çalışmanın yollarını iyi biliyordu. Açmamız kolay olmadı, dosyayı aramaya başladım, masa üstündeydi ama bulamıyordum. O kadar çok yazı, belge vardı ki…
Masa üstünde olabilecek her dosyayı kontrol ettim yok arkadaş, lazım belge yok…
Sonra gözüm “özbakım” dosyasına ilişti, şaşırdım, çünkü kendisini ne kadar ihmal ettiğinin tanığıydım. Son bir ihtimal diyerek bu dosyaya girdim. Özbakım dosyasında, özbakım materyalleri, esenlik önerileri olan bir dolu belge vardı ve bu belgelerin yanında bir sürü dava dosyası, dernek belgesi, makale, notlar… Gözümden kaçan şeyi o dosyada yakaladım: Burak’ın hayatındaki her alan tıka basa içinde yaşadığımız toplumun enkazıyla doluydu; kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik nefret cinayetleri, ekolojik yıkım, hayvan cinsel istismar ve cinayet haberleri, işçi ölümleri, yoksulluk, çocuk hakları ihlalleri, kışla cinayetleri, savaşlar… Burak’ın özbakım için ayıracak biraz bile alanı yoktu. Dosyayı buldum, flash belleğe yükledim, ardından bilgisayar daha fazla dayanamadı ve kapandı.
Leziz ve sağlıklı bir yemek
Burak öldü.
Ben bunu kabullendiğim o yaz günü kalkıp kendime leziz ve sağlıklı bir yemek yaptım, ağlaya ağlaya da yedim. O günden bu geceye de Burak’ı düşünüp ağlamamıştım.
Kendine sağlıklı bir yemek yapmanın değerini anladım, söz verdim kendimi öncelemeye. Biliyorum işçi emekçi bir ailede büyüdüysen, dezavantajlı diye tabir edilen topluluklardan birine, birkaçına aitsen özbakım, esenlik, kendini öncelemek hiç de kolay olmuyor. Çoğu zaman lafı bile olmuyor, biliyorum… Bunlarla birlikte, şunu da biliyorum Burak’ın ölümüyle birlikte kendine bir şekilde alan açmanın, kendini hatırlamanın kıymetini.
Bizim gibi insanların yani yaşamak için emeğini satmak zorunda olanların çok çeşitli “esenlik” imkanı olmasa da örgütlenmenin kendisinin bir iyi hal, bir esenlik olduğunu hatırlatmak isterim. Ben yasımda kabul ettiğim değerler doğrultusunda örgütlenmeyi sürdürerek ve kendimi de hatırlayarak yol aldım, iyi bir ruh hali için mücadele etmeyi de yine bu süreçte öğrendim.
İyi olacağız, biliyorum, Burak’a söz verdim.
* Burak’ımızın çok sevdiği Nur Yoldaş’tan Sa’d Abad şarkısının sözü: “Bir sefa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde”. Günümüz Türkçesiyle; “Gel şu neşesiz gönüle bir neşe bağışlayalım.” Sözler Şair Nedim’e ait.
* KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
İlgili Video:
Etiketler: yaşam